Ülkemizde sendikaları eleştirmek için pek çok nedenin bulunduğu bir gerçeklik. İşçi sınıfının ülkemizde doğuş şartları dikkate alındığında, kapitalist gelişmenin çarpıklığı öyle veya böyle sendikal örgütlenmeye yansımış. Sınıfın politik iradesi belirleyici olmaya başladığında da bu çarpıklık aynı oranda gerilemiş. Bunun tarihsel gelişimini irdelemek oldukça öğretici olacaktır. Ancak günümüzde politik iradeye bağlı olarak ortaya çıkan yeni sendikal perspektifler de irdelenmelidir.
Bunlardan bir tanesi sendikal mücadele içinde yeşermeye başlayan işçi meclisleridir. Kuşkusuz işçi hareketi içerisinde işçi meclisleri ve benzeri kurumlaşma örnekleri oldukça fazladır. Ancak Devrimci Turizm İşçileri Sendikası’nın bir bölgede yaptığı “işçi meclisi” çağrısı yeni bir anlayışın ürünü olarak dikkat çekiyor. Sendika tarafından yapılan bir çağrıda şöyle denilmektedir:
“Güvencesiz ve sigortasız çalışma, bazen yemek paydosu bile vermeden çalıştığımız uzun çalışma saatleri… Bütün sorunlarımızın çözümü kendi ellerimizde! Kafe-bar çalışanları örgütleniyor, kendi meclislerini kuruyor. Haydi, meclislerde buluşalım!”
Neden böyle bir çağrı? Sendikanın verilerine göre bu işkolunda çalışanları sayısı, özellikle turizm sezonunda 2 milyon 500 bin, resmi verilere göre ise 700 binin üzerinde. Başka bir deyişle iyimser bir hesaplamayla bakıldığında her üç çalışandan biri sigortasız. Yani gayri resmi çalışıyor. Yeni sendikalar yasası da bilindiği gibi, sendika üyesi olmak için resmi çalışmayı şart koşuyor. Bunun sonucu her üç çalışandan sadece biri sendikaya üye olabiliyor. Peki, ya geriye kalanlar?
Yasanın öngördüğü barajı aşıp toplu iş sözleşmesi yapmak isteyenler için geriye kalanların hiçbir anlam ifade etmeyeceği açık. Sendikaların büyük bir kısmı için toplu iş sözleşmesi temel amaç veya en azından en önemli amaç. Sözleşme olmadan sendikalar aidat almayı akıllarına getiremedikleri için bir gelirleri olmamakta, bunun sonucu örgütlenme çalışmaları neredeyse imkânsız hale gelmektedir.
Bu fasit çemberi kırmanın tek yolu politik iradedir. Bu anlamda yapılan çağrının anlamı mevcut durumdaki politik iradenin yansımasıdır. Bir Türkiye partisi olma iddiası ile kurulan HDP ve HDK’nin, aynı zamanda “meclisler” biçiminde bir örgütlenme anlayışını beraberlerinde getirdikleri biliniyor. Kürt coğrafyasındaki illerde hızla ve başarılı bir biçimde hayata geçirilen bu yeni anlayış, batıda da yankı buluyor. Daha doğrusu yankı buldukça, batıda politik hareket yükseliyor, yükselecek.
Ancak bu anlayışın, yaşanan alan veya bölgenin anlayışına göre şekillenmesi bir zorunluktur. Yukarda verilen örnekten devam edelim. Tek amacı sözleşme olmayan bir sendikanın, sigortalı ve sigortasız bütün çalışanları örgütleyebilmesi için bir çerçeveye ihtiyacı olacaktır. İşçi meclisi günümüzde tam da bu çerçeveyi sunacak somut bir anlayıştır.
Çağrının yapıldığı Kadıköy bölgesinde irili ufaklı kafe ve barlarda çalışanların ne kadarı sigortalı ne kadarı sigortasız bilinmiyor. Çağrıda da belirtildiği gibi çalışanların sorunları bir tek sözleşme yapılarak çözülecek boyutta değil. Alabildiğine karmaşık bir sorunlar yumağı ile karşı karşıyayız. Bu durumda ilk adım olarak sigortalı ve sigortasız tüm çalışanları bir araya getirecek bir yapılanma gerekli. Yukarda belirtilen nedenle bu yapının bir “meclis” olması bu anlamda bir tesadüf değil.
Gene tesadüf olmayan başka bir konu bu meclisin bir forum biçiminde toplantı yapmasının dile getirilmesi. Biliniyordur Kadıköy, Gezi sırasında ve sonrasında en aktif bölgelerden biri olmuştu. Bu anlamda örgütün çalışma biçimin forum olarak akla gelmesi doğal bir sonuç.
Çağrının önemi de tam bu noktada. Bir yanda Kürt hareketinin halk örgütlenmesinde somut deneylerden çıkardığı meclis anlayışı, diğer yanda batıdaki bir düzen karşıtlığının kendiliğinden yarattığı forum tipi tartışma platformu. Deyim yerindeyse iki ayrı dinamiğin buluşması.
Çağrı ne kadar hayat bulacaktır, yaşayıp göreceğiz. Ama önümüzdeki engelleri aşmak istiyorsak sızlanma ve şikâyetleri bir yana bırakarak bu tür çağrıları çoğaltmayı, yeni mücadele ve örgütlenme yöntemlerini cesurca denemek zorundayız. En azından Yunanistan ve İspanya kadar.
[button link=”www.sodap.org/mehmet-akyol-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]