“Lanet Olsun Kıvılcımlı’ya!!!”
Böylesini Duymadınız!..
Azzz Sonraaa!!!
Kuzey KARAHAN
Ocak 2011
Cılk haberleri duyurmak için mi böyle yaygara yapılır televizyonlarda?
Ya da haberin cılkını çıkarmak için mi?
Her neyse ne artık!
Ama intenette okuduğum bir söyleşi, böyle bir duyurumu gerçekten hak eder cinsten.
Dr. Hikmet Kıvılcımlı’yla ilgili, yerli yersiz binbir eleştiri yapılmıştır. Orducu denmiştir, cuntacı denmiştir, Kemalist denmiştir, revizyonist–pasifist denmiştir; denmiştir de denmiştir. Ama genellikle rüzgar dinip, sular biraz durulduğunda, çoğu eleştiri sahibi bile Kıvılcımlı’dan bir şeyler öğrenmek gerektiğini belirtmişlerdir. Kişi ya da politik hareket olarak bunun örnekleri çoktur. Ama herkesin fikir birliği ettiği bir gerçeklik vardır. Kıvılcımlı –onca baskı, işkence, zindan zulümlerine karşın– kararlı ve direnişçi pratik politik mücadelesinin yanı sıra, Türkiye devriminin kendine özgü sorunlarıyla da ilgili çok ciddi araştırmalar yapmıştır. Onun devrimci mirasını, çok farklı geleneklerden gelen bir çok çevre sahiplenmekte ve ondan yararlanmaktadır.
Haber şu: Bir İsviçre ziyareti sırasında, Arkadaş Gazetesi EMEP GYK üyesi Mustafa Yalçıner’le bir söyleşi yapıyor. Söyleşinin bir bölümü, Türkiye gençlik hareketinin bugünkü durumuna ayrılmış. Genel bir düşünce açıklamasından sonra ve ’71 devrimcileriyle benzeştirerek diyor ki Yalçıner, “Gençler(e) gerekli yardımı gösterip ilerletmemiz gerekir. Denizler’in sahip olmadığı yardım koşullarını sağlamamız gerekir. Mihri Belli, Denizler’e yardım etmedi. Hikmet Kıvılcımlı Denizler’e yardım etmedi. Bizi dağa onlar gönderdi. Bize abilik yapanlar bize yol gösterebilirlerdi ama gösterdikleri yollar hep tersine yollardı. Bizi onlar dağa yönlendirdiler, olumsuz tutumlarıyla. Biz bunu yapmayacağız. Gençlerin doğru yolda yürümelerinin katkıcıları olacağız. Onların işçi örgütleri içinde örgütlenmeleri ve sınıf mücadelesinin ciddi ve ileriden katkıcıları olmalarının dayanağı olacağız. Biz, Mihri abi veya Kıvılcımlı gibi yaparsak lanet olsun bize.” (http://www.arkadas.ch/ekim%2069%20sf%207.pdf)
Anlaşılır olması için: Diyor ki Yalçıner;
1-Mihri Belli ve Kıvılcımlı Deniz`lere/gençlere yardım etmedi.
2-Bize yol gösterebilirlerdi ama göstermediler, tersine dağa gönderdiler.
3-Doğru yol, bizi işçi sınıfı içinde örgütlenmeye yönlendirmekti.
4-Bunları yapmadılar, lanet olsun onlara!
Mihri Abi –sağlık ve uzun ömürler dileyelim kendisine- yaşıyor. Gerekli görürse kendisi yanıt verir. Ama Kıvılcımlı’ya yönelik Yalçıner zırvalarına, kısa da olsa bir yanıt vermemiz gerekli.
Kıvılcımlı, Daha 1933’lerde yazdığı yedi kitaplık YOL çalışmasında, TKP’nin hatalarını, bir türlü işçi sınıfı içinde örgütlenememesine bağlar ve bunun giderilebilmesi için sınıfını örgütlemeye yönelik taktikler önerir. Hemen arkasından, “Türkiye İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı” kitapçığını 1935’te yayınlar. Amacı TKP içinde, “Türkiye’de işçi sınıfı yoktur” diyenlere karşı, sınıfın varlığını; üretim ilişkileri içindeki yerini rakamsal olarak gösterip, partiyi sınıf içinde örgütlenme taktiğine çekmek; TKP’yi sınıf içine yaymaya yönlendirmektir.
