M. Sinan MERT
HDP bir yeniden yapılanma süreci yaşıyor. Bu yeniden yapılanmanın en önemli gerekçesi hiç kuşku yok ki BDP’nin DBP (Demokratik Bölgeler Partisi) adı altında bir yerel/bölgesel/kadro partisi olma kararı alıp ülke çapındaki faaliyeti yürütmek üzere HDP’ye katılmayı planlaması. Bunun bir ön adımı olarak BDP milletvekillerinin HDP’ye katılımı sağlanarak Meclis’te grup oluşturuldu.
Mesele tabii ki sadece bir teknik mesele olarak algılanamaz. BDP’nin kitlesel olarak HDP’ye katılmasının ötesinde Kürt Özgürlük Hareketi daha köklü bir dönüşümün peşindedir. Hareketten yapılan kimi değerlendirmelerde Kürdistan’da yaratılan birikimin sonuç verebilmesi için Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde kararlı bir dönüşüm gerçekleşmesi gerektiği tespitleri yapılmaktadır. Aksi takdirde Kürdistan/Türkiye dengesini değiştirilemediği müddetçe Kürt Sorunu’nun aşılması noktasında sorunlardan kurtulunamayacağı düşünülmektedir. Bu anlamda Kürt Özgürlük Hareketi Batı’daki devrimci güçlerle Türkiye’nin özgürleştirilmesi mücadelesine güçlü bir yanıt üretmek istemektedir. Açıkçası bizler açısından işin bu noktası en önemli noktadır. Bu perspektif tabii henüz tam anlamıyla somutlanmış bir program ve davranışa sıçramamıştır. Ancak ortada hali hazırda çok önemli bir olanak bulunmaktadır. Bu gelişme açıkçası Türkiye halklarının kurtuluş mücadelesini ivmelendirmek noktasında çok büyük bir potansiyel yaratmaktadır.
İmkanları Kadük Edecek Riskler Mevcut
Fakat süreç iyi yönetilemezse çeşitli olumsuzlukların ortaya çıkması ile bu imkanın değerlendirilememe durumu da mevcuttur. Tabii ki HDP’yi oluşturan siyasi yapılar arasındaki güç asimetrisi somut bir gerçekliktir ve zaman zaman ciddi sorunlara yol açmaktadır. Kürt Hareketi zaman zaman inisiyatif kullanmakta, kendi iradesiyle fiili durumlar yaratmakta ardından HDP bu fiili durumlara göre kendisini yeniden yapılandırmaya çalışmaktadır. HDK/P’nin kurulları bu anlamıyla her zaman çok sağlıklı işleyememekte, de facto durumlarda devre dışı kalmaktadır. Yerel seçimler öncesinde seçim politikasının belirlenmesi sürecine yaşananlar bunun açık bir örneğidir. CHP’yle yapılan görüşmeler basına yansıdıktan sonra dahi bir süre inkar edilmiş, bu konuda kongrenin/partinin organları tartışmaların içine girememiştir. Sürecin hassasiyeti gözetilerek tercih edilen bu yol örgütün kimi bileşenlerinde doğal olarak bir sürüklenme hissi yaratmıştır. Güç dengesinin etkisi muhakkak ki tam olarak sıfırlanamaz. Bu hayatın önümüze koyduğu bir gerçek ve hiç yokmuş gibi davranamayız. Fakat bunun etkisini en aza indirecek, özellikle önemli kırılma anlarında/politik dönüş momentlerinde kararların kolektif alınabilmesin sağlayacak düzenlemeler mutlaka yapılabilmelidir.
Kürt hareketi müzakere süreci içerisindedir. Sürecin ilk aylarına göre BDP’nin genel olarak mücadele/müzakere dengesini kurma noktasında daha sağlıklı bir noktaya ilerlediğini görüyoruz. Sadece “müzakere partisi” olarak konumlanacak bir partinin Türkiye ezilen halkları açısından hiçbir cazibesinin olmayacağı açıktır. Bu anlamda Kürt Özgürlük Hareketi müzakere sürecinin kendisini muhatap olarak AKP’yle sınırlamayan hatta AKP’yle, yani devletle, siyasi bir mücadele içinde yürütülecek bir dönem olarak kurgulamaya başladıkça açıkçası HDP’nin önü açılmaktadır. Özellikle Soma Katliamı sonrasında yaşanan pratik bu anlamda önemli bir farkındalık içerisinde olunduğunu gözler önüne sermiştir.
