[email protected]
SODAP SODAP SODAP
  • Anasayfa
  • Tarihimiz
    • Dr. Hikmet Kıvılcımlı
  • SODAP
    • Neden SODAP?
    • Program
    • Tüzük
    • Kurumsal Kimlik
    • Arşiv
      • 2021
      • 2020
      • 2019
      • 2018
      • 2017
  • Açıklamalar
  • Yayınlar
    • Sosyalist Dayanışma Dergisi
    • Direniş Dergisi
    • Yol Dergi
  • İletişim
  • Bağış Yap
SODAP'a Katıl
  • Home
  • /
  • Ayşe Tansever
  • /
  • Mısır’da Devrim Hazırlıkları / Ayşe TANSEVER

Mısır’da Devrim Hazırlıkları / Ayşe TANSEVER

24 Mayıs 2011

Mısır’da Devrim Hazırlıkları

Ayşe TANSEVER

20 Mayıs 2011

Ortadoğu’nun önemli ülkesi Mısır’dan yine ayaklanma sesleri geliyor. İsrail devletinin kurulduğu ve Filistinlilerin “Nakba (felaket günü)” ilan ettiği 15 Mayıs protestolarında onlarca kişi yaralandı, yüzlercesi tutuklandı. Bu kez halka Mübarek değil, iktidardaki Ordu güçleri saldırıyor. Ordu yavaş yavaş gerçek yüzünü göstermeye başladı. Halklar da yeni bir devrim hazırlığındalar.

Tüm gerici basın Mısır’daki son gelişmeleri “dinler çatışması” olarak verdi. Müslümanların Hıristiyan azınlığa saldırdığını yazdı. Yine İslam, gerici ve korkutucu olarak çizildi. Oysa olayların ardında yeni Mısır gerçeği, yani Mısır ordusu ile işbirliği içindeki Batı’nın oyunları gizlidir. Hatırlardadır; Mübarek iktidarı sallanmaya başladığından itibaren Mısır’da Hıristiyan halklarına saldırı yaşanmıştır. Şimdi yine bu politikalar devreye sokulmaya çalışılıyor. Ancak unutulan bir şey var: “Mısır halkları Mübarek döneminden çok farklıdır.”

İsveç Lund Üniversitesi’nde konuk profesör olan ve sık sık Mısır’ı ziyaret eden Mark LeVine Al-jazeera.net sitesindeki “Mısır Soluk Soluğa” adlı makalesinde (10 Mayıs 2011, Breatheless in Egypt) Mısır’daki dönem farkını şöyle özetliyor: “Artık kimse telefonlarını açmıyor. Çünkü herkes toplantıdan toplantıya, söyleşiden söyleşiye koşmakla o kadar meşgul ki kimsenin neredeyse soluk almaya vakti yok. Mısır’da Tahrir Meydanı’nı dolduran milyonlar artık ülkelerinin geleceğini tartışmak üzere oradan oraya koşuyorlar. İşçi grevleri, gençlik işçi eğitimleri, gençlerin gecekondu mahallerinde örgütleme çalışmaları, üniversitelerde ve meslek odalarında Mübarek güçlerinin atılıp yeni ilerici yöneticilerin seçilmesi gibi müthiş bir halk depremi yaşanıyor. Her şey sorgulanıyor. Kitaplar karıştırılıyor, protestolardan protestolara, gösterilerden gösterilere koşuluyor.”

Ordunun ve gerici güçlerin, halkın bu politikleşmesi karşısında korkması ve provokatif eylemler yapması kaçınılmazdır. Hıristiyanlara yapılan saldırı sonrası ordu devreye girdi ve Askeri Konsey ülkeyi istikrarsızlığa ve güvensizliğe sürükleyecek “ayrılıkçı gruplar” dediklerini ezmek için her yolu kullanacaklarını açıkladı. Aynı Mübarek’in yaptığı gibi halka karşı durmak için eline bir gerekçe aldı. Ordu ile halkların karşı karşıya cepheleşmesi artıyor. Bu cepheleşmede din kullanılıyor. Müslüman kardeşlerin ordu ile işbirliği içinde davrandığı söyleniyor.

