Sezgin KARTAL
Önümüzdeki 7 Haziran seçimlerinin sıradan bir seçim olmadığı bilincini gelecek kaygısını duyan her birey önemsemektedir. Ülkede bugüne değin yürütülen siyasetin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Eskimiş politik sistemin yerine ikame edilebilecek demokratik bir programın hayata geçirilmesi can alıcı konulardan biridir. Alevilerin kendilerine demokratik anlamda yer edinebileceğini düşündüğü parti bugün HDP olmuştur. Fakat HDP’den bahsederken Alevilerin kaygıları arasında yer alan meseleleri tartışmak durumundayız. Alevilerin “İslami değerler” uğruna gördüğü asimilasyoncu zulüm, HDP içerisinde yer alan İslamcı yönetici ve milletvekili adaylar noktasında soru işaretleri barındırmaktadır.
HDP’nin İslamcı Adayları
HDP’nin Aleviler içinde en çok tartışma yaratan iki adayı üzerinde dursak yeterlidir. Biri eski ülkücü ve İslami mücadeleden gelen Hüda Kaya, diğeri ise aile geçmişi Nakşibendilere dayanan Altan Tan’dır. Sadece bu iki adayın aidiyetlerini sıraladığımızda geçmişten gelen birikmişliğimizle olumluluk taşıyan sözler sarfedemeyiz. Fakat inanç ve felsemizin derinliği yaşadığımız acıların üzerinde değerlere sahip. HDP’nin İslamcı adaylarını kimliklerine bakarak değil, hangi değerleri savunduklarına göre yaklaşım sergileyeceğiz. Kaldı ki Alevilik kendi inancını, savunduklarını diğerlerinin üstünde tutan ve gören bir inanç değildir.
İlk olarak yolumun Diyarbakır’da gerçekleşen (13-14-15 Mart) Ortadoğu Gençlik Konferansı’nda kesiştiği Hüda Kaya’dan başlayalım. Türkiye’den ve Ortadoğu’nun birçok ülkesinden gelen genç katılımcılarla gerçekleşen konferansın konukları arasında Hüda Kaya’da vardı. Kürsüye davet edildiğinde dinleyip dinlememe arasında kararsız kaldığımı ifade etmem gerekiyor. Hüda Kaya konuşmasına salona dair bir eleştiriyle başladı. Kaya “…Ortadoğu’da bu günlerde ciddi bir zulüm ve direniş var. Konferansa emek veren arkadaşlar etrafta asılan resimlerde bütün önderlere yer vermişler. Dikkatimi çeken bir eksikliği sizlerle paylaşmak istiyorum. Ortadoğu’yu konuşurken onun kalbi ve bugün dahi bize umut ve direnişlere ilham veren Kerbela şehitlerini, İmam Hüseyn’in yer almamasını büyük bir üzüntüyle karşıladım.” Kerbela Alevilerin dinmeyen yürek sancılarından birisidir. Muaviye ile birlikte durmadan süren zulüm İslam adına yapılmıştır. Daha doğrusu İslam’ın gücünü eline geçiren iktidar odaklarının zulmüdür bu. Din iktidarların baskı ve yönetişim aygıtına dönüşmüştür. İslami değerlere sahip insanlarla iktidar çevrelerini birbirinden ayırmak gelecek açısından son derece önem taşımaktadır. “Dün bizim inancımıza yapılanı, bugün bizim inancımızdan olanların başkalarına dayatmasını kabul etmiyorum.” Ve soruyor Kaya “1935’in Anadolusunun %50’si Müslüman olmayan nüfusa sahipti. Bugün ise Müslüman olan insanlar, dindar olanı olmayanı %98’i Müslüman bir ülkeyiz diye kıvanç duyuyor onur duyuyor. Bu bizim övünç kaynağımız değil utanç kaynağımızdır. Nereye gitti bu insanlar? Nereye gönderdiniz bu insanları? Buhar olup uçmadılar ya!” Tam da bu noktada kendi taleplerimiz arasında yer alanların aynı zamanda bütün halkların yaşam alanları ve değerlerini koruyan noktada olması gerekmektedir. “Ekonomik, sosyal, siyasi, inanç ve etnik yapılar üzerinden dibe vuran pratikler son derece ortaya döküldükçe umutlarımız kayboldu ve dindar kimlikli olmanın eşittir adaletli olmak olmadığını anladık.” Bir dönemin kendi inanç değerleri kapsamında mücadele eden ve hapis yatan Hüda Kaya bugün iktidarda olan AKP ile yolarının ayrılmasını bu sözlere bağlıyor.
“Din Sivil Topluma Bırakılmalı”
HDP’nin en uç kutbunda yer alanlar arasında Altan Tan geliyor. Dindar bir kimliğe sahip Tan’ı savunduğu değerler ve diğer topluluklarla kurduğu ilişkileri irdeleyerek cevap arayacağız. “Biz sadece kendimiz için demokrasi istemiyoruz. Ben Kürt’üm, Sünni Şafiiyim ve ailem Nakşibendi geleneğe sahiptir. Ama ben Alevinin cemevinin açılmasını da istiyorum. Başörtüsünün kamusal alanda yasal olmasını da istiyorum. Ben Ruban okulunun da açılmasını istiyorum. Süryani patriğinin tekrar Şam’dan bin yıl oturduğu Mardin’e gelmesini de istiyorum” diyor Altan Tan. Aleviler cemevi isterken aynı zamanda diğer inanç merkezlerinin de serbestisini, kamusal alanda inancından ötürü çalışamama şartlarının ortadan kalkmasını başörtülüler için de istemek durumundadır. Alevi felsefesinde sadece kendine isteyen ve diğerlerini reddeden bir yaklaşım yoktur. “…İster laik paradigmayı, isterse İslami hassasiyetleri benimsemiş olsunlar, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gereken statüye kavuşması sağlanmalıdır. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı diye bir kurumun olmamasıdır. Dinin sivil topluma bırakılması, tamamen mezheplere, inançlara göre artık toplum ne şekilde inanıyorsa ne şekilde örgütleniyorsa tekke, zaviye, medrese ve cemevlerinin de olacağı bir yeni sivil toplum inşası gerekmektedir.” Yıllardır mücadelemizin merkezine oturan konulardan biri de Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Bu yapının içinde yer edinmek şöyle dursun tamamen ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Bu talep sadece Alevilerin değil aynı zamanda bu yapıdan yararlanan Sünni halkının da talebi olması gerektiğini dile getiriyoruz. Çünkü inanan-inanmayan herkesten vergi toplayıp, bu kurumun sadece bir inanca hizmet etmesi büyük bir adaletsizliğe ortak olmak anlamını taşımaktadır. Aynı zamanda Sünni inancın devlet eliyle halkı yönetmesi kabul edilmemelidir. Alevilerin İslam inancından öte onu baskı ve yönetme aygıtı olarak kullanan iktidar çevreleri ve yapısıyla mücadelesi söz konusudur. Bugün HDP içerisinde bütün değer odaklarını yan yana getiren, programı ve savunduğu değerler olsa gerek. Altan Tan ve Hüda Kaya Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmakla övünen sözüm ona laiklerden daha fazla laiktir. Alevileri ve İslami değerleri savunanların birlikte yürümesini HDP’nin bildirgesinde yer alan şu maddede özetlenen fikir sağlıyor diyebiliriz: “Bir halkın, dinin ya da mezhebin diğerlerine üstünlüğünü dayatan ırkçı ve milliyetçi politikaları Biz’ler bitireceğiz.”