Fransa’da “Patron Rehin Alma” Eylemleri
Ayşe TANSEVER
16 Nisan 2009
Fransa’da geçtiğimiz iki ay içinde işçiler birçok işyerinde patron rehin almaya başladılar. İster büyük bir fabrika olsun, ister bir banka ya da çok zengin bir işveren olsun, işverenlerin bulundukları mekândan çıkmaları engelleniyor ve bazı talepler önlerine konuluyor. Son iki hafta içinde birçok böyle eylem yaşandı. Basın ise elinden geldiğince bu olayları sansürlüyor.
İlk önce, Fransa’da son patron kaçırma eylemlerine bir bakalım.
Daha önce Sony elektronik tekelinin şefinin güney Fransa’da bir fabrikada rehin alındığını bu sitede yazmıştık. Daha sonra 3M şirketinin şefi bir gece rehin alındı ve işçilerin taleplerini kabul ettikten sonra serbest bırakıldı. Sonra makina parçası ve lastik üreten Michelin adlı şirketin iki patronu tam dokuz saat rehin alındı. 826 işçinin işten atılmasını protesto edilmiş, atılmaların yeniden gözden geçirilmesi sözü ile patronlar serbest bırakılmıştı.
Geçtiğimiz haftalarda rehin almalar daha da yaygınlaşıp daha sıklaşmaya başladı. Nisan başında ABD merkezli Caterpillar traktör fabrikasından 733 işçi çıkarılması konusunda sendika ve fabrika arasındaki görüşmeler kesilince, işçiler 4 fabrika yöneticisini rehin aldılar. 24 saat boyunca fabrika binasından dışarı çıkartmadılar. Vardiyalarla nöbet tuttular. Sonunda rehin alınan patronlar, işten atılanlara tazminat ödemek için sendika yöneticileri ile masaya oturmayı kabul ettiler. Bu arada devreye devlet başkanı Sarkozy girmek zorunda kaldı. “Sizin alanınızı koruyacağım”gibi muğlâk bir laf etti. Alanı korumak ne oluyordu, anlaşılmadı ama her ne ise patronların kaçırılması karşısında telaşa düşüp işçilere devlet güvencesi vermek zorunda kaldı.
Daha bu olay bitmeden İngiliz Skapa tutkal fabrikasının işçileri, şirketin Fransa genel yöneticisi ve Avrupa sorumlusunun olduğu üçü İngiliz, biri Fransız dört tepe yöneticiyi rehin aldılar. Tam 18 saat onları büro halısı üstünde yatmaya zorladılar. Bu rehin alma da işten çıkartmalarda ödenecek tazminatların yeniden sendikalar ile pazarlık edilmesi kararının kabulü ile sona erdi.
Rehin almalar durmak bilmedi. Bu olayla eş zamanlı olarak İtalyan Fiat araba fabrikasının Belçika’daki tesislerinde 3 patron rehin alındı. İşçiler, 24 tane işçinin beş kuruş tazminat ödenmeden, emeklilikleri verilmeden işten atılmasını protesto ediyorlardı. Söz konusu işçiler orada 20–30 yıl çalışmışlardı. Bu zamandan sonra yeni bir meslek edinmeleri zor olurdu. Rehin patronlar hem tazminat, hem de emeklilik konusunda yeniden masaya oturma sözü verdikten sonra serbest bırakıldılar.