Dış Politik Değişiklikler

Ordu iktidara geldiğinden beri, Mısır halkının baskıları karşısında dış politika hattında epey değişiklikler yaptı. ABD’nin İran politikasının baş temsilcisi olan Mısır, İran ile iyi ilişkiler içine girip onun Kahire’de elçilik açmasına, askeri gemilerinin Süveyş kanalından geçmesine izin verdi. En önemlisi Suudi Arabistan ile ilişkiler soğurken, Filistin’deki tarafları barış masasına oturtarak İsrail’in tüylerini diken diken etti.

Oysa halklar daha fazlasını istiyor. Nakba gösterisinde bu dile getirildi: “İsrail ile ilişkiler tamamen kesilmeli, konsolosluk kapatılmalı ve Gazze kapısı yeniden açılmalıdır” dediler. Ordu bu talebe karşı Müslüman Hıristiyan çatışmasını bahane ederek saldırdı. Ordunun gerici yüzünü Mısır halkları her gün daha derinden yaşamaya başlıyor. Bu durum ordudaki çatlağı ve ondan kaçanları arttırıyor. Son olaylar sırasında ordudan 30 tane askerin halk saflarına geçtiği sonra da tutuklandıkları ve bu kez halkın bunların salıverilmesi için yine sokaklara döküldüğü biliniyor. Ama bildiğimiz gibi Batı, Suriye’deki haberleri on kat büyütürken Mısır’dakileri sansürlüyor.

İç Politik Değişiklikler

Mübarek iktidardan gittikten sonra halklar onun adalet önüne çıkarılması için yeniden sokaklara dökülmek zorunda kaldılar. Ordu gericiliği kolay kırılacak gibi değildir. Mübarek’in ve oğullarının hatta eşinin mahkemeye çıkarılması yine yoğun bir mücadele gerektirdi. Arkasından bakanların tutuklanıp yargılanması hatta mahkûmiyetleri, hep halkların sokakta günler süren protesto gösterilileri sonucu gerçekleşti.

19 Mart’ta yapılan referandum ve yeni anayasanın yüzde 77 oyla kabulü, ordu ve gerici güçlere bir soluk aldırmıştı. Halkların orduya güvendiği, onun arkasında olduğu şeklinde yorumlandı. Ancak halklar kabulü başka türlü yorumluyordu.

Genç örgütçülerden Amr Abdelrahman’ın “Ordu’dan bazıları referandumdaki ‘evet’ oyunu yanlış yorumlayarak bunun protestoculara karşı ve ordudan yana bir oy olduğunu düşündüler. Oysa bu iki tarafı aynı anda kutluyordu. Başka bir değişle Mısırlılar demokrasiye, yeni başlayan açık politik sisteme ‘evet’ dediler ve halkı şiddetten koruduğu için orduya teşekkür ettiler. Hatta hemen referandum sonrası kamuoyu, hem ciddi hem de hızlı bir şekilde ordu ve Müslüman Kardeşler birliğine karşı cephe almaya başladı. Halk protestoları 11 Şubat’tan beri görülmedik şekilde arttı.” dediğini aktarıyor Amerikalı üniversite profesörü Paul Amar. (Egypt’s youth unites against the old guard 13 Mayıs 2011 al jazeera.net)

Yeni anayasa gizli bir şekilde ordu personeli ve Müslüman Kardeşler Örgütü’ne bağlı hâkimler tarafından hazırlandı. Ama Anayasa, muhaliflerin umut ettiği ne olağanüstü hal durumuna ne de devlet başkanlığının özel yetkilerine sınır getirdi. Müslüman Kardeşler ve Mübarek’in Ulusal Demokratik Partisi bu düzenlemeleri desteklerken, liberaller, sol guruplar ve Hıristiyan örgütleri bunlara karşı lobi yaptılar.

Halk, sırf iktidardaki yüzlerin değişmesi ile yetinmeyecektir, ekonomik talepler vardır. Gıda fiyatlarının sürekli yükselmesi durdurulmalı, ücretler ve maaşlar arttırılmalı, işsizliğe çözüm bulunmalı, yarınların garantisi sağlanmalıdır. Gelir dağılımındaki eşitsizlik düzeltilmeli, özelleştirmeler durdurulmalı, aksine millileştirmeler yapılmalıdır. Yani yeni liberal politikalara, küreselleşmeye karşıdırlar. Ordu dış politikada gösterdiği değişiklikleri ancak ekonomik alandaki değişikliklerle bir güvence altına alabilir. Halklar bunca protestodan sonra böyle bir yola çıkmış böyle bir bilince varmış gibi gözüküyorlar.