Kolektif Karar Alma Olanaklarını Güçlendirecek Düzenlemeler Yapılmalı
Yine de müzakere sürecinin hassasiyetlerine göre davranan Kürt Hareketi’nin pragmatik tutumlar almayı tercih edeceği momentler olabilir. Birbirine tam olarak galebe çalamayan güçlerin bu tarz pragmatizmlere açık olması biraz daha işin doğasıdır. Kendi tabanı üzerinde tam bir hegemonyaya sahip güçler bu tarz süreçlerden fazlasıyla yara almadan da çıkabilirler. Fakat HDP içerisindeki tüm güçler bu tarz pragmatizmlerin yükünü taşıyabilecek durumda değillerdir. Sorun yumağının en içinden çıkılmaz hale geleceği nokta burasıdır. Önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimleri bulunaktadır. İlk turda zaten HDP’nin kendi adayını çıkaracağı ilan edilmiştir. Fakat ikinci turda alınacak tutum son derece belirleyici olacaktır. Kürt Hareketinin tabanı ile devrimci-sosyalist hareketlerin içinde örgütlenmeye çalıştıkları yığınların meseleye bakışları tamamen zıttır. İşte yönetilmesi zorlu mesele burada ortaya çıkacaktır. Böylesi dönemlerde kolektif karar alınabilmesi için biz açıkçası siyasi bileşenlere oy birliği ile karar almayı dayatan bir tüzük düzenlemesi önerdik. Bir siyasi bileşenin ikna edilemediği bir kararın alınmaması gerektiğini, ancak böylesi bir düzenlemenin var olan güç asimetrisinin yaratabileceği sürüklenme halini dengeleyebileceğini düşünüyoruz. Böylesi bir mekanizma yaratılamazsa ilk kritik politik dönemeçte HDK/P’nin çok ciddi sıkıntılar yaşayabileceğini düşünüyoruz. Derdimiz HDK/P’nin bireysel katılımlarını hiçleştiren, onları hayati kararlar alınması noktasında dışlayan bir düzenleme gerçekleştirmek değildir. Amacımız tam tersine şimdiye kadar başaramadığımız kolektif karar alma mekanizmasını işletebilmektir. Demokratik merkeziyetçilik açısından kararın alınması öncesinde en geniş çemberde etraflıca tartışılabilmesi esastır.
HDK/P İçin Daha Çok Enerji Seferber Etmeliyiz
Tabii ki HDP’nin tek sorunu bu değildir. Aslında en temel sorun tabandan merkeze örgütlenebilmiş canlı bir maddi güç haline gelmiş bir kongre/partinin inşa edilememiş olmasıdır. Özellikle seçimlerde yürütülen biraz da derme çatma faaliyet seçimler sonrasında daha da gerilemiştir. İşler “yerellerde bir tane meclisimiz kalmadı” noktasına kadar gerilemiştir. Bu sebeple önümüzdeki döneme giderken bir inşa süreci de görev olarak önümüzde durmaktadır. 21-22 Haziran HDK/P kongrelerinin gerçekleşmesi sonrasında hızla taban örgütlerinin kurulması süreci yaşanacaktır. HDK/P’yi isyanlarımızın birleştirilmesi için tarihi bir fırsat olarak gören güçlerin bu noktada inisiyatif alması gerekmektedir. Bu noktada hala tereddüt içinde olunması kabul edilemez. Biz de dahil olmak üzere siyasi bileşenler taban çalışmalarına verdiğimiz katkının çok ötesine geçen bir yaklaşım geliştirmeliyiz. Bu tespit kendi adımıza bir tür özeleştiri olarak da değerlendirilebilir. Fakat şunu da unutmadan söyleyelim kolektif karar organlarının güçlendirilmesi ile siyasi bileşenlerin üretebileceği maddi destek arasında da ister istemez bir doğru orantı bulunmaktadır.
HDP’yle ilgili yaşanan tartışmalardaki tutumlar üzerine de birkaç şey söylemek gerekirse burada da iki kutup bulunmaktadır. Kutuplardan bir tanesine kötümser kanat isimlendirmesi uygun olabilir. EMEP BDP’nin HDP’ye katılma sürecine karşı en açık “sıkıntı” beyan eden yapıdır. HDP’nin varolan siyasi bileşenlere alternatifmiş gibi algılanabilecek bir yapıya dönüşmesini istememektedirler. Bu tutumun anlaşılır yönleri bulunmakla birlikte kısmen karnından konuşma gibi bir hali vardır. Ne istemediğini söylemekte, şu anda varolan durumun olumlamasını da yapmamakta ama ne istediğini açıkça ifade edememektedir. Fakat EMEP’in tavrının olumlu yanı bileşenlere tartışmayı derinleştirme şansı sunmuş olmasıdır. İyimser kanat ise ESP tarafından tutulmaktadır. ESP birleşme sürecinin olası handikapları hakkında bir değerlendirme yapmamakta, anlaşıldığı kadarıyla böylesi bir risk değerlendirmesi yapmamakta hatta sürecin hızla BDP tarafından planlandığı biçimiyle sonuçlandırılmasını istemektedir. Biz ise hızlı ama verimli, olumlu olumsuz olasılıkları masaya yatıran ve güçlü bir model ortaya çıkaracak bir tartışma arayışındayız. Ortaya çıkan tarihi fırsata büyük değer biçiyoruz, kendimizi bu fırsatın somutlanabilmesi için daha çok katkı sunabilecek bir biçime doğru zorluyoruz ama bunu yaparken de geçmiş deneyimin ortaya koyduğu ve gelecekte de ayak bağı olabilecek sorunlara karşı güvenceler yaratmaya gayret ediyoruz.
Bu tarihi fırsatı, büyük bir yenilenmeye ve ileriye doğru sıçramaya taşımak için kolları sıvayalım, HDK/P’yi halklarımızın kurtuluş umudu olarak büyütelim.
20.05.14