Yine geçtiğimiz hafta içinde Fransa bir dünya rekoruna imza attı. Fransa’nın en zengin adamı olduğu düşünülen, ünlü giyim mağazaları Gucci, Yyves Saint Laurend’ın sahibi, geçenlerde Meksika’lı star Salma Hayek ile evlenen milyarder Pinault rehin alınmaya çalışıldı. Dünyada bu düzeyde bir yetkili ilk kez böyle bir olay yaşıyordu. Pinault, yöneticilerle yaptığı bir toplantıdan ayrılırken bindiği taksinin yolu 50 işçi tarafından çöp konteynırları ile kesildi. İşçiler Pinault’ın, 1.200 işçiyi çıkartmak için sendika ile sürdürülen görüşmelerden çekilmesini protesto ettiler. Ellerinde “Pinault pis bir dolandırıcıdır” ve “Hisse senetleri sahipleri 400 milyon Euro aldılar. FNAC işçileri 400 işyeri kaybediyor” yazılı pankartlar taşıyorlardı. Pinault taksinin arka koltuğunda oturuyordu. Arabanın camını bir kaç santimetre araladı ve “tamam, aranızdan seçeceğiniz temsilcileri yönetim kuruluna yollayın” dedi. Arkasından da özel timler cop ve kalkanlarla işçilere saldırdılar. Polisin müdahale ettiği tek patron kaçırma eylemi bu oldu. Onda da trafik akışının engellenmesi gerekçe gösterildi.
Patron rehin almalar bununla bitmiyor. İlginç bir tanesi de Preciturn adında küçük bir mühendislik şirketinde yaşandı. Şirketin kurtulması için zaten daha önceden işçi çıkartılmıştı ama gene şirket zor günler yaşıyordu. “Ha kapandı ha kapanacak” deniyordu. Banka kredi açmıyor, kefil olmuyordu. Preciturn’da çalışan 42 işçi RBS bankasını bastılar. Bankanın 2 üst düzey yöneticisini rehin aldılar. Patronlar o geceyi işçilerle birlikte yerdeki halı üstünde geçirdiler. Ve ertesi sabah aç, susuz ve “traş olmamış” bir şekilde şirket için 500 bin euroluk çeke imza attılar. Priciturn şirketi şimdilik böylece kurtuldu.
İlginç bir tanesi de Fransız postanesinde yaşanmış. Yeni kurulan troçkist Anti Kapitalist Partinin lideri olan posta dağıtıcısı Olivier Besancenal, 50 posta çalışanı ile birlikte postane müdürünü rehin alıp ücretlerine zam istedi.
Sanki Ülkeye Devrim Mayalanmış
Rehin almaların ortak bazı özellikleri var. Hemen hemen hiç bir rehin alma olayında “işten çıkartılmaların durdurulması” talep edilmiyor, sadece “işten çıkartılma koşullarının düzeltilmesi” isteniyor. Ya tazminat ödenmesi, ya da işten çıkartılan işçilere yeni meslek edindirilmesi isteniyor. Ayrıca emeklilik hakları da gündemde oluyor.
Aslında talepler, işten çıkartmaların ne kadar vahşi ve finans krizi öncesinden ne kadar farklı olduğunu gösteriyor. Hiç bir tazminat ödenmeden, kazanılan hakların hiçbirisine saygı gösterilmeden işçiler bu günden yarına kendilerini kapının önünde işsiz buluyorlar. Kendilerine önceden haber verilmiyor. Sanki yaşanan krizin suçlusu işçilermiş gibi, bedel de onların sırtına yıkılmaya kalkılıyor. Öte yandan, bütün bu vahşete rağmen karşı tarafta patronların aldığı yüksek maaşlar, ek pirimler ve ödüllendirmeler gazete sayfalarında boy boy çıkıyor.
İşçiler yaşadıkları bu vahşete rağmen çaresiz bir şekilde işverenleri rehin aldıklarında, hiç bir şekilde onlara şiddet kullanmıyorlar. Her rehin alma olayı arkasından patronlar gülerek basının karşısına çıkıyor ve kendilerine iyi davranıldığını söylüyorlar. Yemeklerini yiyorlar ve çeşitli ihtiyaçları karşılanıyor. Aileleri ile konuşmalarına izin veriliyor. Yani işçiler gördükleri şiddete karşı şiddetle yanıt vermiyorlar.
