Ellerinde topları tüfekleri olmayan, aç açık, çoluk çocuk Avrupa sınırlarına dayanan Suriyeli, Irak ve Kuzey Afrikalı yoksul, perişan halklar Batı güçlerini dünya politikasında önemli değişikliklere zorluyor gibi görünüyor. Bu konudaki son yaşananlara kısaca değinmek yerine olacaktır.
İlk olarak en büyük değişiklik sorunla direkt karşı karşıya olan Avrupa Birliği’nde yaşanıyor. Topluluk üyeleri sorunu çözmek konusunda aralarında anlaşmaya varamıyorlar. Bu yazıyı kaleme aldığımız sıralarda iç işleri bakanlar toplantısında göçmenlerin kota sistemi ile topluluk bünyesinde dağıtılması kararı hızlı bir şekilde alındı. Yarın da devlet ve hükümet başkanlarının konuya yönelik acil zirvesi var. Soruna kesin bir çözüm geçirmeye yetenekli olmadıkları biliniyor.
Zar zor alınan kota kararının sorunu çözmeyeceği açıktır. AB sınırlarına dayanan göçmen sayısı 500 binleri aşmakta oysa dağıtılacak göçmen sayısı 120 bindir. Ayrıca bu kota sadece bu yıl için değil önümüzdeki birkaç yıl için düşünülmektedir. Topluluk temsilcileri 120 bin göçmen kabulünü bile oy birliği ile alamadılar. Doğu ve Merkez Avrupa ülkeleri kotaya karşı çıktılar. Slovenya Başbakanı kararı mahkemeye vereceklerini açıkladı. Doğu ülkeleri de kendi aralarında birlik olamadılar. Polonya her zamanki gibi Batı kuyrukçuluğu yaptı. Sırbistan, Macaristan’ın sınırları kamyonlara kapatmasını AB merkezine şikâyet edecek. Macaristan kotaya karşı çıkarak AB bütçesinden masrafların karşılanmasını istiyor. Çekler de karşılar. Hırvatistan’ın sınırı açacağım deyip 24 saat sonra kapatması Sırbistan’ı zor durumda bıraktı. Macaristan ile Avusturya arasında günlerdir tren trafiği durdu. Bu ülkelerin arasındaki sınırlar kapanmış durumda. Schengen anlaşması askıya alınarak topluluk arasındaki dolaşım büyük darbe yedi. Topluluk parçalanma sorunu ile karşı karşıya kaldı.
Parçalanma eğilimi yeni değildir. Avrupa tarım politikası, sübvansiyonlar, süt fiyatlarını hatırlayalım. Daha yakınlarda borç krizi topluluğu zengin kuzey ve yoksul güney ülkeleri olarak ayrıştırdı. Topluluktan ayrılma sesleri yükseldi. Ukrayna sorunu sonrası Rusya’ya yaptırım koymaya Macaristan ve Bulgaristan karşı çıktılar ve uygulamıyorlar. Yaptırımlar nedeniyle birçok ülkenin zararı var ve başta Almanya olmak üzere merkez ülkeleri suçlanıyor. Rusya beklendiği gibi diz çökmedi aksine Batı yerine doğu da Çin ile ilişkilerini geliştirmeye başladı. Yaptırımlar geri tepti.
Göç sorununda İtalya, Yunanistan ve İspanya yüklerinin azaltılması için uzun süredir AB’ye ültimatomlar veriyorlardı. Akdeniz’de ortak denetleme durmuştu. Şimdi de Doğu ve Batı olarak bir ayrışma yaşanıyor. Her konuda aralarındaki sürtüşmeler, karalamalar, birbirlerini suçlamalar, sorunu birbirlerine atmalar giderek artıyor. Önümüzdeki günlerde göçmen sayısının milyonları bulmasının beklendiğini düşünürsek krizin toplulukta çok daha derin kırılmalara yol açacağını öngörebiliriz.
Göçün temelinde Orta Doğu’daki savaşlar, IŞİD’in terörü ve bölgenin merkez ülkeler tarafından soygunu olduğuna göre sorunun çözümü Batı güçlerinin bu politikalarından vazgeçmesinde yatar. Orta Doğu’da baş aktör ABD’dir. Şimdi AB göçmen konusunda Obama’ya baskı yapıyor. En azından Suriye politikasında bir değişiklik yapılmasını istiyorlar. Dışişleri bakanı Kerry, AB içinde mekik dokuyor. Politikayı değiştirmek demek ABD’nin bir kez daha yenildiğini kabul etmesi anlamına geliyor. Daha İran ile imzalanan anlaşmanın mürekkebi kurumadan bir de Suriye konusunda geri adım atmak Obama’yı içeride ve dışarıda zor duruma düşürecektir.
