Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ile Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HUGO) işbirliğiyle yapılan Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin durumunu araştıran çalışma çarpıcı verileri gözler önüne serdi. Hemen ilk satırlarda 2,2 milyon Suriyeliye ev sahipliği yaptığımızın tahmin edildiği söylenerek, hiç bir resmi kurumun net bir sayı söylemediği açıkça itiraf edilmekte.
Hemen arkasından SGK verilerine dayanılarak, sigortalı olarak çalışan Suriye vatandaşının sayısının 3686 olduğu söyleniyor. Ve devam ediyor, “…kayıt dışı çalışan Suriyelinin sayısının 400.000 olduğu (gene) tahmin edilmekte!” Resmi verilere göre Suriye sermayeli firma sayısı ise 2827, ancak uzmanlar Türk ortakla yasal prosedürleri aşarak faaliyet gösteren ve kayıt dışı çalışan firmalarla birlikte bu sayının 10 bini aştığını söylüyor! Araştırma, Suriyeli nüfusun bir milyona yakınının 18 yaş üstü olduğunu tahmin etmekte. Bunu bir veri olarak aldığımızda, sigortalı çalışanların oranının %3,6, kayıt dışı çalışanların %40 ve işsizlerin ise %50’nin üzerinde olduğunu söylemek mümkün.
Araştırmaya göre 150 bininin Türkiye’de doğduğu tahmin edilen 600 bin okul çağındaki çocuktan ise sadece yüzde 15-20’si eğitim almakta. Suriyelilerin yüzde 90’ı kamplar dışında yaşıyor. Kayıt dışı çalışan Suriyelilerin ise Türk işçilerin üçte biri ücretine razı olduğuna dikkat çekiliyor. Özellikle mevsimlik işçilik olmak üzere tarım, inşaat, tekstil ve imalatta yoğunlaşma var. Hatta “çocuk işçilik” konusu da yeniden gündeme geldi.
Raporda hayvancılık sektörünün Suriyeli istihdamı için gönüllü olduğu belirtilerek şöyle devam edildi: “44 milyon küçükbaş, 14 milyon büyükbaş hayvan bulunurken, çobanlıkta ciddi açık var. Bu çerçevede yaklaşık 100 bin kişilik bir istihdam potansiyeli Suriyeliler dikkate alınarak planlanabilir. Gıda ve imalat da Suriyelilerin istihdamı için cazip alanlar.”
İş dünyası, hükümetten Suriyelilerin yasal statülerini netleştirmesini bekliyor. ‘Misafir’ gözüyle bakılan Suriyelilerin savaşın başlamasının üzerinden 4 yıl geçmesinin üzerine artık ‘kalıcı’ olduğu düşünülüyor. İş dünyası bu kalıcı göçmenler için acilen politika üretilmesini bekliyor. Suriyeli büyük sermayedarların yatırım yapmak için Kıbrıs’ı tercih ettiğine dikkat çeken işverenler, yatırım için konan engellerin kaldırılmasını talep etmekteler.
İşverenlerin konuya bakışı bu, çalışanlar içinse durum daha başka. Öncelikle Suriyelilerin işsizliği arttırdığı, ücretlerin düşmesine neden olduğu düşüncesi oldukça yaygın. Özellikle iç göç sonucu metropollere yığılan Kürdistanlı iş gücü için Suriyeliler, aynı konumda oldukları için doğrudan rakip olarak görülmekte. Bu nedenle Suriyelilere çalışma izni verilmesini istemeyenlerin oranı %44, vatandaşlık verilmesine karşı çıkanlar ise %84.
Görüldüğü gibi gerek işverenler gerekse de çalışanlar, göçmenliğin maddi sonuçlarını kendi meşreplerince sorgulamaktalar. İşverenler ortaya çıkan ucuz iş gücü imkânlarını en iyi nasıl değerlendiririz diye düşünürken, işçiler göçmenleri yeni rakipleri olarak görmekte. Sendikalar henüz göçmen sorununun farkında bile değil. Göçmen sorununun farkına varan bazı kesimler ise sorunu daha çok kültürel boyutta ele almakta. Sendika.org sitesindeki yazısında K. Boratav, bu görüşü savunan ve kendini Marksist olarak tanımlayan Zizek’i eleştirmekte, ama aynı sonuca varmakta. “Suriyeli göçmenlere evimizi açmaya hazır mıyız?” diyen Zizek’i eleştiren Boratav, T.C vatandaşı olacak Suriyelilerle AKP’nin oyunun ne kadar artacağı hesapları yapmaktan geri kalmamakta.
Evet, göçmen sorunu artık kendini iyice dayatmakta, tartışmaktan kaçamayacağız, ama tartışmaya nereden başlayacağımız da önemli. Eşitlikçi düşünce, göçmenlere de eşit haklar talebini göz ardı etmeden tartışmaya başlamak zorunda.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-akyol-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]