O nedenle grevler bitmiyor. Biri bitse bir diğeri başlıyor. Ordu kaç kez halkı evlerine yolladı ama hemen geri sokaklara dönülüyor. “Demokrasi” dense bile hala söz hakkı, grev hakkı verilmemiştir. Üniversite yerleşkelerinde on binler, kırsal güneyde binlerce çiftçi ordunun baskı taktiklerine karşı gösteriler düzenlediler. Hatta Şarm El-Şeyh halkı bile sokaklara döküldü.

Hareketin Görüşleri

“En önemlisi referandum sonrası kriz o güne kadarki en ilginç örgütlenmelerin kurulmasına yol açtı. Şu örgütler bir şemsiye altında toplandılar: Mısır Ulusal Kongresi ya da Devrimi Savunmak için Mısır Kongresi, 25 Ocak Gençlik Örgütü, 6 Nisan Ulusal İşçi Hareketi (kentlerdeki orta büyüklükteki işletmeleri temsil eder), İlerici Gençlik Ligi ( Mısır’ın dört bir yanından solcular), Yukarı Mısır Gençlik Platformu (güneydeki kırsal alan örgütlenmeleri) ve Özgür Mısır Partisi (Hıristiyanların sekterliğe karşı partisi), Demokratik İşçi Partisi, Karama ya da Onur Partisi (Nasırcı sol milliyetçiler), Yeşiller ve WAFD gibi orta sınıf merkez partileri.” (Paul Amar ay.) Görüldüğü gibi gençlik, işçiler, Hıristiyan’lar ve ilerici örgütlenmeler Ordu ve Müslüman örgütlenmelere karşı bir çatı altında toplanmıştır.

Mark LeVine’nin “Mısır’da Soluk Soluğa” adlı yazısından hareketin görüşlerini özetlemeye çalışalım:

En başta Mısır devrimi, son zamanlarda eski sosyalist ülkelerde yaşadığımız renkli devrimler gibi mi sorusu akla geliyor. Devrim öncüsü gençlik Mısır’da da Yugoslavya vb. görülen Otpor gibi bir gençlik örgütlenmesi midir acaba? Yani oradaki gibi bu devrimlerin arkasında ABD mi vardır? Bunun en güzel yanıtı gençlerin ne okuduğu ile bulunabilinir. O devrimleri ABD’li Gene Sharp adlı bir yazarın “Şiddetsiz Devrimler” adlı teorik görüşleri etkilemişti. Mısır’da Tahrir Meydanı’nda bu kitapların herkesin elinde olduğu haberini söz konusu yazar inkâr ediyor ve eylemcilerin Lenin’in fikirlerinden etkilendiğini söylüyor. “Tahrir Meydanı’na insanları toplayan Devrimci Sosyalistler’di ve onlar da Leninist düşünce ve stratejiyi buraya taşıdılar” diyor. “Kesinlikle genç eylemcileri etkilemede Lenin CIA’yı geride bırakmıştır” diye yazıyor. Hem devrim öncesinde, hem sırasında, hem de o zamandan beri Leninist örgütsel görüş ve strateji gençleri etkilemektedir. İşçi eylemlerinin arkasında bu gençler vardır. Özellikle burjuva kolej kızları erkenden kalkıp işçi sınıfı ve yoksulların bulunduğu kentlere gidip yakınları öldürülenlere para ve yardım dağıtıyorlar.

Bu hareketin liderlerinden Ahmet Ezzat’ın Marks’ın teorisi kadar “Lenin’nin ‘Ne yapmalı’sı ve ‘Nisan Tezleri’ stratejimizi belirledi” dediğini aktarıyor Mark LeVine. Sonra ekliyor: “ Devrimci komiteler örgütlemek, ekonominin çeşitli sektörlerindeki işçi liderlerini birleştirmek ve bağımsız sendikalar kurup grevler yapmak (iktidar bunlara karşı şiddet kullansa bile), hepsi hala ekonomik ve politik sistemde hâkim olan mücadelenin en güçlü araçları olmayı sürdürüyor.”

