2017’ye girdik. Bu yıl başladığı gibi devam ederse büyük yıkım ve kırılmalara gebe demektir. Reina saldırısı siyasal İslam’ın ülkeyi getirdiği noktanın çok çarpıcı ve şok edici sergilenişi oldu. Saldırıyı IŞİD üstlendi. Fakat bu saldırı daha öncekilerden çok farklıdır. Suruç ve Ankara Garı katliamını IŞİD açık bir şekilde üstlenmemiş, iktidar biraz da zorlamayla IŞİD’in eylemleri olduğunu ilan etmişti. O günlerden Reina katliamına gelindi.
Katliamın kendisi kadar önemli olan yılbaşı öncesi ve sonrasında İslamcı medyanın hezeyanlarıdır. Medyada kusulan nefrettir. Otobüslerde ve parklarda kadınlara yapılan açık saldırılardan sonra Reina katliamı “yaşam tarzına” müdahalenin zirvesi oldu. İktidar ve siyasiler yaşam tarzına sistematik bir baskı olmadığına insanları inandırmaya çalışıyorlar. Bu eylem de “dış güçlerin” Türkiye’ye bir oyunu olarak görülüyor. Fakat yıl sonunda siyasal İslam’ın sözcüsü medyadaki nefret ve tehditler de dış güçlerin oyunu olmalı… Bu yoldan yürürsek siyasal İslam’ın kendisi de dış güçlerin oyunu olup çıkar. Türkiye nasıl bir ülkedir ki dış güçler bu kadar rahat ve sürekli oyun oynayabiliyor. İktidarlara kınama açıklamalarından başka yapacak bir şey kalmıyor!
Son dört yıldır yaşananlara baktığımızda devletin ve toplumsal dokunun ne hale geldiği iyice gözler önüne seriliyor. Erdoğan’ın çözüm sürecini ortadan kaldıran masayı devirme tavrıyla Türkiye kendini bugüne getirecek olan lanetli yola çıkmış oldu. Bu yolda her geçen yıl daha büyük hızla ilerliyor. Bir sona yaklaşılıyor; ancak nasıl bir son olacağı henüz belli değildir.
Türkiye son birkaç yılda iki büyük travma yaşadı. Çözüm sürecinden büyük bir hızla “Kürt savaşına” girildi. Kentler yıkıldı. Bu savaşla önceleri belli ölçüde yaratılmış olan “birlikte yaşama” adına ne varsa yıkıldı. Şovenizm büyük bir gayretle yeniden köpürtüldü. Siyasal İslam ve Saray, demokratikleşme yolunda henüz çok küçük bir adım olan 7 Haziran seçim sonuçlarında kendi sonunu gördü. Sadece siyasal İslam değil devlet de altı yüz yıllık geleneğiyle bekasının tehdit altında olduğunu düşünüp siyasal İslam’la kol kola, barış ve demokrasi için yapılmış her şeyi yıktı. Kürt halkına düşmanlık, HDP parti binalarının yakılması ve linç girişimleriyle 90’lı yıllardakinden daha yükseklere taşındı. Düşmanlaştırma ve gerilimden beslenen iktidar toplumda Haziran seçimleriyle filizlenen umutları ezdi; toplumsal çürümeye yeni bir hız verdi.
İkinci büyük travma 15 Temmuz darbe girişimiyle geldi. Darbe, devlet kurumlarının nasıl iyice çivisinin çıktığını, keyfiliğin zirve yaptığını, ülkenin “en itibarlı” kurumu ordunun ne hale geldiğini gözler önüne serdi. Daha kötüsü ülkeyi yıllardır yöneten siyasal iktidar Gülen cemaati tarafından aldatıldığını söyleyerek “Rabbin affına” sığındı. 15 Temmuz’un püskürtülmesini “demokrasinin zaferi” diye göklere çıkaran iktidar, bu girişiminin karanlık dehlizlerinde olanları gözlerden gizlemek için sivil darbeyle OHAL ilan etti. O günden beri bu ülkede haberlerde en çok kullanılan kelime “operasyon”dur. Her gün operasyon yaşanıyor. Bu operasyonlar sonsuza kadar sürecekmiş gibi görünüyor. “FETÖ” adı altında ve onun bahanesiyle her muhalif görüş tasfiye ediliyor. Yaratılan FETÖ şeytanı tüm kötülüklerin nedeni olarak muazzam bir medya ağıyla beyinlere işleniyor.
Kemalizm her askeri darbe ile kendi keyfiliğini dayatmıştı. Bu yılan hikayesi on yıllarca devam etti. Siyasal İslam’ın “ileri demokrasi” ile yola çıkıp keyfiliğin zirvesine çıkması on beş yıl sürmedi. Bu muazzam hız aynı zamanda onun sonunu da yakınlaştırıyor.
Yeni yıl katliamı birkaç yıla sığan son travmadır. Olay sadece Ankara’nın Suriye politikasının iflasının geriye tepkimesi değildir. Rusya Büyükelçisi’ne yapılan suikast sadece bu sınırda yorumlanabilir. Ancak Reina katliamı dış politikanın iflasından öteye bir anlama sahiptir. AKP’nin on beş yıldır uyguladığı “dindar ve kindar nesiller” yetiştirme hedefinin geldiği noktayı gösteriyor. Siyasal İslam uyguladığı baskı, zulüm ve düşmanlaştırma politikalarıyla Gezi isyanının intikamını almış görünüyor.
“Yaşam tarzına sistemli saldırı” yokmuş! Kadınlara yapılan taciz ve tecavüzlerin artışı, şortlu veya hamile kadınlara saldırıların yaşam tarzına “sitemli” saldırı olarak kabul edilmesi için her gün mü tekrarlanması gerekiyor?
Yeni yıla girerken yaşanan saldırının siyasal İslam dünyasında yorumlanışı toplumsal yapıdaki çürümenin geldiği noktayı, sözde kutsallığın altında gizlenen vahşeti ve çürümeyi gösteriyor. Siyasal İslam başkanlık sistemiyle keyfiliğini, baskı ve zulmünü yasalaştırmaya uğraşıyor. 2017’ye Reina katliamıyla giriş çok acı olsa da başkanlık sistemiyle siyasal İslam’ın ulaşacağı gücün toplumsal yıkımı nerelere kadar götürebileceğine bir kanıt oldu. Gezi ruhunu canlandırmanın tam zamanıdır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]