Washington 2006 yılından beri Suriye’de Esad karşıtı bir ayaklanma yaratarak bölgede kendisine karşı olan gücü yok etme sevdasındadır. Bunun için milyonlar harcadı. Böyle bir ayaklanma Suriye’de gerçekleşmedi. ABD bu planında bir dönüş yaptı ve bu kez muhalefeti silahlandırma yoluna çıktı. Türkiye, bazı Körfez ülkeleri ile muhalif Özgür Suriye Ordusu güçleri yetiştirildi, beslendi. Ama eğit donat projeleri de başarısız oldu. IŞİD güçleri Suriye topraklarının önemli bir kısmını işgal ettiler ama Esad devrilmedi. Hatta IŞİD korkusu Suriye muhalefetini tekrar Esad yanına bile çekti. ABD’nin ikinci planı da göç dalgası ile iflas etmiştir. Şimdi bunu da değiştirme yolundadır. Kerry’nin son açıklamalarına da bakarsak şimdi Esad’in devrilmesinden bile vazgeçmeye hazırdır. Türkiye ve diğer gerici Arap ülkeleri ile bu konuda görüşmeler sürdürülüyor. Bu ABD’nin üçüncü taktik değişikliği, yani yeniden geri adım atması, Suriye politikasının başarısızlığını ilanından başka bir şey olmayacaktır.
Yeni çıkılmak zorunda olunan politik hat yani Esad ile masaya oturma ise baştan beri Rusya’nın önerdiği bir çözümdür. Sanki ABD şimdi Rusya’nın dediğine gelmektedir. Bir süper güç ambargolar koyduğu, köşeye sıkıştırmak istediği Rusya ile pazarlık masasındadır.
Putin’in hep iyi bir taktikçi olduğu hangi zamanda nasıl adım atacağını iyi bildiği söylenir. Göçmenlerin Akdeniz ve Ege’de telef olmaları haberleri ile birlikte Putin atağa geçti ve terörizmin kendilerine de dokunduğunu ona karşı savaşacaklarını açıkladı. Sonra Suriye’deki askeri varlığını güçlendirmeye başladı. Her gün gazetelerde okuduğumuz gibi askeri silah, uçak malzeme ve uzman yolluyor. Ayrıca Kerry’nin de buna bir itirazı yoktur. Oradaki üslerini korumak için anlaşmalardan doğan hakkıdır diyor.
İki ülke arasında bir yumuşama söz konusudur. Rusya direkt karşıya alınmıyor. Ukrayna krizinden sonra kopan bağlar yeniden kuruluyor. Dışişleri bakanları buluşuyorlar. Pentagon ve Moskova savunma bakanlığına bağlı askeri komutanları direkt temasta olduğu yazılıyor. IŞİD konusunda bilgi alışverişinde bulunuldu, deniliyor. Anlaşıldığı kadarıyla Türkiye, Suudi Arabistan gibi ülkeler de ikna edilebilirse Suriye politikasındaki değişiklik için masaya oturulacaktır. ABD Suriye politikası göçmen krizi ve AB baskısı sonucu yeniden değişecek gibi gözüküyor.
Bu değişiklik ne olabilir? Yetkili ağızlardan “güvenlikli bölge” deniliyor. Güvenlikli bölgenin Türkiye’nin düşündüğünden farklı olacağı kesindir ama bunun bile milyonlarca Suriyeli’yi ülkelerine geri döndürmeye yetmeyeceği kesindir. Büyük bir olasılık Rusya’nın da katıldığı IŞİD’i cephe alan bir saldırı ve Suriye iç savaşının bir şekilde bitirilmesi ile sonuçlanacaktır.
Sonuçta Avrupa sınırlarına dayanan topsuz tüfeksiz Suriyeli ve Orta Doğulu göçmenler Batı güçlerini sanıldığı gibi daha insancıl yapmıyorlar. AB kendi topluluğunun çatlamasına karşı geri adım atmak zorunda kalıyor. Rusya ambargosunun yükünden kurtulmak istiyor. Bu doğrultuda en yakın müttefiki ABD’yi politik değişikliğe zorluyor. ABD’de Rusya’nın attığı dala tutunarak süper güçlük iddiasından tekrar geri adım atmak zorunda kalıyor. AB’yi daha fazla yanına çekecek gücü kalmamıştır. Yani çok kutuplu dünya gerçekliğini yeniden kabul etme yoluna girmeye hazırlanıyor. Bakalım bu durum Orta Doğu’da ne türden bir yeni yapılanma ortaya çıkacaktır. AKP iktidarının da bu durumda Orta Doğu’da yalnızlığının ve güçsüzlüğünün artacağı kesindir.
[button link=”http://www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]