Paul Amar anlatıyor: “İşçi federasyonları, öğrenci hareketleri, kadın örgütleri ve yeni liberal eğilimli İslamcı gençlik grupları, Mübarek yandaşlarını televizyon kanalları ve gazetelerden attırdılar. Yandaşlarını çok nefret edilen devlet güvenlik ve polis bakanlıklarındaki yerlerinden aldılar. Rejim karşıtlarının polisteki fişlerine el koydular, daha çok kabineden istifalara yol açtılar ve polis şiddeti ile işbirliği yapanlara, yolsuzluk ve din bağnazlarına karşı suç duyurularında bulundular.

“Yeni politik partiler kurdular, kadın haklarına karşı saldırılara karşı durdular, milyon üyeli bağımsız işçi federasyonlarını genişlettiler, üniversite yönetimlerini ele geçirdiler, üniversite konseyleri, meslek kurumları ve işçi sendikalarında ilk kez gerçekten demokratik seçimler düzenlediler.”

Eylemcilerin küresellikle ilgili görüşlerini ise, ağızlardan düşmeyen slogan “Isqat an-nitham” (dünya sistemi batsın) açıklıyor. Mısır protestocuları kendi ülkelerinde olduğu kadar tüm dünyada da sistem değişmesini isteyerek daha evrensel bir düşünüş geliştirmeye çalıştıklarının işaretlerini veriyorlar. Kendi ülkeleri dışında en azından Ortadoğu’da bir devrimin öncülüğüne soyunduklarını gösteriyorlar. Çoğu eylemci 1990 ve 2000 başındaki anti-küresel hareketten etkilendiklerini ve yeni nesil küreselleşmeyi yeniden tanımlamak istediklerini söylüyorlar. “İnsanlık dışı küreselleşmeden insancıl millileştirmeye” geçmek istiyorlar.

Libya bombalanması, Bahreyn’e destek ve Yemen’de Salih’in arkasında ABD’nin olması gençleri çok sinirlendiriyor. Onun hala kendilerine şiddet kullanan, insan haklarını ihlal eden ordunun arkasında olmasına öfke duyuyorlar. Batı ve ABD karşıtlığı artıyor, Che fotoğrafları daha çok ellere alınıyor.

Ordu ve Müslüman Kardeşler Örgütü (MKÖ)

Tahrir Meydanı’nda toplanan halk arasında Müslüman Kardeşler’in etkinliğinin az olduğu hatta yok olduğu biliniyordu. Örgüt parçalara ayrılmış ve etkisini çok önceden kaybetmişti. Tahrir Meydanı’nda olanlar da “Arap baharı”nın başlaması ile MKÖ’de toparlanmaya başladı. Ancak Mübarek devrilip ordu iktidara oturur oturmaz 24 saat içinde bunların karşı devrimciliğe evrimleştiğini yazıyor Paul Amar.

Protestolar biter bitmez bu hareket giderek gençlik ve işçi hareketlerinin amaçlarına karşı rol oynamaya başlamış. Kimilerine göre de MKÖ’nün kurduğu Özgürlük ve Adalet Partisi daha ılımlı bir yapıya bürünüyor ama yine de içlerinde tutucu selefiler var ve bunlar halk tarafından sevilmiyorlar. Ilımlı Müslümanlar ve seküler olanları sevmiyorlar. Köylüler de eskiden bunlardan olmalarına rağmen şimdi kopuyor ve işçilerle birleşiyorlar. Bu kopma MKÖ’yü bölüyor. Eski yöneticileri daha orta sınıf tutuculuğu gösteriyor ve ordu ile anlaşma yolları arıyorlar. Ancak MKÖ’nün genç taraftarları eğitim görmüş ve hala iş bulma olanakları yok. Onların çıkarlarını, giderek daha çok işçi sınıfı içinde görecekleri iddia ediliyor. MKÖ’nün kuracağı partinin, eğer halkın çoğunluğuna yönelik çözümler üretemezse popülerliklerini kaybedecekleri iddia ediliyor.

MKÖ içindeki selefi kesim ordu ile bütünleşmiş durumda. Hıristiyan azınlık üzerine yapılan saldırılar da bu kanalla yapılıyor. Ordu halka karşı saldırı yapmak, onları tekrar evlerine yollamak için bu güçleri kullanıyor. Bu elbette tehlikeli bir oyundur. Ülke aynı Libya’da olduğu gibi bir iç savaşın içine sokulabilir. Ama gençler buna hazırlıklı. “Cezayir olmayacağız” diyorlar. O ülkede bilindiği gibi İslam Partisi iktidara gelince ordu darbe yaparak iktidara oturmuştu.

