Erdoğan-Barzani Düeti ve Çözüm Süreci
Mehmet YILMAZER
19 Kasım 2013
Daha bir hafta önce “Arınç krizi nasıl gelişecek?”, “cemaatle ipler ne kadar gerilecek?” konularıyla yüklü olan politik ortam, birden Barzani’nin ziyareti ile bir bahar havasına dönüştü. Şov büyük olsa da biriken sorunları örtmeye yetmeyecektir.
Dış politika sorunlarını unutmadan, AKP’nin önünde köklü bir sorun çözülmeden duruyor. Çözülmedikçe kaçınılmaz bir şekilde büyüyor. Bu sorun: Cumhuriyetin yeniden yapılandırılmasıdır. Bunun içinde pek çok sorun birbirine kenetli olarak durmakla birlikte, iki temel konu öne çıkmaktadır: Kürt sorunu ve demokrasi! Bu iki temel konunun birbiriyle çok sıkı bağları olduğu yeterince açıktır. Ancak AKP iktidarı bu iki sorunu birbirinden ısrarla ayırmaktadır. Bunun nedenleri bellidir. Kürt sorununun aynı zamanda bir demokrasi sorunu olduğunu ısrarla örten AKP, böylece Kürt Halkının siyasal taleplerini iyice daraltmayı amaçlamaktadır. Öte yandan Gezi isyanı ile ezberi bozulan AKP’nin bir zamanlar sık sık tekrarladığı “ileri demokrasinin” aslında “muhafazakâr bir toplum yaratmak”tan ibaret olduğu gizlenemez şekilde ortaya çıkmıştır. Ahlak zabıtalığına soyunan Erdoğan, Gezi isyancılarını “çapulcu” olarak nitelemekle kalmadı; son olarak insanların özel yaşamlarını “meşru ve gayri meşru” olarak tasnif ederek, demokrasiyle özünde hiçbir bağının olmadığını ilan etmiş oldu.
İktidarın tıkanma noktasına gelip dayandığı bir anda Diyarbakır şovu gözleri boyamış görünüyor. Erdoğan yine çok “kalbi” konuştu, Ahmet Kaya’yı da unutmadı. Ancak ilk Kürt açılımını hatırlayanlar Diyarbakır’da sahnede gördüklerinin perde arkasını haklı olarak sorgulamaya başladılar. İlk Kürt açılımı sırasında Erdoğan’ın konuşmasından etkilenip “ağlayanlar” daha sonra büyük bir düş kırıklığı yaşadılar. Bu kez yeni bir düş kırıklığı neden yaşanmasın? Bu şovun ne anlama geldiğini kavramak için sahne arkasına, kulise bakmak gerekiyor.
Perde arkasına gitmeden sahnedeki şovun en etkileyici iki yanına değinmeden geçmeyelim. Erdoğan, “Kürdistan” kavramını kullandı. Ne büyük lütuf! Ancak bir söz vardır: “Söyleyene değil söyletene bak!” denir. Evet, Kürdistan sancılı, ağır aksak yollardan giderek, lanetli bir kavram olmaktan çıkıp gerçeklik haline geliyor. Erdoğan, Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Barzani’yi davet edince, olguları adıyla çağırmak zorundaydı. Bu gerçekliği kabul etmek Türkiye için ne büyük gelişme!! Evet, Kürt sorunu için boş paketler açtıktan sonra Erdoğan’ın böyle şovlara ihtiyacı vardı.
Şovun bir diğer etkileyici yanı Erdoğan’ın bir gün “cezaevlerinin boşalacağını” ilan etmesidir. Elbette hemen akla “genel af” geldi. Erdoğan’ın ardından kurmaylarının yaptığı düzeltmelerden anlaşılıyor ki, böyle bir hazırlık yoktur. Daha doğrusu “PKK silah bırakırsa, buna bağlı olarak cezaevleri de boşalacaktır.” AKP’nin bu sözlerine kim inanabilir! Liberaller belki! Ancak politikadan anlayan birisi için bunun hesaplı bir şov olduğu çok açıktır. Bu “bombalar” şovu kurtarmış görünüyor, ancak etkisi fazla sürmez… Çok geçmeden gerçekliğin acımsı tadını herkes ağzında hissedecektir.
