Kore Yarımadasında Savaş Rüzgarları
Ayşe TANSEVER
24 Kasım 2010
ABD’nin nükleer enerji ile çalışan 75 uçak, 6.000 asker taşıyan uçak gemisi George Washington, Kuzey Kore’ye yakın deniz sularına doğru yola çıktı. ABD ve Güney Kore son derece hızlı bir karar aldılar ve Obama’nın sözüyle “G. Kore ile omuz omuza oldukları”nı gösteriyorlar. Uzak Doğu’da savaş rüzgârları esiyor. İki ülkenin bu hafta sonu birkaç gün sürecek askeri tatbikat yapacakları açıklandı. Gerçekten tatbikat mı, yoksa bu bir savaş başlangıcı mı? ABD yetkili ağızları ortalığı yatıştırıyor, sadece tatbikat diyorlar.
Olayların K.Kore’nin G. Kore’ye ait bir adaya ateş açması ile başladığı söyleniyor. G. Kore yetkilileri hemen savaş havasına büründüler ve en sert karşılığa hazırlandıklarını ilan ettiler. İki ülke 1953’ten beri en gergin günlerini yaşıyor.
Ne oluyor? Batı’nın çeşitli çıkarlarını böyle gerilimler arkasına gizlediği bilinci ile olayları biraz derinlemesine ve daha tarafsız değerlendirmeye çalışalım.
Kuzey Kore Kışkırtması
En başta saldırıyı başlatan taraf olarak Kuzey Kore gösteriliyor. K. Kore kendisine saldırıldığını, karşılık verdiğini iddia ediyor. Satır aralarına girince bunun doğru olduğu, G. Kore’nin ilk ateş açan olduğu anlaşılıyor. Sonuçta Kuzey değil, Güney Kore olayların başlatıcısıdır. Kuzey’in hemen karşılık verip vermeyeceğini denemek istemiş olabilir. Ama daha doğru bir yorumla K. Kore’nin sert davranacağını daha önce yapılan açıklamalardan bildiği için böyle bir sert tepkiyi istemiştir. Yani G. Kore Kuzeyi böyle bir saldırıya kışkırtmıştır.
Egemen medyada K. Kore’nin böyle bir saldırıya ihtiyacı olduğu söyleniyor. Bu söyleme göre, Kuzey gücünü, kararlılığını, taviz vermez özelliğini göstermek istemektedir. Bilinen, saldırgan, korkulması gereken o nedenle ezilmesi gereken bir iktidardır deniyor. İkinci olarak da hasta olduğu söylenen K. Kore liderinin halefi seçtiği oğluna savaş kurallarını öğretmek istemesi ve generallerden dersler alması gösteriliyor. Yani K. Kore lideri G. Kore adasına saldırarak oğluna savaş taktikleri öğretecek, onu öne çıkaracaktır. Bu nedenle durup dururken Kuzey, Güney’in adasını ateşe vermiş, 2 kişiyi öldürmüş birkaç kişiyi yaralamıştır. Hadi diyelim durum böyle. ABD ve Güney Kore’nin tepkisi bundan daha az mı saldırgandır sorusu akla geliyor. Dünya yeni bir savaş başlıyor diye tir tir titremeye başladı. Zaten her şeyden nem kapan korkak borsalar düştü, dolar yükseldi. Durumu yatıştırmak için ABD yetkilileri sadece savaş tatbikatı yapmanın ötesine gitmeyeceklerini açıklamak zorunda kaldılar.
G. Kore ve hiç şüphesiz CİA böylesi kışkırtmayı ilk kez uygulamıyorlar. Huylarıdır. 26 Mart 2010’da G. Kore’ye ait savaş gemisi Cheonan bir füze ile ikiye parçalandı. 46 denizci öldü. G. Kore Kuzey’i suçladı. Kuzey Kore kendisinin bir ilgisi olmadığını açıkladı. Yapılan incelemeler gemide bulunan bir füzenin kendi kendine patladığı sonucunu verdi. BM’de bir araştırma komisyonu kurdu ve vardıkları sonuç yuvarlak laflarla ifade edilerek G. Kore dünya kamuoyunun gözünde kurtarılmaya çalışıldı. Oysa ABD ve G. Kore’nin derdi Kuzey’e aynı İran’a yapıldığı gibi BM’den yaptırımlar geçirmekti. Çin’i baskı altına almaktır. Olay böylece kaldı. Şimdi Batı gerilimi artıracak yeni bir girişimde bulunuluyor.
