“Kürt Sorunu”nda Kesişmeyen “Yol Haritaları”
Mehmet YILMAZER
2 Ağustos 2009
“Kürt sorunu”nda “açılım” tartışmaları gündemin en üst sırasına yeniden oturdu. Yol haritaları hazırlanıyor. Daha önceleri pek çok kez düş kırıklığı yaratan “çözüm” girişimlerinin bu kez farklı bir sonuç yaratma şansı var mı? En azından, önceki dönemlerden farklı iki temel koşul vardır. Zaten Kürt sorununu “Türkiye’nin birinci sorunu” haline getiren de bu koşullardır.
Önem sırasına göre ele alırsak, ilki, bölgede, elbette özel olarak Irak’daki gelişmelerdir. Obama, bölgede kurmaya çalıştığı yeni stratejik dengeler doğrultusunda, Türkiye’ye düşen başlıca iki rolü Ankara’ya gelişinde açıklamıştı. Özetle, Kürt sorunu ve Ermenistan’la ilişkilerin bir an önce çözümlenmesini istemişti. Türkiye’nin zaten Irak merkezi hükümetiyle ve Kürt Federe Yönetimi’yle ilişkileri bir değişim yoluna girmişti. ABD, taşıyamadığı yüklerin bir bölümünü Türkiye ile paylaşmak istiyor. Yük paylaşımında ilk sırada şüphesiz Irak vardır. ABD, eğer Irak’tan kısmi çekilme takvimini uygularsa, bu sürede Irak’ta müthiş bir güçler mücadelesinin yaşanacağı çok açıktır. Türk devletinin Irak’la ilişkisinde iki esas sorun vardır: Kerkük’ün konumu ve PKK’nin tasfiyesi. Bu konularda yoğun pazarlıklar sürüyor. Ancak ABD açısından bölgede yeni güç dengesi oluşturmak için zaman daralıyor. Bugüne kadar Kerkük’ün konumu ve PKK sorununda erteleme ve uzatmalar oynandı. Özellikle bölgedeki enerji satrancı açısından, ABD, artık kalıcı ve kesin sonuçlar istiyor. Nabucco projesi imzalandı, ancak boru hattının içi boş. Irak Kürt bölgesinden, işler yolunda giderse bu projeye 10 milyar metreküp doğal gaz verme imkânı ortaya çıkacaktır.
Öte yandan, Irak Kürdistanı’nda yapılan seçimlerde dikkat çeken bazı gelişmeler yaşandı. Barzani-Talabani ittifakı 23 sandalye kaybederken, Talabani’den ayrılan Newşirvan Mustafa’nın Gorran (Değişim) listesi 28 sandalye kazanmıştır. Talabani’nin Newşirvan Mustafa’yı dolaylı olarak desteklediği biliniyor. Sonuç olarak, Irak Kürdistanı’nda Barzani’nin eli bir ölçüde zayıflamıştır. Gorran listesini Amerika’nın yüreklendirdiği anlaşılıyor. Ankara ve Bağdat arasında pazarlıkların yeni bir dönüm noktasına geldiği günlerde, Washington’un, Barzani’nin elini zayıflatılması anlamlıdır. Sonuç olarak, Türkiye, Irak’ta yeni görevlere talip olduğuna göre, Irak Kürt Federe Yönetimiyle sorunlarını bir ölçüde çözümlemek zorundadır. Ankara’da Kürt sorununu ilk sıraya tırmandıran temel sebep ABD’nin Irak stratejisindeki değişim sancılarıdır.
İkinci önemli değişim, iç siyasal dengelerdeki gelişmelerdir. Son Zap operasyonu ile bir sonuç alınamamış, seçimlerde Gülen cemaatinin bütün çabalarına rağmen AKP kaybetmiştir. Düzenin hem askeri, hem de siyasi çabaları tıkanma noktasına gelmiştir. Artık işlerin bu yolla gitmeyeceği ortaya çıkmıştır. Oysa hem genelkurmayın, hem de AKP’nin beklentileri bu yönde değildi. Ne Zap “temizlenebildi”, ne de Erdoğan’ın çağrılarına rağmen Diyarbakır kazanılabildi. Bildik yollar tıkandı. Yeni bir dönüm noktasına gelindi.
Bu dönüm noktasında hükümetin yol haritasında neler görünüyor?
Önce medya ile yaratılan havaya ve içişleri bakanının bir vurgusuna değinmek gerekiyor. Medyaya inanacak olursak bu kez hükümet kapsamlı bir “Kürt açılımı”na hazırlanıyor. Bu yaratılan havayla Kürt halkına verilmeye çalışılan bir mesaj vardır. Devlet sorunu artık çözmeye hazırlanırken, Kürt halkının da taleplerini daha “makul” noktalara çekmesi gerektiği ima ediliyor. Öte yandan, milliyetçi tepkilerin kabarmaması için sorunun “bütün kesimlerle” birlikte çözümleneceği izlenimi yaratılıyor. Bu yaratılan hava elbette gerçeği yansıtmıyor, ancak sorun o ölçüde tıkanmıştır ki, sözde yeni bir açılım yoluna çıkılırken böyle bir psikolojik ortamın yaratılması kaçınılmazdır.
İçişleri bakanı ise, açılımın özüne değinmeden sorunun “daha fazla demokrasi” ile çözümleneceğini açıkladı. Bu vurguda bir doğruluk payı vardır. Yılların zulmü ve operasyonları ile Kürt halkının iradesi kırılamamıştır. Son gelişmeler de zorlayınca, çözüm için uzlaşma arayışları kaçınılmaz olmuştur. Fakat “demokratik çözümü” zorlayan, yılların mücadelesi ile Kürt Özgürlük Hareketidir. Devletin ve hükümetin kendi iç devinimi ile demokratikleşmeye karar verdiğini düşünmek büyük yanılgı olur. Hükümet ve liberal aydınlar özellikle bu yanıltıcı havayı yaygınlaştırmaya çalışıyorlar.