Rehin alma olayı ister şiddet kullanılsın, isterse kullanılmasın, her ülkede olduğu gibi Fransız yasalarında da bir suçtur. Herhangi bir kişiyi kendi rızası dışında alıkoymak en azından 2 yıl hapis gerektiren kriminal bir olaydır. Rehineyi kurtarmak için kolluk kuvvetleri müdahale ederler. Ama şimdiye kadar yaşanan rehin almalarda, bir tek milyarder Pinault olayı dışında polis devreye girmedi. Orada da “işçiler bir saldırı yaptılar” denmedi, “trafik sıkışıklığına sebep verildiği için müdahale edilmek zorunda kalındı” denildi. Yani rehin almalara polis kesin bir hoşgörüyle davranıyor. Olaya karışmıyor. Olaylardan sonra işçiler tutuklanmıyor. Sanki hiç bir şey yaşanmamış gibi oluyor.
Fransa’da garip bir hava var. Eskiden böyle bir olayda mutlaka rehin alınan işveren şikâyet eder, eylemi yapan işçiler tutuklanırdı. Sanki şimdi ülkede işçi sınıfı ve işverenler ile devlet arasında yeni bir güçler dengesi oluşuyor. Ya da güçler dengesi yeni liberal politikalar ile finans-kapital güçlerinden yana idi, şimdi finans krizi sonrası işçilerden yana değişmeye başladı.
Fransızların kanında devrim olduğu söyleniyor. Ülke, aynı bundan 200 yıl önceki gibi yeniden bir devrim öncesi hava içinde, ülkeye devrim mayası çalınmış deniyor.
Rehin alma olaylarına işçiler dışındaki Fransızların nasıl baktığını araştıran kamuoyu yoklamaları yapılıyor. Çıkan sonuç, her üç kişiden birinin patron rehin almalarını desteklediğini gösteriyor. Halkın %65’i anlayışla karşılıyor. Sadece %7’si olayları kınıyor. Unutmamak gerekir, yalnız bu yıl içinde Fransa’da iki tane ulusal çaplı gösteri yapıldı ve Sarkozy hükümetinin ekonomik önlemleri ve krizler protesto edildi. Genel grevler yaşandı.
Sarkozy’e ölüm tehdidi mektubuna sarılı kurşun postalanmış. Seni öldüreceğiz tehditleri yapılmış. Hem de iki kez. Başbakan ve iç işleri bakanı da aynı kurşunlu tehdit mektuplarını almışlar.
Paris gibi 3 önemli kentte eş zamanlı doğal gaz kesintisi yaşanmış. Şimdi yetkililer bunun örgütlü bir eylem olup olmadığını araştırıyorlar. Bu kadar büyük bir rastlantı olabileceğine kuşku ile bakılıyor. Zaten böyle bilgisayar ve enerji gibi sistemlerin nasıl sabote edilebileceğini anlatan bir broşür, kitapçılarda bir anda 15.000 kopya satmış. Bunlar halkın ne kadar öfke dolu olduğunun ve öfkesini boşaltacak yollar aradığının işaretleri olarak görülüyor. Son zamanlarda trenlere yapılan sabotajlar artmış. Korsika ve Strasbourg’da devlet daireleri yakıldı. Zaten Fransa’nın göçmen gençlerle geçtiğimiz yıllarda yaşadıkları, Paris’in nasıl yandığı akıllardadır. Emniyet yetkilileri, göçmen gençler arasında suçluluk oranının çok arttığına işaret ediyorlar.
Fransa’da son iki ay içinde 170.000 işçi çıkarılmış. Yani günde yaklaşık olarak 4000 kişi işsizler ordusuna ekleniyor. Ulusal işsizlik % 8’lerde ve son iki yılın en tepe noktasına ulaşmış. Herhangi bir işçi çıkarma durumunda, fabrika ya da işyeri önünde küçük çaplı bir ayaklanma yaşanması artık sıradanlaşmış. Genellikle bu tür ayaklanmalarda patron ya da işverenin mumyası ateşe veriliyor. Burgundy’de Fulmen pil fabrikası işçileri, arkadaşlarının işten çıkartılmasını protesto için fabrika patronunu zorla dışarı çıkarıyorlar, üstüne de çıkarttığı işçi sayısını yazdıkları bir tişört giydirip zorla sokak sokak dolaştırıyorlar.
