1 Mayıs 2008, Devrimci Hareketin Eylemlilik Ekseninde Yükselecek Yeni Dönemi İçin Bir İleri Atılış Olsun!
Kuzey KARAHAN
16 Nisan 2008
Türkiye zor bir dönemden geçiyor. Üstelik önünde daha zor bir dönem var! Bu zorluk, TDH için de geçerli. Bütün zor dönemler -müthiş bir diyalektiktir- içinde, zorlukları aşmaya yarayacak yeni enerjileriyle ve çözümleriyle de gelirler! Sorun örgütlü insanın döneme, nasıl bilinçlice ve ustaca müdahale edebileceğindedir.
Önümüzdeki zor dönem nedir? Türkiye, artık herkes için sır olmaktan çıkan, ’’derin bir ekonomik kriz’’e doğru sürükleniyor. Bu elbette gökten inmiyor. Türkiye hep ekonomik krizler ülkesi olmuştur. Ne 12 Mart ne 12 Eylül faşist darbelerinin bekçiliğinde gerçekleştirilen halkın soyulması, ne alınan ekonomik ’’tedbirler’’ ve ne de alınan IMF kredileri kalıcı bir rahatlama sağlayabilmiştir. En son DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin IMF bonservisli koltuksuz bakanı Kemal Derviş’in planlayıcılığında, gene halkın soyulmasına dayanan bir kemer sıkmayla görece bir rahatlama sağlanabilmişti. O rahatlamanın üzerine AKP hükümeti oturdu ve epey de kullandı. Ama işte yine ’’deniz bitti!’’
Eldeki veriler krizin yapısallığını, kalıcılığını ve olası şiddetini yeterince göstermektedir.
2004 yılında yüzde 9,4 düzeyindeki ekonomik büyüme 2006’da yüzde 6,9’a, 2007’de yüzde 4,5’a düşmüştür.
2005’te yüzde 5,4 olan enflasyon o zaman bu yana ikiye katlanmış, mart 2008’de yıllık oran yüzde 9,5 olmuştur.
İhracat/ithalat dengesi yüzde olarak 1996’da -8 iken hızla, 2005’te yüzde -18’e, 2006’da yüzde -24’e fırlamıştır.
Tekelci kapitalist düzen, krizden çıkmak için bir tek yol bilir: emekçi yığınlarının soyulması! Önce borçlanır, sonra bunu halka ödetir… Fabrikalar giderlerini kısmak için hem işçi çıkarır hem de kalanları daha ucuza çalıştırmaya kalkar, olmadı işi taşeron firmaya verir.
AKP yalan söylüyor! AKP yoksul halkın dostu değil düşmanıdır!
Finans kapitalin yeni partisi AKP, krizden çıkmanın yolunu yine yoksul yığınların soyulmasında görmektedir. İnsanlarımızın sağlık haklarına, sosyal güvenlik haklarına açık bir saldırı olan SSGSS yasa tasarısı; barınma hakkına açık bir saldırı olan “Kentsel Dönüşüm Projesi” bunun içindir!
AKP yalan söylüyor! AKP bağımsızlıkçı değil emperyalizm işbirlikçisidir!
Bu saldırıların arkasında IMF ile yapılan anlaşmalar vardır. Bütün diğer burjuva parileri gibi; ANAP gibi, DYP, DSP, CHP, MHP gibi AKP’ninde bu anlaşmaların altında imzası vardır. Çünkü onlar için söz konusu vatansa (yani emperyalizm ortağı Türkiye finans kapitaliyse) gerisi teferruattır!
Tefeci Devlet! Faizci AKP!
AKP yalan söylüyor! İyiye gidiyoruz şamataları arasında yoksul kesimlerin pervasızca soygunu sürüyor. KİT satışlarından elde edilen ’’gelir’’lerle AKP hükümeti, yandaşı spekülatör/tefeci parababalarını semirtiyor. Maaşlarıyla geçinemeyen yada zar zor geçinen çalışanlar, tüketim kompleksleri de kışkırtılarak hesapsızca, bankaların ’’ucuz kredi’’ tuzaklarına düşürülüyorlar. Herhangi bir kriz anındaysa bankalar insafsız kasaba tefecileri gibi bu ücretlilerin gırtlağına çöküyor.
Diğer yandan devlet hazinesi AKP yandaşı faizcilere peşgeş çekiliyor. Türkiye’nin iç borçlanması yani vatandaş birilerinden (kimse onlar!) alınan borçlar 1996 başında 22,3 milyar Dolar iken, şubat 2008’de 227,7 milyara dolara vuruyor, 12 yılda 10,2 kat artıyor!
Durumu bir finans kapital kurumu nasıl açıklıyor bakalım! ’’Hazine ödediği iç borç anaparasının (yıllık ortalama, b.n.) yüzde 132.4’ü kadar yeni borç aldı.’’ ’’Dünyanın en yüksek reel faizini ödemeye devam eden Türkiye, 1994 krizini izleyen 12 yılda yıllık ortalama yüzde 17.6’lık reel faiz ödedi. (ATO-Ankara Ticaret Odası’nın Reel Faiz Reel Soygun başlıklı Raporu)
’’Niçin hala dünyanın en yüksek reel faiziyle soyulduğumuzu da sorgulayalım!” Kim bu feryat eden? Bir işsiz değil… Bir bir emekçi, bir memur, bir dar gelirli değil! Bir parababası tüccar! ATO Başkanı Sinan Aygün. Bu çapuldan o bile şikayetçi.