Hükümetin yol haritasının açıklanmayan içeriğine gelirsek, başlıca iki ayağı vardır: birisi “yeni” siyasal açılımlardır; diğeri, Irak’la oluşturulan “üçlü komisyon” aracılığıyla PKK’nin Kuzey Irak’tan tasfiye hazırlıklarıdır. Yol haritasının bu iki ayağı göz önüne alındığında yeni Kürt açılımının nasıl büyük sancılara gebe olduğu hemen anlaşılır.
İlk ayağın neleri içereceğini bilmiyoruz. Ancak neleri içermeyeceği bugünden bellidir. Kürt halkının özerklik talebi, Kürt kimliğine anayasal güvence, Kürtçenin resmi eğitim dili olması, kapsamlı genel af gibi önemli taleplerin hükümetin yeni açılımında yer almayacağı anlaşılıyor. Geriye Kürtçenin seçmeli olarak eğitiminin yapılabilmesi, idari sistemde Kürtçe hizmet verilmesi, yerleşim yerlerinin eski isimlerine dönülmesi gibi açılımlar kalır. Ancak bunlar, Kürt Halkının gözünde TRT 6 açılımından fazla bir değere sahip olamaz.
Açılımın ikinci ayağı olan PKK’nin tasfiye hazırlıklarına gelirsek, devletin bu amacı bir kez daha yeni açılım girişimlerini öncekilerin alın yazısına dönüştürmeye yeterlidir. PKK’nin tasfiyesi hazırlıkları bu yeni açılımın özünün öncekilerden fazlaca farklı olmadığını kanıtlamaktadır. PKK’nin tasfiye amacına bizzat kendisi ne demektedir?
“PKK’yi çözerek Kürt sorunu ortadan kalkmaz; tam tersine Kürt sorununu çözerek PKK’nin mevcut durumunda değişiklik yapılabilir. Onun için çözülmesi gereken Kürt sorunudur; PKK değildir. Sorun çözüldükçe gerillanın duruşu, pozisyonu, örgütlenişi değişir. Bunun dışındaki yaklaşımların ne bir ciddiyeti vardır, ne çözümleyiciliği olabilir ne de sorunun çözümü yönünde herhangi bir adım atılmasını sağlayabilir.” (Duran Kalkan, Özgür Politika, 2.08.09)
Öte yandan, PKK’nin tasfiye hazırlıklarına ortak edilmeye zorlanan en önemli güç, Irak Kürt Federe yönetimi, bu soruna nasıl yaklaşmaktadır? Bunun somut bir işaretini, Sabah Gazetesi tarafından yapılan görüşmede Barzani vermektedir. Barzani, görüşmede Türk devletinin duymak istediği hiçbir şeyi söylememiştir. Fakat önemli bir gerçeğe vurgu yapmıştır:
“Türkiye devletindeki bu değişimi ve açılımı çok olumlu görüyoruz. Sıcak bakıyoruz. Nihai çözüme ulaşmak için mutlaka mevcut ortam devam etmeli. Sorun çözüm yoluna girdikçe PKK silahı mecburen bırakacak.” (Sabah, 01.08.09)
Türk devletindeki değişim gerçekleşirse, bunun bir sonucu olarak “PKK silahı mecburen bırakacak”tır. Barzani bu vurgusuyla, Kürt Yönetimini PKK’nin aktif tasfiye edilmesi sürecinin dışında tutmaktadır. Sürece yaklaşımın mantığı Duran Kalkan’ın açıklamasıyla önemli bir benzerlik taşıyor.
Sonuç olarak, Kürt Halkının yol haritasıyla hükümetin yol haritası kesişmiyor. Öyleyse son yaratılan hava neden? Yazının başında vurguladığımız iki önemli koşul: Bölgede ABD’nin yeni strateji arayışları ve iç politik dengelerdeki değişim, artık Kürt sorununda yeni bir süreci zorluyor. Bu temel koşullarda büyük değişimler olmazsa devlet bazı adımlar atmak zorunda olduğu gibi, Kürt Hareketi de en azından yol haritasının ilk basamaklarında bu adımlara bazı yeni yaklaşımlar ortaya koyabilir. Yol haritalarının ileriki basamakları büyük gerilim ve zıtlıklarla yüklü olmasına rağmen, ilk basamaklarında bir açı daralması yaşanabilir. Şimdilik görünen sadece bu kadar!
Son olarak, bölge dengeleri ve egemenler arası iç siyasal çekişmelerden belli ölçülerde bağımsız olarak, Kürt sorununun gerçek bir çözüm yoluna girmesi, “daha fazla demokrasi” ile mümkündür. Fakat bu, devletin veya hükümetin bir cömertliğiyle gerçekleşemez. Bu konuda Türk devleti ve burjuvazinin eli çok sıkıdır. Çalışan kitlelerin, bunalımla itilip kakılan yoksul yığınların da bu sürece aktif olarak dâhil olması gerekir.
Yeni bir sürecin eşiğinde liberallerin yaptığı gibi egemen zümreler arası gerilimden “demokrasi” beklemek mi? Yoksa bu süreci, geniş yoksul kitlelerin iş, sağlık, eğitim, insanca yaşama istekleriyle birleştirerek, düzenin aldatmacalarını sonuçsuz kılacak mücadeleyi yükseltmek mi?