1954’te Vatan Partisi’ni, işçi ağırlıklı bir ekiple kurmuş, ve parti doğrudan işçi örgütlemeye yönelik çalışma yürütmüştür.Ve bundan sonra da Kıvılcımlı bütün ömrünü, işçi sınıfı içinde çalışmaya adamış, çevresini de bu çalışmaya katmıştır. Kendi çevresi dışındaki güçleri; özellikle gençliği de sınıfa yönledirmek için sonsuz çaba sarfetmiştir. Sınıf çalışması, sınıf partisi onun eyleminin ana ekseni olmuştur. Şu sözler Kıvılcımlı’ya aittir. “İktidar lâfla alınmaz. Normal olarak Siyasî İktidar Savaşı yapacak bir Sınıf Partisi ile alınır… Bugün İktidarda tutunmanın tek şartı: Modern bir Sosyal Sınıfa gerçekten dayanmış, yedek sosyal güçleri akıllıca kullanabilen bir Öncü Örgüt (Siyasî Parti) ile olur. Çalışan yığınlarımızın Siyasî İktidarda tutunacak Örgütü, ancak İşçi Sınıfı Partisi olabilir… Fabrikaları, Yolları, Çiftlikleri, Sarayları; Şehirleri, Gecekonduları yapan ve işleten İşçi Sınıfımız, Devrimci Gençlikle elele: İşçi Sınıfı Partisini de yapacaktır…
“Tarihin yörüngesi, en ufak ikircikliğe yer bırakmayacak ölçüde, İşçi Sınıfının yörüngesine girmiştir. Ne denli parlak göktaşı görünmek tutkunluğu içinde bulunurlarsa bulunsunlar, eğer uzayın sağır boşluklarında yitmek istemiyorlarsa, bütün Devrimci yıldızlar, Tarihin ve İşçi Sınıfının yörüngesi içine akmalıdırlar. Bu yörünge Proletarya Partisidir.” (Sosyalist Gazetesi, 2 Mart 1971)
Burada Kıvılcımlı artık, “sözün bittiği yerde” bile bir söz daha söyleme ihtiyacını duymuştur. Çünkü bunları daha önce defalarca ve en anlaşılır biçimde yazmış, anlatmıştır. Ayrıca bir çok yazısında doğrudan gençliğe seslenerek, onları sınıf çalışmasına, sınıf devrimciliğine çekmeye çalışmıştır. (Yazıların bir kısmı için: Gençliğe Yazılar, Sosyal İnsan Yayınları) Kıvılcımlı çevresinden İsmet Demir’in başkanı olduğu YİS (Yapı İşçileri Sendikası), kapılarını sonuna kadar Dev-Gençlilere açmış, bir çok gencin sınıfla tanışıp kaynaşmasını sağlamıştır. Bu deneyim, bugün bile sıkça anımsanır, dile getirilir.
Kıvılcımlı kafalarını bir türlü “dağ”dan kurtaramayan o günün gençlerini, yine son günlerde şöyle uyarıyor. “Ki başta Dev-Gençli arkadaşlarımız olmak üzere, çeşitli gençlik devrimci örgütleri ve girişimleri bulunuyor…
“Bunların en çok unuttukları nokta: yığınlarımıza ve en başta işçi sınıfımıza dayanma, ama sözde değil tabii, örgütle gerçekten dayanma gerçeği üzerine gereği kadar ağırlık vermemiş olmaları biçiminde görünüyor.” (6 Mart 1971,Durum Yargılaması, Ankara Hukuk Fakültesi konferansı, Sosyal insan Yayınları s. 23)
Kıvılcımlı gençliğin, sınıftan kopuk dağ eğilimlerinin önüne geçebilmek, disipline edebilmek için acilen bir sınıf partisini gerekli buluyor ve buna çabalıyordu. O, en basit şemalarla bir sınıf partisinin kurulmasının nasıl mümkün olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Kanser hastalığının en azgın dönemlerinde bile, ameliyat masalarından kalkıp, salonlara, üniversite amfilerine konferans vermeye; gençlere “abilik” yapmaya, “doğru yolda yürümelerine katkı” sağlamaya, “yol göstermeye” koşmuştur.
TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) ve TİP (Türkiye İşçi Partisi) şubelerinde, Gazete bürolarında bir çok seminerler vermiştir. Bunlar bilinir ve çoğu da bant çözümleri yapılıp kitap olarak yayınlanmıştır. Bunların dinleyicileri ağırlıklı olarak zaten gençlerden oluşuyordu. Bu konferanslar dışında özel olarak da İstanbul Dev-Genç tarafından hazırlanan yoğun bir eğitim programıyla gençliğin karşısına çıkmıştır.
1970 Ocak ayı İstanbul Dev-Genç eğitim programı şöyledir:
12 Ocak: “Somut Şartların Somut Tahlili”
15 Ocak: “Somut Şartların Somut Tahlili”
19 Ocak: “Strateji ve Taktik: Stratejik Örgüt ve Taktik Örgütler”
22 Ocak: “İdeolojik, Politik ve Örgütsel Açıdan Proletarya Sosyalizmi – Küçük-burjuva Sosyalizmi ve Sapmalar”
26 Ocak: “Milli Demokratik Devrim ve Sosyalist Devrimin Bağlılığı”
29 Ocak: “Milli Cephe Politikası ve Önümüzdeki Görevler”
(Dev-Genç Seminerleri, Sosyal insan Yayınları)
29 Ocak’ta yapılan son seminere başlarken Kıvılcımlı’nın yaptığı bilgilendirmeden, tüm seminerlerin plan uyarınca yapılmış olduğunu görebilirsiniz. Kıvılcımlı diğer konferans ve seminerlerde olduğu gibi bu seminerlerde de Türkiye ekonomi-politikası ve tarihi, bunun üzerinden soyal yapı ve giderek işçi sınıfı ve parti üzerinde yoğunlaşır. Gençliğe devrimci hareketin sorunlarını anlatır, çözüm önerilerini sunar.
Hele Kıvılcımlı’yla Deniz Gezmiş’in ilişkileri özeldir. Deniz, Kıvılcımlı’yla ilk tanışan gençlerdendir. İlişkileri Deniz’in lise yıllarına kadar uzanır. Kıvılcımlı’ya TİP üyeliğini öneren de TİP’e Kıvılcımlı’nın üyeliğe öneren de Deniz’dir. Kıvılcımlı’yla da, YİS’le de ilişkileri çok yakın olmuştur. Kıvılcımlı’ya, onun mücadelesine saygı duyar ve bunu çevresine de anlatır. Politik ayrılıklarının nedenleri bu yazının konusu değildir.
Şimdi Yalçıner kendisinin de pek yakından bildiği (ya da bilmesi gerektiği), Kıvılcımlı’nın gençliğe “yol gösterme” çabalarını nasıl ters yüz etmeye kalkışabilir. Ve bunu çok çirkince yapar! Bu nasıl bir ruh hali, bu ne menem bir hezeyandır! “Gözleri ışıl ışıl olan çakmak çakmak yanan gençlerle karşılaşıyorum.” (a.y.) diyor. Bu koca koca yalanları, o gençlerin gözünün içine baka baka mı söylüyor? Yazık! “Kıvılcımlı gibi yaparsak lanet olsun bize!” Ha!
Yalçıner bilsin ki bu tür pislikler, Dr. Hikmet’e bulaşmaz. O tarih önünde hesabını vermiştir. Dost da düşman da bilir ki Türkiye Devrimci Hareketi’nde, tarihiyle bugünüyle, saygın bir yeri vardır.
Denizler’in yoldaşı olmak elbette bir payedir. Ama bu paye, onu onurla, hakkıyla taşımasını bilenler içindir. Kıvılcımlı’yı “lanetlemeye” yeltenen kim olursa olsun, omuzlarında paye değil fakat o uğursuz lanetlerini taşıyacaklardır.
Biz, Yalçıner’i kendi lanetiyle başbaşa bırakalım!