Kriz Tartışmaları
Mehmet YILMAZER
11 Temmuz 2010
Son yapılan G20 toplantısından kriz yönetimiyle ilgili somut bir karar çıkmadı. Herkesin kendi yolunda gitmesi, istemeyerek de olsa benimsendi. Bunun üzerine ünlü ekonomist Paul Krugman şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Uzun süreli kuşatmaya dönüşecek bir durumla karşı karşıyayız… Mümkün olan her şeyin yapılmasını öngören bir stratejiye sahip olmamız gereken bir aşamadayız” … “Derin bir çukurdayız ve buradan çıkmak için geleneksel yöntemlerin dışında bir şeyler yapmak gerek” (P. Krugman, “Krugman Says U.S. Economy Is Facing a ‘Long Siege’”)
“Uzun süreli kuşatmaya dönüşecek durum” nedir? Dünya ekonomisinde genel olarak iki kutup oluşmuştur: Üretenler ve hazır yiyenler!
“Kriz kahini” Roubini’yi dinleyelim: “Sorun, son on yıl için, ABD ve diğer borçlu ülkelerin – İngiltere, İspanya, Yunanistan, Portekiz, İrlanda, İzlanda, Dubai ve Avustralya dâhil – tepeden tırnağa tüketici olmalarından, gelirlerinden fazla harcamaları ve cari açık vermelerinden kaynaklanıyor. Öte yandan, yükselen Asya ekonomileri – özellikle Çin – Japonya, Almanya ve az sayıda diğer ülkelerin tepeden tırnağa üretici olmaları, gelirlerinden daha az harcamaları ve cari işlem fazlası vermelerindedir.” (Nouriel Roubini, “How to Avoid a Double-Dip Global Recession”)
“Kriz kâhini” Roubini’nin bu tespiti bilinen bir gerçekliğin ilan edilmesidir. İki küçük hatası vardır. Bu tablo son on yılda ortaya çıkmamış, neoliberalizmle son otuz yılda birikmiştir. Bu tablonun baş mimarları Amerika ve İngiltere’dir, onların yanına diğer küçük borçlu ülkeleri dizerek baş aktörle yardımcı oyuncular arasında bulanıklık yaratılıyor. Kapitalist dünyada son otuz yıldır “üreten” ülkeler sermaye biriktirmiş ve bu sermaye çeşitli yollarla “tepeden tırnağa tüketici” olan Amerika ve İngiltere’ye akmıştır. Orada borsa aynalarında değerler şişirilmiş, finans oyunlarıyla büyük vurgunlar yapılmıştır. Bu balon 2008’de büyük gürültüyle patladı. Krugman’ın Amerika için “uzun süreli kuşatmaya dönüşecek durum” dediği, bundan böyle “üreten ülkelerin” sermaye birikimlerini Amerika’ya aktarmama olasılığıdır.
Bunalım sonrası yapılan zirve toplantılarında kavga hep bu gerçek üzerine olmaktadır. Amerika, biraz düzeltilmiş olarak durumun devamından yanadır, “üreten ülkeler” Çin, Almanya, Japonya ve diğerleri bu tabloda radikal değişimler istemektedir. Bu tablonun kapitalist dünya açısından anlamı açıktır. Kapitalizmin sermaye birikim yolları “üçüncü kez” köklü bir tıkanma içine girmiştir. Yaşanan “üçüncü büyük bunalım”, kapitalizmi yeni yapısal değişimlere ve mevcut güç dengelerinde önemli altüstlüklere zorlamaktadır.
Bunalımın aşılmakta olduğu üzerine yapılan bütün açıklamalar, bu temel gerçek, yani sermaye birikim yollarındaki tıkanma aşılmadan, boş sözlerdir. Dünya kapitalizmi, ilk büyük gürültüden sonra, yeni bir depremin fay hatlarında birikmesine benzer bir süreç yaşamaktadır. Ortalık sessiz görünürken, sisteme yeni gerilimler yüklenmektedir.
Son İran’a yaptırım konusunda ABD, Rusya ve Çin arasındaki uzlaşma; G20 toplantısında esas sorunu gelecek toplantıya erteleme, kapitalist dünyada şimdilik büyük güçler arasında kimsenin kesmeye rest çekecek gücünün olmadığını gösteriyor. Zaman aktıkça fay hatlarındaki gerilimin birikmesine rağmen, herkes kendi konumunu korumaya, çözüm yaratmayan uzlaşmalarla zaman kazanmaya çalışıyor. İpin üzerinde şişman cambazlar el ele tutuşmuşlar. Kıpırdayanın düşeceği sinsi bir denge!
Nereye kadar? Paul Krugman: “Derin bir çukurdayız ve buradan çıkmak için geleneksel yöntemlerin dışında bir şeyler yapmak gerek” diyor. “Geleneksel yöntemlerin dışında” neler yapılacağı sorusunun şimdilik cevabı yoktur. Ancak kapitalizmin son büyük bunalımı, öncekiler gibi onu yeni “yöntemlere” zorlayacaktır. Yaşayıp göreceğiz.