Kimdir, kimlerdir hazineye borç para verip de % 17,6 net faiz alan mutlu azınlık? AKP, Özal dönemlerinin spekülasyonunu ve faizciliğini aratmayacak kadar faizcidir! ’’Faiz haramdır!’’ İslam prensibinin arkasına saklanıp yoksul, kendince dindar; büyük çoğunluğu emekçi insanların saf duygularını sömürüyor, onları aldatıyor.
Bu iyiye gidiyoruz şamataları arasındaysa yine yoksul kesimlerin pervasızca soygunu sürmüştür. Ekonomide doğrudan üretim artışı sağlamak yerine AKP hükümeti, KİT satışlarından elde ettiği ’’gelir’’lerle ve aşırı borçlanmayla, hem sadece günü kurtarmaya çalışmış hem de yandaşı spekülatör/tefeci parababalarını epeyce semirtmiştir. ’
’Söz konusu vatansa gerisi teferruattır!’’ diyorlar! Teferruat dedikleri işte bunlardır! Teferruat işimiz, işsizliğimizdir! Teferruat sağlığımız, sosyal güvencemiz, çocuğumuzun eğitimidir. Teferruat kardeş Kürt halkının haklı taleplerine karşı gözükara kirli savaşa akıtılan milyar dolarlardır! Teferruat yoksul soframızdır! Teferruat düşünceyi ifade edebilme özgürlüğü, teferruat 301, teferruat kadınlar üzerindeki cins-ayrımcı baskıdır!
’’Şeytan ayrıntıda (teferruatta) gizlidir!’’ ’’Vatan, millet’’ demagojilerinin arkasına saklanıp, işte bu ’’ teferruatlarda’’ şeytan gizliyorlar!
Biz ne Yapacağız?
Krizdeki düzen AKP eliyle saldırıyor. Reel ücretlerimiz düşecek, sağlık ve sosyal güvencelerimizden tasarrufa gidilecek. Çocukların eğitim hizmetlerinden biraz daha kısılacak. Mezarda tedavi, mezarda emeklilik dayatılacak. Böylelikle insanlık onurumuz bile ayaklar altına alınacak! Bu tehdit ve dayatmalara boyun eğmeyelim, tepki gösterelim! Devrimciler her alanda bu tepkilerin öncüsü, örgütleyicisi olmalılar!
Yoksul Analar Başıbüyük’te Barikata çıkıyor,Biz Beyoğlu’nda Basın Açıklaması Yapıyoruz!
Gerek TDH gerekse hareketimiz açısından, yaklaşan dönem yeni anlayışlar yeni tarzlar talep edecektir. Eski edilgen mücadele tarzlarıyla yol alınamayacağı, düzenin saldırılarına karşı konulamayacağı, kendiliğinden ortaya çıkan tepkilere dahi öncülük edilemeyeceği açıktır. Yoksul analar, kuş yuvası gibi derme çatma barınaklarını korumak için barikata çıkıp polisle cebelleş oluyor, küfürlerle onurları parçalanıyor; gece-gündüz, kar-kış demeden uyumayıp toplu nöbetlere duruyorlar; Türkiye devrimci hareketi geçmiş olsun ziyaretlerini yada basın açıklamalarını aşan bir eylemlilik içine giremiyor. Oysa devrimciler, hele anaları barikatlardaki varoşun genç devrimcileri; uyutmayan; lüks yerleşim merkezlerindeki düzen sahiplerinin uykusunu kaçırmalıdır! Bugün bunun için aman aman eylemlere de gerek yoktur. Çok sıradan eylemlerle bile olsa varoşlara saldırılar, kurdukları güvenlik duvarları arkasında kendilerini pek emin hisseden mutlu azınlığın uykuları taciz edilerek yanıtlanmalıdır.
Başıbüyük ne ilktir ne son olacaktır. Düzen varoşların konutuna, elektriğine, suyuna, dinamiğine; şiddetiyle, çürütücü-yozlaştırıcı yöntemleriyle saldıracaktır. Bu saldırılar en mütevazı eylemlerle bile olsa karşılığını bulmalıdır. Huzur bozanların huzuru bozulmalıdır!
Dayanışmayı Yükselt, Direnişe Sahip Çık!
2008 1 Mayıs’ını işte böyle bir dönemde karşılıyoruz, Yeni bir krizle birlikte düzenin yeni bir saldırısıyla da karşılaşacağımız kesindir. Hazırlıklı olalım! Bu saldırılara karşı dayanışmayı yükseltelim! Örgütlü örgütsüz ama düzene karşı direnişlere sahip çıkalım! Her türden direniş örgütlenmelerini güçlendirelim, direnme noktalarında tutunalım. Direnişin ittifaklarını bugünden oluşturmaya çalışalım.
Yoksul çaresizliğin acısının, hıncının eylemi olmalıyız! İkili iktidarların ayakları bu zeminde kurulabilir!