Gericiliğin kullandığı diğer bir faktör de kadın hakları. Kadınların durumu Mübarek Mısırından daha kötüleşmiş durumda. Kadınlara sözsel ve fiziksel saldırılar artmış. Eli silahlı ve genel olarak çeşitli tutucu dinci güçlerin saldırısına uğruyorlar. Bekâret testi yaygınlaşıp devlet dairelerinde moda haline gelmiş. Gerici güçler böylece Mısır halkını kendilerine çekmeye çalışıyorlar. Ama ilerici kadın örgütleri ve üniversiteli genç kadınlar buna karşı güçlü bir direniş sergiliyorlar. Din motifinin pek tutmayacağı görüşü hâkim. Hele hele gençlerin işsizliği çözülmediği sürece dinci gençlerin sol parti çatıları arkasına geçeceği söyleniyor.

Mısır Ekonomisi

10 Mayıs 2011 tarihli atimes.com’daki yazısında Spengler, Mısır’ın yiyecek maddelerinin bitmek üzere olduğunu yazıyor. Ülkede bir ay yetecek pirinç, dört ay yetecek kadar un kalmış ve tavuk, et ve yağ gibi birçok gıda maddesinin ithalatı düşmüş. Daha önemlisi onu alacak parası da tükenmek üzere diye yazıyor. Mısır, buğdayının yarısını ithal ediyor. Eğer döviz bulamazsa açlıkla yüz yüze.

Yani son zamanlarda gördüğümüz ayaklanmaların daha fazlası önümüzdeki günlerde karşımıza çıkabilir. Spengler ekliyor: “Mısırın gelecek politik modeli ve İsrail ile ilişkilerindeki yeni ufuk tartışmaları, ülkenin kendi karnını doyuramaması ile gölgede kalabilir.” Mısır’ın geleceğini bu açlık sorunu şekillendirecektir.

Ülkenin döviz miktarı da 13 milyar düşmüş, yani kabaca ilk üç ayda üçte bire inmiş. Rezervleri erimeye başlamış. Nisan sonunda elinde 24,5 milyon dolar kalmış. Para birimi Ocak ayından beri % 6 değer kaybetmiş. Turizm gelirleri azalmış. Libya gibi ülkelerde çalışan işçilerin yolladığı paralar artık kalmamış. Bu durumda ülke Eylül’de iflas bayrağı çekecektir.

Bu durumda da vurguncular gıda depolamaya başlamışlar. Fiyatlar artıyor. Çare olarak Dayanışma ve Sosyal Adalet Bakanlığı “devrim komiteleri” kurmaya başlamış. Bu komiteler, devletin koyduğu yasal fiyatlardan daha yüksek fiyatla satış yapan sokak satıcılarını, fırınları ve aracıları rapor ediyorlar. Bu uçlar ekmek ve tüp gazın denetimini ellerinde tutuyorlar ve halk komiteleri bunları denetleyecek.

En büyük sorun ülkeden para kaçması. Ticaret burjuvazisi ve zenginler, ellerindeki paraları yurtdışına kaçırmaya başlamışlar. Ülkelerinin geleceğinden korkuyorlar.

Ayrıca köylüler yakında yeterince yakıt ve gübre bulamayacaklar, böylece ülkenin kendi gıda kaynakları da darbe yiyecektir. Spengler’a göre ülke Latin Amerika’daki muz cumhuriyetlerine benzeyecek. Yani devrim sırasında ölenler kadar ve belki de daha fazla insan, devrim sonrası açlıktan ölecek. Mısırlıların yarısı günde 2 dolar ile yaşıyor. Şimdi bu 2 doları bile bulamaz hale gelecekler.

Ordu ve Batı elbette bunun farkındadır. Ordu önde gelenleri, geçenlerde ABD ve Avrupa başkentlerini dolaşarak yardım dilendiler. Mısır, bütün borçlarının silinmesini istedi ama Obama’nın önerisi bu kadar değil: “3,5 milyar dolar borcun 1 milyar dolarını hibe edilebileceği söylendi.” (Gregg Calstrom Obama to deliver a speech on ‘Arab Spring’ 19 Mayıs 2011 aljazeera.net) Herhalde bu da ancak Mısır yeni yönetiminin kendi yörüngelerine girmesi ile verilecektir.