Sarkozy de olaylardan korkuyor. 1968 baharı gibi olayların yaşanacağı tahmini yapılıyor. Burnundan soluyan işçi sınıfının üstüne kimse daha fazla gitmek istemiyor. İşverenler rehin alınmaları sineye çekiyor. Çekmeye zorlanıyor. Polis kenarda duruyor. Artık güçler dengesi işçilere saldırılmasına izin vermiyor. Herhangi bir işçinin tutuklanması, yaralanması ya da burnunun kanamasının, olayları patlatıcı kıvılcım işlevi görebileceğinden korkuluyor.
Sonuç
Patron kaçırma eylemleri, her ne kadar gözlerden ırak tutulmaya, büyütülmemeye çalışılsa da, elbette merkez ülkeler işçi sınıfında bazı değişikliklerin yaklaşmakta olduğunun habercisidir. Fransa, yeni liberal politikalar döneminde işçi sınıfı örgütlenmelerini dağıttı. Sendikaya kayıtlı işçi sayısının, genelin %8’i olduğu söyleniyor. Bunlar da birbiri ile sürtüşen çeşitli sendikalar halindeler. Sendikaların gücü kalmamış durumda. Zaten bu nedenle işten çıkartmalarda da işverenler sendika taleplerini dinlemiyor ve görüşmeleri hemen kesiyorlar.
Patron rehin almalar, sıradan işçi eylemleridir. Sendikalı işçiler olmayabilirler. Ama buna rağmen, her rehin alma sonrası sendikalar devreye sokuluyor. Bilindiği gibi sarı sendikalar işçilerin öfkelerini belirli bir sınır içinde tutmaya hizmet ederlerdi. Sendikalar aracılığı ile işçiler gericileştirilirdi. Yeni liberal politikalar döneminde bu sarı sendikalara bile dayanılmadı. Hepsi dağıtılmaya çalışıldı. İşçiler de sendikalarından soğudular. Sanki şimdi, patron rehin alma eylemleri yeni bir dönemi başlatıyor gibidir. Sıradan işçiler sendikaları militanlaşmaya zorluyorlar. Sendikaların bu kez alttan gelen seslere yanıt vermeden başka çareleri yoktur. Bu durum, ileriki dönemlerde bu sendikaların yepyeni şekiller alması ile sonuçlanabilir.
İşçi sınıfı karşısında duran işverenler ve iktidar güçleri ise, göstermeseler bile korkunç bir telaş içindedirler. Her olay başladığı andan itibaren büyük bir titizlikle izleniyor. Devlet başkanından tüm ulusal ve AB çapında işveren sendikaları, telefon başında anı anına olayları izliyorlar. Patronları rehin alınan çok uluslu şirket merkezleri tetikte bekliyor. Eylemlerin yayılmasından korkulduğu için şimdiye kadar yaptıklarının aksine olaylar küçültülüyor. Örneğin milyarder Pinault’un taksisine yapılan eylem sadece bir “gideceği yere gecikme” olarak verildi.
İşçi sınıfı ve işverenler arasında var olan güçler dengesinin işçilerden yana bir viraj almakta olduğu kesindir. Fransa’daki şekli ile işçiler şimdilik çok sakin ve şiddetten uzak davranıyorlar. Talepleri düzenin temelini sarsıcı değil, aksine onun sınırlarında çıkarları koruma seviyesindedir. Ancak kriz derinleştikçe nerelere sıçrayacaktır, bunu kestirmek zordur. Latin Amerika’da moda olup yaygınlaşmış biçimiyle işçiler işyerlerini, fabrikaları işgal edip, kendileri yönetmeye soyunurlar mı göreceğiz. Her geçen gün sokağa atılan işçi sayısı arttıkça, patronları bir kenara atıp işyerlerini işgal etme eylemleri başlayabilir. O zaman da bu Fransa sınırlarının ötesinde tüm merkez ülkelerine yayılabilir. İşverenlerin korkulu düşü bu olsa gerektir ve o yöne doğru akan olayları sert davranarak hızlandırmak istemiyorlar.