IMF’den Türkiye’ye Övgüler
Mehmet YILMAZER
1 Ağustos 2010
IMF’den Türkiye ekonomisine övgüler geldi. Bunun hayra alamet olmadığını söylemek gerekir. Yine sık sık Türkiye ekonomisinin gelecek on yılda dünyanın büyükleri arasına gireceği söylenip duruyor. Evet, ekonomi geçmişe göre büyüyor. Ancak nasıl? Büyümenin bir “gelir dağılımı” yanı var, bir de üretim temelinin sağlamlığı.
Büyüme haberlerinin yanında “gelir dağılımı”ndaki bozulmadan da söz ediliyor. Özellikle son yıllarda dağılımda bozulmanın arttığı gözleniyor. Bunun nedeni sadece yaşanan kriz değildir. Uygulanan neoliberal politikalardır. Erdoğan hükümetinin uyguladığı politikaların sosyal sonuçları artık iyice ortaya çıkmaktadır. Ekonomideki büyümenin gelir dağılımındaki bir iyileşmeye karşılık gelmesi hiç de gerekmiyor. Hatta günümüz dünyasında genellikle tam tersi gerçekleşiyor. Öyle ki, neoliberal uygulamaların bir sonucu olarak, kapitalist merkezlerde bile gelir dağılımında çarpıcı bozulmalar yaşanmaktadır.
Türkiye’nin özendiği ekonomik büyümeye Brezilya eperdir ulaştı. Dünyanın ilk büyük on ekonomisi arasında. Ancak bu ülkedeki gelir dağılımı bozukluğunda hemen hiçbir iyileşme olmadı. Geçenlerde bir televizyon programında Brezilya devlet başkanı Lula, yoksullara yeterince yardım edemediğini söylerken ağlamış. (Ya politikacıların ağlaması moda oldu, ya da Lula’ya Erdoğan’dan bulaşmış olmalı) Türkiye de tıpkı Brezilya gibi büyürken gelir dağılımı da daha fazla bozuluyor. Günümüz kapitalizminin kuralı bu!
Öte yandan, geçenlerde, mevcut ekonomi politikaların mimarı Kemal Derviş’le yapılan bir söyleşide, Derviş “artık yeni bir sanayi stratejine geçmek gerektiği” söylemişti. Hatta artık sıcak paraya eskisi kadar sıcak bakılmaması gerektiği uyarısında bulunmuştu. Türkiye ekonomisinde işler iyi gidiyorsa, bu görüntünün nedeni sıcak para akışının sürmesidir. IMF’nin övgüsünün de temel nedeni budur. Türkiye, sıcak para girişlerine hala sonuna kadar açık bir ekonomi olarak kalmaya devam ediyor. Ancak bunun bir ekonominin üretim gücünü nasıl çürüttüğü artık çok iyi biliniyor. Buna rağmen Türkiye, neoliberal uygulamaların hala en gayretli uygulayıcısıdır. Ancak hem dünya hem de Türkiye için zaman daralıyor.
Son haberlere göre Amerikan ekonomisindeki sözde iyileşme, yeniden duraklamaya dönüştü; buna bağlı olarak “ikinci dip” tartışmaları yeniden alevlendi. Bunalımda yeni bir dip noktasına doğru gidildiği kanısı güçleniyor.
Kapitalist merkezler bunalıma karşı aldıkları tedbirlerde iki ana saflaşmaya bölündü. ABD ve İngiltere, finans uygulamalarının devamından yana. Elbette biraz disipline alınmış şekilde. Avrupa ise, borç bataklığına daha fazla yuvarlanmamak için “tasarruf” etmekten yana. Bunun anlamı, Avrupa, biriken sermayesini eskisi gibi Amerika’ya transfer etmekten kaçınmak ve üretim alt yapısını güçlendirmek istiyor.
Türkiye bu saflaşmada, ABD ve İngiltere’nin yanında duruyor. O nedenle IMF’den övgüler alıyor. Sıcak paranın en özgür manevra alanlarından birisi olarak kaldığı müddetçe övgü almaya da devam edecektir. Referandum ve seçim gürültüleri arasında ekonominin bir duvara doğru gittiği elbette algılanmıyor. Duvara kaçınılmaz çarpmayı IMF’nin övgüleri engelleyemeyecektir. Sıcak para ile büyüyen ekonomiler, eninde sonunca alevlerin arasında kalmaya mahkûm oldu. Türkiye bu alın yazısından kaçınabilecek mi?