21 Eylül Pazar akşamı Mehmet Ayvalıtaş Parkı Okmeydanı’nda açıldı. Okmeydanı Dayanışmaevi’nden yoldaşlar halk dayanışmasının çok önemli bir örneğini vererek mahallelerine sahip çıktılar, betonla karartılmış mahallenin göbeğinde halkın paylaşabileceği bir çağdaş “agora” yarattılar. Diktikleri ağaçlar büyüdükçe Mehmet’in mücadelesi hatırlanacak. Ölümsüzler kervanına katılan Mehmet yoldaşımızın ve Berkin’imizin babaları da dayanışma ve direnç mesajları ile geceye anlam kazandırdılar. Fadime Anamız da keşke bizlerle birlikte olabilseydi…
Mehmet’in mücadeleci ruhu bugün Kobani’de yaşıyor. Dünya halkları açısından son derece kritik bir hesaplaşma yaşanıyor Rojava’da. Geçtiğimiz haftalarda NATO toplantısından dönen Erdoğan tampon bölgeden bahsettiğinde çoğu insan bunu yorumlayamamıştı. Suriye sınırının çok büyük bir kısmı IŞİD’in elinde ve Türkiye ile bu güruhun ilişkisinin seviyesi herkesin malumu. Kobani’ye dönük IŞİD saldırısının hızlanması ve bölgeden göçün başlaması, bir anda IŞİD’in elindeki rehineleri bırakması sonrasında ortada kirli bir takım pazarlıkların döndüğüne dair değerlendirmeler zemin kazandı. IŞİD’in saldırıda kullandığı ağır silahların büyük oranda Türkiye tarafından sağlandığı, rehinelerin bunun karşılığında bırakıldığı iddia ediliyor. Tüm yaşananları en ince ayrıntısına kadar bilme şansımız yok ama en genel hatları ile AKP ile IŞİD arasında Rojava’yı yok etmek üzerine kurulu bir anlaşma olduğu anlaşılıyor. Erdoğan’ın bahsettiği tampon bölgenin aslında bir tür Türkiye’nin Rojava’yı işgali gibi planlandığı görülüyor.
Burada yaşananlar ile ilgili en sık yapılan yanlış alandaki politik öznelerin birbirinin kuklası olarak okunması ve anlatılması. Oysa IŞİD de dahi olmak üzere tüm siyasi özneler kendi siyasi hedeflerine sahip. Sadece bir başka güç adına savaşan vekiller değiller. IŞİD’in bu bölgede tutunmak gibi bir stratejisi olduğunu biliyoruz, tüm gücüyle bunun için mücadele ediyor. Attığı her adımın Türkiye’nin ya da bir başka gücün yönlendirilmesiyle atıldığını düşünürsek yanlış yaparız. Hiçbir gücün de ABD dahil olmak üzere gelişmeleri tek başına belirleyebilme şansı yok. Zaten herkesin kendi iradesi oranında kazanma şansına sahip olması mücadelelerin bu kadar şiddetli yaşanmasına yol açıyor.
YPG’nin IŞİD’e karşı savaşan kimi cihatçı unsurlarla bir ittifak geliştirmesi sonrasında Kobani’ye yönelik saldırı gelişti. Türkiye’den bakınca bu tarz taktik adımlar sürekli bir engizisyon mantığı ile ideolojinin Procrustes yatağına yatırılarak sınanıyor. Oysa ortada çok açık teknik zorunluluklar var. Alanın sıcaklığını hissetmeden yapılan akıl vermeci ve gereğinden fazla soğukkanlı değerlendirmeler aslında orta sınıf ruh halli bir politik okumayı ifade ediyor. Rojava’nın IŞİD lehine olan silah avantajını tersine çevirecek taktik hamlelere ihtiyacı var. Batı’dan silah temin edebilecek “ılımlı mücahitler”le ittifak böylesi bir kanal yaratabilirdi. Sonuç olarak Rojava savaşçı gücü olarak önemli oranda destek bulmasına rağmen bu gücü en etkin bir biçimde kullanabilmek için etkin sliah kapasitesini geliştirmesi gerekiyor.
Erdoğan Rojava’yı asla hazmedemedi. Müzakere sürecinin ummadığı bir meyvesi olarak 2 yıldır bölgenin istikrar kazanması ve prestijinin giderek artması Erdoğan için tam bir kabus. Dolayısıyla müzakere sürecinin kısıtları içinde IŞİD’i aktif bir briçimde desteklemekten başka bir şansı yok. Bu destek meselesi Batı ile ilişkilerinde giderek daha fazla dert açsa da daha hala kullanabileceği bir alan olduğunu düşünüyor. Erdoğan’ın Kürt Sorunu’nu Kürt Özgürlük Hareketi’nin siyasi etkinliğini kırarak “çözme” konusundaki ısrarı hem bölgeyi hem de ülkeyi giderek çok büyük bir gerilimin eşiğine sürüklüyor. Hem IŞİD ile girişilen yakın ilişkinin tetikleyebileceği Pakistanlaşma süreci hem de Kobani’nin IŞİD’in eline geçmesi ile müzakere sürecinin fiilen sona erme ihtimalinin bulunması AKP’yi önümüzdeki günlerde ciddi anlamda zorlayacak, daha da kötüsü Türkiye’yi daha fazla Ortadoğulaştıracak bir moment ortaya çıkacak.
Barzani’nin de Rojava’nın ezilmesi ile bir derdi olmadığı açık. “Tüm Kürtler Kobani için birleşmeli” açıklaması Öcalan’ı ekarte etme arzusunun yarattığı telaşı perdeleyemiyor. Kendisini tabandan sıkıştıracak bir tepki ve inisiyatifin gelişmiyor olması da ilginç.
Dolayısıyla Rojava çok karanlık bir ittifak karşısında büyük bir fedakârlık ile direniyor. Stalingrad kuşatmasına karşı Sovyet halklarının özverisini anımsatan bir direniş söz konusudur. Nasıl Hitler faşizmi Sovyet halkının olağanüstü fedakârlığı ile püskürtüldüyse bugün de Ortadoğu’nun geleceği büyük oranda Kobani Savaşı’nının sonuçlarına göre şekillenecek. Kürt halkı bizden “IŞİD nasıl yenilir?” mealli akıldan ziyade somut bir dayanışma bekliyor. Özellikle AKP’nin üzerindeki basıncı arttırarak IŞİD’e verdiği desteği azaltmak zorunda kalmasını sağlamak da bu dayanışmanın en önemli yönlerinden bir tanesi. Pazar günü istiklal’de gerçekleşen eylem geniş kesimlerin katılımı ile umut verici bir kalkışma oldu. Bu dayanışmanın büyümesi gerekiyor. Cihatçı çeteler sadece Kürt halkı için tehdit oluşturmuyor. Kobani kaybederse hepimiz kaybedeceğiz.
Aklın karamsarlığına karşı iradenin iyimserliği kazanacak. IŞİD bir kez daha amacına ulaşamadan inine dönmek zorunda kalacak. Göreceksiniz.
Biji Berxwedane Kobani!