Konumuz Suudi veliahdı Salman’ın “müttefiklerimiz istediği için Vahabiliği yaygınlaştırdık” itirafı değildir. Erdoğan’ın “artık metal yorgunluğu bitti, Afrin’le diriliş başladı” itirafıdır. “Vatan ve sınır güvenliği” üzerine kopartılan bütün gürültülerin altında AKP’nin metal yorgunluğundan kurtulma amacının yattığı daha güzel itiraf edilemezdi. Aslında Afrin operasyonu başladığında Enerji Bakanı’nın “sandıkları patlatacağız” gafı hatırlardadır. Erdoğan son açıklamasıyla bu gafı büyüttü. Bu kadar açık itirafa rağmen ortada güçlü bir tepki görünmüyor. “Millet cevabı sandıkta verecek” gibi bir hayale kapılmanın anlamsız olduğu da yeterince açıktır. Oyların sayımını iktidara bırakan yeni seçim yasası bu yolda en önemli engeldir.
Medyaya yansıdığı kadarıyla bütün savaş ve zafer çığlıklarına rağmen kamu yoklamalarında “cumhur” ittifakının oylarında bir patlama görünmüyor. Saray’ın kendini içine soktuğu sarmal şiddetlenerek tırmanıyor. Afrin yetmeyince Sincar, o da yetmezse Münbiç! Ancak nereye kadar?
Bir diğer itiraf Ekonomi Bakanı Şimşek’ten geldi. “Borçlar döndürülemiyor, dövizle borçlanmayı sınırlandıracağız.” açıklaması ekonomi ile ilgili çizilen pembe tabloların gerçek olmadığının resmi bir ağızdan itirafıdır. Emlak fiyatlarının düşüşe geçtiği dış basında bile konu oluyor. Sermaye kaçışı artık sır değil… Çoktandır “dış borçlanmanın niteliğinin düştüğü”, yani kısa vadeli ve yüksek faizle ancak borçlanılabildiği biliniyordu. Konu Bakan Şimşek tarafında dile getirildiğine göre iyice tıkanma noktasına dayanmış demektir.
Son itiraf Erdoğan’ın fotoğraf çektirmekten başka bir şeye yaramayacağı bilinmesine rağmen Varna’daki AB zirvesine katılmasıdır. “Ey” nidalarından “AB bizim stratejik hedefimiz” söylemine geri dönüldü. Elbette bunun ne ölçüde ciddi olduğu sorgulanabilir. Fakat konu bu değildir. AB ile ilişkilerin belli ölçüde düzeltilme çabası ekonomideki gelinen perişanlığın ciddi olduğunu gösteriyor.
Ankara bu haliyle gerilimi gittikçe artan bir fay hattında yürümeye devam etmektedir. “Ajan zehirlenmesi”yle kopan kıyamet soğuk savaş günlerini andırır hale geldi. Kutuplar arasında Suriye’de yükselen gerilim, birdenbire Batı dünyası ile Rusya arasında bir diplomatik savaşa dönüştü. İngiltere’nin başını çektiği bu gerilim hızla Batı dünyasına yayıldı.
Doğu’nun yükselişi karşısında Batı’nın duyduğu hoşnutsuzluk “ajan zehirlenmesi” bahane edilerek Rusya’ya karşı bir kuşatmaya dönüştürülmeye çalışılıyor. Güç merkezi Doğu’ya doğru kaydıkça Batı dünyası sinirleniyor. Berlin Duvarı’nın yıkılışından bunu beklemiyorlardı. Parçalanan Sovyet sisteminden sıra parçalanacak Rusya’ya gelecekti. Yeltsin Rusya’sı Batı dünyasının büyük hayaller kurmasına yol açmıştı. Ancak “yeni çar” Putin bütün bu hayalleri yerle bir etti. Üstelik son seçimlerde %76 oy aldı. Doğu’nun özellikle son on yıldır sürekli yükselişi Batı için katlanılamaz hale gelmişti. İngiltere böyle çatlaklarda yürümeyi iyi bilir. Dünya lideri olmasa da eski hafızasını koruyor.
Yaşananlar geçici değil, İngiltere Başbakanı May’in kendi zor günlerinin yükünü azaltmak için yaptığı bir oyun hiç değildir. Dünyadaki yeni güç tablosunun kanallarında biriken gerilim artık böyle çeşitli yollarla sık sık kendini ortalığa koyacaktır.
Türkiye bu fay hattında son birkaç yıldır bağıra çağıra yürüye geldi. Ancak gerilim yükseldikçe böyle devam etmesi zorlaşacaktır. Ekonomik olarak yol tıkanmak üzeredir. İçeride rantın sağladığı imkanların; öte yandan körfezden gelen dolarların sonuna gelindi. Katar’la ilişkiyle veya turizmle, ya da Afrika ülkelerinde tur atarak atlatılamayacak kadar derin olan sorunlar artık itiraf ediliyor. Fakat çözüm için hangi yoldan yürüneceği belli değildir. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi veya dış borçlanmanın sınırlandırılması çözüm değil, çaresizliğin dışa vurumlarıdır. AB ile ilişkileri düzeltmek için Varna manevrasının kısa hatta orta vadeye hiçbir yararı yoktur.
En önemli sıkışmalar ise dış politikada yaşanacaktır. Dünyada Batı ve Doğu gerilimi yükselirken bunun bölgeye yansıması her alandan daha keskin olma potansiyeli taşıyor. Amerika, yanına Fransa ve İngiltere’yi de katarak bölgede Rusya ve İran’a karşı saldırıyı yükseltmeye hazırlanıyor. Trump’ın hazırlıkları bu yolda. Pompeo ve en son Bolton’un göreve gelmesinin anlamı budur. Öte yandan bölgede Suudi ve Mısır ittifakının güçlendirilmesi Ankara’nın işini iyice zorlaştırmaktadır.
Ankara, bölgede Rusya’nın göz yumduğu alandan ABD’nin bölgesine geçerse çok zorlu ve mayınlı bir alana girmiş olur. Bu gerçeklikten dolayı dış politika konusunda da alan iyice daralmıştır. 2019’a giderken Saray’ın gönlünde Kandil’e operasyon yapabilmek yatıyor. Bunun zaferini garantileyeceğini düşünüyor.
Dünyada ve bölgedeki gelişmelerin gösterdiği gibi, Ankara’nın üzerinde yürüdüğü fay hattındaki gerilim artmaktadır. Daralan manevra alanı Saray’ı ya yeni çılgınlıklara itecektir ya da kötü uzlaşmalara… İki yolda Saray’ı 2019’a ulaştırmaz.
[button link=”https://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]