Ortak Tatbikat
ABD savaş gemisi açıklandığı gibi şimdi yola koyuldu ve iki ülke Sarı Deniz’de yani Kuzey Kore ve Çin kıyılarında anti-denizaltı savaş tatbikatı yapacaklar. Hem de deniz sularının 5 mil ötesinde. İşte meselenin bir yanı budur. Bu savaş tatbikatının Sarı Deniz’de yapılmasına baştan beri hem Çin hem de K. Kore karşıdırlar. Kendilerine savaş açılmış olarak kabul edeceklerini devamlı açıkladılar. Çin’in baskısı sonucu da G. Kore tatbikatın Sarı Deniz dışında yapılabileceğini açıklayarak geri adım atmaya başladı. Çin’e gözdağı vermek isteyen ABD, tatbikatın Sarı Deniz’de yapılmasında diretti. Ama bir sonuç alınamadı ve tatbikat aylardır sürekli ertelendi. Son yaşanan sürtüşme ile hemen tatbikata geçildi. Olay askeri tatbikatın Sarı Deniz’de yapılmasına gerekçe olarak kullanılıyor. Adanın bombalanması olayının Batı’nın işine yaraması da bunun Güney’in bir kışkırtması olduğunu doğruluyor. Yazıyı kaleme aldığımız sıralarda Çin ve K.Kore’nin tatbikat yapılmasına karşı tavırları belli değildir. Eskisi gibi bu tatbikatı kendilerine saldırı olarak kabul etmede ısrar etmeye devam ederlerse gerçekten bölgede bir savaş çıkma olasılığı vardır.
İki ülkenin tatbikat yapması, özünde G. Kore politikasında yeni bir yönelişin önemli bir kanıtıdır. Sosyalizmin çökmesinden ve Doğu-Batı Almanya’ların, Güney-Kuzey Yemenlerin birleşmesinden sonra Kore’lerin de birleşmesi gündemdeydi. İki tarafta birleşmeye bodoslamadan karşı olmasalar bile olayın şekli başka türlü yürümeye başladı. G. Kore ABD’den daha bağımsız Çin ve K. Kore’ye daha yakın politikalara yelken açtı. Aynı AKP iktidarının bizde Orta Doğu’da yaptığı gibi daha “kişilikli” bir politika sergilemeye başladı. Oralarda adı çok duyulan ünlü “Güneş ışığı” politikası ilan edildi. Birçok G. Kore şirketi Kuzey’e yatırım yaptı. Çin ile bağlar sıkılaştırıldı. İçeride anti-Amerikancı protestolar yükseldi. Ülke ABD’den uzaklaştı.
2007’lerden başlayarak tekrar ABD ile yakınlaşma politikalarına kayıldı. Çin’in devleşmesi karşısında G. Kore ekonomisi başka ihtiyaçlarla yüz yüze geldi. ABD’nin Çin’i kuşatma ihtiyacının artması, Afganistan ve Irak başarısızlıkları, İran’da istenilen sonucun alınmaması, Japonya ile ittifaktaki esnemeler ABD açısından da G. Kore’yi başka türlü değerlendirmeyi dayattı. 2000’li yılların ortalarından itibaren G. Kore yeni bir ittifaka doğru kaydı. 2008 yılında seçilen şimdiki devlet başkanı Lee Myung-Bak ülkesini bu yeni eksene oturtma sancılar çekiyor. Ortak tatbikat böyle bir yakınlaşmanın işaretiydi. Dış kadar iç muhalefet nedeniyle başarılamıyordu. Tatbikat yapma tarihleri sürekli erteleniyordu.
Geçtiğimiz hafta ABD gazetelerinde K.Kore’de uranyum zenginleştirme alanlarını Kasım başında(!) gezen, bu alanda uzman Hecker adında bir profesörün röportajı yayınlandı. K.Kore’nin çok gelişkin yöntemleri olduğu haberleri yazıldı. ABD hemen olayı anlatmak ve görüşmeler yapmak üzere Rusya, Japonya, Çin ve G. Kore’ye bir heyet yolladı. Heyet henüz bölgedeyken G. Kore’nin kışkırtması ve olaylar patlak verdi. Sanki her şey bir senaryo gibi hazırdı ve ortak tatbikat kararı bir emrivaki olarak dayatıldı.