Sonuç

Spengler’in tahminlerinin doğruluğunu, yani yakında Mısır’da açlıktan insanların ölüp ölmeyeceğini şimdiden kestirmek zordur ama ülkenin önünde kesinlikle çok çetin bir süreç vardır. Mısır ordu iktidarı kadar halkları ve gençlerinin bu ülke ekonomik gerçekliğinin bilincinde oldukları ve çare aradıkları açıktır. O nedenle kendilerine yeni liberal politikalar dışında alternatifler arıyorlar. Mübarek rejiminin gitmesi, ordunun iktidar olması ile sorunlarına çözüm gelmeyeceğinin çok iyi farkındalar. Lenin okuyarak, küreselleşmeye karşı çıkarak alternatif bir model arayışı içindeler.

Mübarek diktatörlüğü devrildi. Bu gelişme Batı ağzıyla bir ‘devrim’ olarak damgalandı. Ancak Mısır’daki son olaylar ve halkın soluk soluğa koşması, asıl bizim anladığımız anlamda bir devrimin yakın olduğuna işaret ediyor. Ülkenin zor günlerinden nasıl geçilecektir? Ülke, Batı’nın yardım dallarına tutunmadan kendi ayakları üzerinde nasıl durma mücadelesi verecektir, verebilecek midir, verdirtecekler midir; yaşayıp göreceğiz.

Şimdiye kadar Mısır ve Ortadoğu’da yaşananlar dünya güçler dengesini Batı açısından çok etkilemedi, ama Mısır bize Batı çıkarlarının geleceğinin tehdit altında olduğunu gösteriyor. Libya’da denge değiştirme başarısı, iki aya yakın süren savaşa rağmen gösterilemedi. Usama bin Ladin’in öldürülmesini bu çerçevede okumak gerekir. Batı yeni gelmekte olan dalganın farkındadır ve güçlerini ona göre biriktirmeye çalışıyor. Gelecek günlerde İslami güçler ile işbirliği yapmak zorunda kalınabilir. O nedenle bu teorik değişikliğin altı örülmeye çalışılıyor. Ayrıca hala bitmemiş olan ekonomik kriz nedeniyle, bölgeyi olduğu kadar dünyayı da istedikleri gibi şekillendirmede zorlanabilirler. Mısır halklarının soluk soluğa oluşu bize göre böyle bir geleceğin habercisidir. Adı konulmasa bile Ortadoğu’da ‘21.yy sosyalizmi’ne doğru bir kabarış vardır. Bölgedeki bu kabarışın ülkemiz geleceğini olduğu kadar tüm dünya tarihini de değiştirmesi olasıdır.

Share:
prev post next post

Leave a Comment Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

  • Katliamların hesabını örgütlü gücümüzle soralım
  • En asgari 15 bin
  • Savaşa değil depreme, ölüme değil yaşama bütçe
  • 1 Mayıs Bildirisi​
  • Yaşanacak Bir Ülke Yaratacağız

Son Yorumlar

  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için Trump Üçüncü Dünya Savaşına mı Hazırlanıyor? – Mehmet YILMAZER | SODAP
  • M. Sinan MERT Tüm Yazıları için Tegucigalpa Dersleri | SODAP
  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için 2019 Savaşları | SODAP
  • M. Sinan MERT Tüm Yazıları için Demokrasiyi Boğan Anti-Amerikancılık – M. Sinan MERT | SODAP
  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için Eksen Kaymasında Son Durum – Mehmet YILMAZER | SODAP

Categories

Recent Posts

  • Katliamların hesabını örgütlü gücümüzle soralım

    Aralık 20, 2022
  • En asgari 15 bin

    Aralık 12, 2022
  • Savaşa değil depreme, ölüme değil yaşama

    Kasım 23, 2022

Archives

Meta

  • Giriş
  • Yazı beslemesi
  • Yorum beslemesi
  • WordPress.org

SODAP

Sosyalist Dayanışma Platformu

Twitter Facebook Instagram Youtube

Copyleft © 2021