14 Aralık günü Peru’nun başkenti Lima’da BM öncülüğünde iklimle ilgili önemli bir uluslar arası toplantı gerçekleştirildi. Katılan 195 ülke temsilcileri, Paris’te 2015 sonlarında buluştuklarında iklim değişikliğine karşı mücadelede her bir ülkenin atacağı adımları netleştircekler. Her ülke Eylül sonuna kadar yapacaklarını başkanlığa yollayacak ve sonra bu bağlayıcı olacak. Batı basını anlaşmayı bir başarı olarak verdi. Ülkemiz heyeti de memnun olduğunu açıkladı.
Çevreci gruplar ve yoksul ülke temsilcileri, Latin Amerika yerli halkları sonuçtan hiç memnun değiller. Alınan kararın sorunları çözmeyeceğini söyleyerek protestolarına devam edeceklerini açıkladılar. Hemen arkasından toplanan ALBA ülkeleri 13. zirvesi de anlaşmayı yetersiz buldu. Bu anlaşma dünyamızı büyük bir felaketten kurtaramayacaktır dediler. O nedenle de kısa zamanda uluslar arası halk iklim meclisini toplama kararı aldılar. Peru kararına karşı dövüşecekler. Aynı şekilde Atac, Fransa Doğa Dostları gibi çevreci örgütler de yayınladıkları bildiride anlaşmayı insanları ve doğayı kar hırsının hizmetine sunmak olarak değerlendirdiler. “Anlaşma ile dünyamız 2 değil 4 ya da 5 derece ısınacaktır ve bir felaket kapımızdadır” dediler. Acil eylem çağrısı yaptılar. “Bizleri Lima’da gömmek istediler ama biz birer tohumuz ve direnç ormanları olacağız.” Bu bildiriye güney Asya, Afrika kıtasından elliye yakın çevre örgütü imza attı. Bu demektir ki çevreci örgütlerle iktidarlar arasndaı önümüzdeki yıl çok ciddi çatışmalar yaşanacaktır. New York’ta temmuz ayında milyonların toplanıp vurdulu kırdılı protestolar yaptığını hatırlarsak bunu ciddiye almak gerekir.
Lima toplantısı dünya yoksul halkları ile zenginlerini bir kez daha karşı karşıya getirdi. O nedenle de çok tartışmalı geçti. Normalde 2 hafta sürmesi beklenirken 2 gün daha uzatıldı. İklim felaketi ile karşı karşıya olduğumuz herkes tarafından kabul edilmekle birlikte 2020 yılına kadar 2 derece ısınmanın yol açacağı tahribat, felaketin ölçüm teknikleri, soruna yol açanların sorumluluğu ve önlemler konusunda yoksul ve zengin ülkeler ayrıldılar. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde özünde merkez zengin ülkelerin çıkarlarına çanak tuttular. Toplantı kararı 21.yy sosyalizmi yolundaki ülke ve halklarının dünyamıza sahip çıktığını, yoksul halkların sözcülüğüne soyunduğunu kanıtladı. Zengin Batı kapitalist ülkeleri ise yine Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) ve Finans-Kapital’in karları arkasında saf tuttular.
İklim sorunu birçok alanda dünyamızın dört köşesinde yaşanıyor. İlk aklımıza gelenleri yazalım. Ormanların tahrip edilmesi, madencilik diyerek sürülebilir topraklarımızın işgali, yine madenlerin işlenmesinde çok miktarda suyun kullanıp kirletilmesi, iklim kirlenmesinin günlük hayatta sık sık yaşadığımız görüntüleri. Bunun yanında kalabalık kentlerde yaşanan su basmaları, sel felaketleri, susuz kalmalar hep aynı sorun ile bağlantılıdır. Bunlar topraklarda büyük erozyonlar yaratıp ekilebilir alanların yok olmasına, sonuç olarak ülkelerin kendi karınlarını doyuramaz hale gelmesi ve açlığın tüm dünyamızı sarmasına yol açıyor. Ayrıca hava ısınması buzulları eriteceği için deniz kıyısındaki birçok yerleşim alanının su altında kalması başka bir önde duran sorundur. Bunlar her yıl yüzlerce can alıyor ve paha biçilmez maddi hasara yol açıyor.
Doğamız neden böyle kullanılıyor? Meta üretimi için maden lazım. Taşımak için enerji lazım. Petrol çıkarılmalıdır. Fabrikalardan, taşımacılıktan çıkan gazların yarattığı çevre kirliliği göz ardı edilerek kapitalistlerin daha çok kar etmesinin yolu açılıyor. İnsanlar her gün daha çok tüketmeye itiliyor. Dünyamızı bir tüketim çılgınlığı sardı. Kapitalist kalkınma modeli, kar için tüketimi kışkırtıyor. Ama doğamız artık bu kadar tüketimi kaldırmıyor. Artık insanlık yeni bir kalkınma modeli bulmalı. Bu kalkınma değil insanların refahı filan değil ölmesidir. Böyle giderse torunlarımız değil çocuklarımız yaşayamaz hale gelecekler. Kendisinden beslendiğimiz doğa ile barışık yaşamaktan, ona göre bir yaşam benimsemekten başka çaremiz yoktur. Bolivya lideri Morales yıllardır yerli halkların bu ilkesini insanlığın kurtuluşu olarak anlatmaya çalışıyor.
Ülkemiz yoksul halkları, toprağı işleyenler için de sorun çok acildir. Gezi olaylarının uçan kuşa duyurduğu ağaç kesmeler, maden çıkarımı için sürülebilir köylü topraklarına el koyup onları atmalar ya da toprakları sürülemez hale getirmeler, sularımıza denizlerimize verilen zararlar, HES’lerin açtığı çevre kirliliği hepsini bu iklim savaşının birer parçası olarak ülkemizde yaşıyoruz.
Sorunun nedeni bu düzen, kapitalist kalkınma modeli, yaşam biçimidir. Zengin kapitalist ülkeler iklim kirliliğinin baş sorumlusudurlar. Yıllardır yaptıkları üretim ile insanlığın nefes alacağı havayı kirlettiler. İnsan yaşamını tehdit ediyor, hızlı bir şekilde felakete sürüklüyorlar. O nedenle de kirliliğin bedelini ödemeleri gerekir. Peru konferansı bu gerçeği de kabul etmediği için halkların kendi talepleri etrafında sıkı bir dövüşe hazırlanmaları gerekiyor. İnsanlığın yaşamasını istiyorsak, sadece iklim sorunlarından değil tüm sorunlardan kurtulmak istiyorsak 21.yy sosyalizmi doğrultusunda yürüyen ülkelerin sloganını benimsemeliyiz:“iklim değil sistem değişsin!” Sistem değişmezse hiçbir sorunumuzdan kurtulmamız mümkün değildir.
[button link=”www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]