Sahnenin arkasına bakıldığında ilk görülmesi gereken gerçeklik, her iki liderinde son süreçte “irtifa kaybetmekte” olduklarıdır. Barzani, Kürdistan’daki zenginliğin dağıtımında aşiret anlayışını aşamadığı için kendisine ve partisine tepkiler artmaktadır. Goran Hareketi, muhalefet olarak büyümektedir. Öte yandan bölgede PKK de büyümekte, yeni seviyeler yakalamaktadır. Bu gerçekliklerden dolayı Barzani, Kürt Ulusal Kongresi’ni ikide bir ertelemek zorunda kalıyor.
AKP ve Erdoğan da Gezi isyanından beri gözle görülür bir şekilde irtifa kaybına girmiştir. En son AKP içinde yaşanan “Arınç krizi” ve cemaatle yaşanan gerginlikler, biriken sorunların teker teker su yüzüne çıkmasından başka bir şey değildir. Askeri vesayetin geriletilmesinden sonra demokrasi bekleyenler yanıldı. Demokrasi olmasa da olurdu, sıra daha “özgürce” rant ve iktidar paylaşımına gelmişti. Epeydir bu yaşanıyor. Her paylaşımda olduğu gibi, bunda da kavga çıkıyor.
Sonuç olarak, Diyarbakır’da sahne alan Erdoğan ve Barzani, her ikisi de politik olarak yıpranma ve güç kaybetme sürecine girdileri için birbirlerine arka çıkmak zorunda olduklarını görüyorlar.
Sahne arkasından bakıldığında diğer görünen gerçeklik, AKP’nin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yeni bir taktiği yaşama geçirmekte oluşudur. Son çözüm sürecinde iktidar sürekli olarak Öcalan ve Kandil arasında bir çelişki yaratmak için uğraştı, bunu bekledi ve umdu. Fakat umutları boşa çıktı. Şimdi sahaya farklı güçleri sürerek Kürt Özgürlük Hareketi’nin hem gücünü, hem de sinirlerini denemeye niyetlenmiştir. AKP, çok çaba gösterse de, bugüne kadar Kürt Özgürlük Hareketi’nden parça koparamadı. Son seçimler bu konuda tam bir yenilgiydi. Şimdi sahaya Barzani ve Hüda-Par’ı sürerek Hareketi zayıflatmaya hazırlanıyor. AKP’nin böyle bir taktiğe başvurması, onun kurnazlığını değil çaresizliğini göstermektedir.
Barzani, bu oyunda bir noktadan öteye geçmeyecektir. Erdoğan’ın beklentileri tıpkı Suriye konusunda olduğu gibi yanlış hesaba dayanmaktadır. Hüda-Par’ın provakasyon denemeleri olabilir. Ancak Kürt Halkı otuz yıllık savaşta yaman bir bilinçlenme yaşamıştır. Böyle oyunlar hızla geri tepecektir.
Sahne arkasında son olarak, Rojava devrimine karşı bir işbirliği çabası vardır. Barzani’nin yaptığı açıklama keskin görünse de, pratikte bir hükmü yoktur. Gazetelere yansıyan “dört konuda fikir birliği sağlandığını” Kürdistan Yönetimi doğrulamamıştır.
Sonuçta Diyarbakır şovunun politik güçler dengesine bir etkisi olmayacaktır. AKP, sorunları çözme cesaret ve kapasitesine sahip olmadığı için böyle gösteriler yapmak zorunda kalıyor. Kürt sorununda ve demokrasi konusunda patinaj yapmasının nedeni kendi ideolojik zeminidir. Bunun için paket boş çıktı ve yakında anayasa çalışmalarına da bir kilit vurulacaktır.
AKP bu açmazını şovla ve tehlikeli oyunlarla aşmaya çalışıyor. Olay sadece Barzani ve Erdoğan’nın Diyarbakır düeti olarak kalsa fazla sorun olmazdı. Fakat AKP, Kürt Özgürlük Hareketi’ni zayıflatmak için sahne şovundan öteye taktik provakasyonlara yönelirse tehlikeli gerilimler yaratır. Bir yandan barış nutukları atmak, öte yandan Bizans oyunları ile Kürt Özgürlük Hareketi’ni yıpratmaya çalışmak mayınlı bir yoldur.
Yaşananlar ilk açılım günlerini hatırlatıyor. İktidar, hatalı istihbarat bilgilerine dayanarak “dağdan inişlerin” başlayacağını ilan etmişti. Fakat süreç daha başlamadan Habur kapısında tıkandı. Şimdi de, çözüm sürecini kendisi değil başka aktörler üzerinden yürütebileceğini düşünüyorsa yine büyük bir yanılgı içindedir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin sabrını zorlarsa, daha keskin siyasal krizlere yelken açmış olur.