Serbest Ticaret Alanı
G. Kore’nin ABD ile yeniden yakınlaşma isteğinin temelinde askeri kadar ekonomik çıkar da yatmaktadır. 2007 yılında iki ülke arasında bir serbest ticaret alanı kurma anlaşması imzalandı. Ama aynı ortak askeri tatbikatın yapılamaması gibi bu anlaşma da iki ülke parlamentolarından geçirilemedi. Yani bu yeni politikaya iki ülke içinde direnin farklı çıkar gurupları vardır. Tam da G-20’ler toplantısı öncesinde G. Kore tüm zorlamalara rağmen ABD etlerine kapısını açamadı. G. Kore ve ABD General Motors otomotiv endüstrisinin çok istemesine rağmen bu alanda da serbest pazar koşulları gevşetilmiyor. Serbest ticaret alanı G. Kore’deki sağlık şirketleri, tarım ve hayvan yetiştiricilerini olumsuz etkileyecektir. O nedenle bu sektör gurupları serbest ticaret alanına karşı durmaktadırlar. Anlaşmada işçilerin iş güvencesi ve sağlık koşulları da olumsuz etkilenecektir. O nedenle sendikalar ve büyük halk kitleleri karşıdırlar. Ayrıca anlaşma ile sıcak para girmesine karşı devletin önlem almasının yolu tıkanıyor. Yani iç pazarın ABD mallarına karşı korunması zorlaşacaktır. O nedenle de bazı ulusal sanayi sahipleri karşı duruyorlar.
Kuzey’de yatırımı olan şirketler ilişkilerin bozulmasını istemiyorlar. İki ülke halkı da birleşmeden yana. Eskinin Güneş Işığı politikaları kök salmış. Halkta geçmişten gelen Amerikan düşmanlığı fazladır. Yeni liberal politikalardan ağzı yananlar kesinlikle bu serbest alanı istemiyorlar. Ülke ikiye bölünmüş gibidir. Ama iktidar dayatıyor. Kuzey’i düşman, saldırgan olarak göstermeye çalışıyor. Son yaşadığımız türden kışkırtmaları, komploları yapmak zorunda kalıyor. Çıkarları doğrultusunda kendi askeri gemilerini batıracak ya da insanlarının hayatını tehlikeye atacak kadar hırçınlaşmıştır.
Kuzey Kore’nin Tavrı
Kuzey Kore ise ekonomisini geliştirmek için enerji ihtiyacındadır. Onun elinde İran gibi petrol ve doğal gaz yoktur. O nedenle nükleer enerjiye büyük ihtiyaç duyuyor. Bunu yaparken de İran gibi yaptırımlardan kendini kollamak zorundadır. 1994’de Cenevre’de imzalanan anlaşmada K. Kore nükleer enerji için uranyumu geliştirme tesislerini kapatma karşılığında ABD’nin kendisine enerji sağlaması kararlaştırıldı. Ama ABD kısa süre sonra bu anlaşmadan tek taraflı olarak vazgeçti ve onu bir nükleer silah tehdidi suçlaması altında boğma politikasını benimsedi. Yani K.Kore’nin bir nükleer tehdit olarak dünyaya gösterilmesi ABD yeni bölge politikalarına daha uygundur. K.Kore ise “bana enerji verin ben uranyum zenginleştirmeyeyim, gelin masaya oturalım anlaşalım” diye dayatıyor. İkiyüzlü ABD ve Batı politikacıları bu barış dalını tutmuyorlar. K.Kore’yi nükleer enerji ve belki de silah üretmeye zorluyorlar. Tek destek gücü Çin ile bölgedeki gerici rejimlere karşı ayakta durma savaşı veriyor. Kışkırtmalara sert davranmaktan başka çıkış yolu kalmıyor. Yani sert olan K.Kore değil ona dayatılan politikalardır. Aynı İran’a yapıldığı gibi yalnızlaştırma politikalarıdır. Ama ne yazık ki onun elinde İran gibi petrol yoktur.
Öte yandan ABD, Çin ile Kuzey Kore ilişkilerini kopartmak istiyor. Çin’i kuşatırken onu bir yandan da ya İran ya da Kuzey Kore tercihi ile karşı karşıya bırakmayı hedefliyor. Kore yarımadasında yaşadıklarımız bir yanda G. Kore’deki farklı çıkar guruplarının, diğer yandan Çin ve ABD gibi süper güçlerin çıkar çatışmasıdır. G-20’lerde uzlaşmaya varamayan güçler böyle sıcak çatışmalara doğru kayıyorlar.
Dünyamızın ekseni çok kutupluluğa göre yeniden şekillenirken böyle git geller sık sık karşımıza çıkacaktır. G. Kore’de olduğu gibi, bir eksenden diğerine doğru yönelişler iki ya da tek kutuplu dünyada yaşadıklarımızdan daha sık ve değişken olacaktır. Bu tür eksen değişiklikleri tehlikeli oyunlardır ve merkezlerin desteği ile savaşlara kadar tırmanabilir. Bakalım Kore olayları nasıl gelişecek? Çin ve ABD sürtüşmesinin yansıması olarak Kuzey ve Güney Kore halkları neler yaşayacaklar?