MGK neden bu kadar uzun sürdü? Devlet ve iktidar neye hazırlanıyor?
Bu soruların cevabı yaşadığımız olağan dışı politik ortamda saklıdır. 6-7 Ekim isyanları, bölgenin yeniden kısa süreliğine de olsa olağanüstü hal günlerine geri dönmesi, Kobani direnişinin değil sadece Türkiye, dünyanın gündemine oturması ve silahlı Peşmergelerin coşkulu gösterilerle Türkiye üzerinden Kobani’ye geçiş yapması son günlerin olağan günler olmadığının en açık kanıtlarıdır.
Bunların yanına neredeyse her gün yaşanan “iş kazaları”nı ilave etmek gerekiyor. Vahşi rant ekonomisinin çürüyüp, dökülme işaretleri olarak da algılanması gereken iş cinayetleri düzenin her yönden olağan dışı günlere yol almakta olduğunu gösteriyor.
Toplumun derinliklerinde her gün daha fazla öfke birikiyor. Bu öfkenin yüzeye yaklaştığını hissettikçe iktidarın telaşı ve paniği artıyor. Bu nedenle Erdoğan her gün başka bir toplantıda sesi kısılıncaya kadar bağırıp çağırıyor.
AKP iktidarı “düştü düşecek” diye beklendiği Kobani direnişinin devam etmesiyle sadece dış politikasının iflas edişinin yeni bir somut kanıtını yaşamamış, aynı zamanda iç politikada da önemli bir irade kırılması yaşamıştır. Bunun paniğiyle devletin yetkili ağızları her gün “önce güvenlik” vurgusuyla tehditler savuruyor.
Bu koşullarda “en uzun MGK” toplanmıştır. Erdoğan MGK öncesi konuşmalarında “paralel yapı”nın milli güvenlik belgesine gireceğini belirterek toplantının en önemli konusunun bu olacağı izlenimini yaratmıştır; ancak MGK toplantısını uzatan bu konu değil Kobani direnişi ve onun yaratmakta olduğu etkiler olmuştur. Aslında toplantının en önemli yanı “legal görünümlü illegal yapıların” “tehdit” kabul edilmesidir.
Bu belirsiz, her şeyi kapsayabilecek “tehdit”ten somut olarak neyin kastedildiğini önümüzdeki günlerde yaşayarak göreceğiz. Fakat “legal görünümlü illegal yapılar”ın Kobani direnişini yürüten ve destekleyen güçler olduğunu anlamak için iktidarın hergün dillendirdiği “önce güvenlik” tehdidini hatırlamak yeter.
Sınırları fiilen ortadan kaldıran Kobani direnişi iktidarın ve ordunun sinirlerini iyice bozmuştur. İçişleri bakanının “bu ortamda seçime gidilmez” sözleri aslında “uzun MGK toplantısı”nın hedefini göstermiştir. AKP iktidarının geleceği önümüzdeki seçimlere bağlıdır ve koşullar böyle devam ederse sonuçlar hiç de garantili değildir.
Fakat “uzun MGK”dan çıkan tehdit tanımının sadece kısa vadeli bir seçim manevrası olarak algılanması hata olur. Politik ortama biraz daha yakından bakınca yeni bir politik güçler dengesine doğru gidişin sancıları içine girildiği görülebilir. CHP’den istifalar, iktidarın iradesinde gittikçe daha açık hale gelen çatallanmalar ve ordunun “çözüm sürecine” her gün daha fazla mesafeli duruşu güç dengeleri tablosunun bir yanıdır. Bütün bunlar öfkelerin gittikçe bilendiği bir toplumsal ortamda yaşanıyor.
Böyle bir ortamda derin devlet refleksleri hızla çalışmaya başlamıştır. Ordu mensuplarına karşı işlenen maskeli cinayetler eski karanlık günleri hatırlatıyor. Bütün bu gidişte devlet bir noktaya odaklanmaya hazırlanıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve en son Kobani direnişi sırasında hem Kürt Özgürlük Hareketinin gücü ve itibarı sadece Türkiye’de değil bölge ve dünyada yükselmiş; hem de halklar arasındaki ittifak şovenizm duvarlarını darbeleyerek güçlenmeye başlamıştır. Uzun MGK’ nın yeni tehdit tanımı aslında güç dengelerinde bu halklardan yana değişimi kapsamaktadır. Devlet özellikle Kürt Özgürlük Hareketi ve halkların güçlenen dayanışma iradesini zayıflatma adımlarını planlıyor. “Uzun MGK”nın temel hedefi budur.
İktidar ve devlet son süreçte yaşadığı irade kırılmasının bedelini halklara ödetmeye hazırlanıyor. Devrimci güçler devletin bu hazırlığını güçlü ve ustaca karşı hamlelerle geri püskürtebilir. Daha fazla dikkat, taktiklerde ustalık, ittifak kanallarını büyütmek gerekiyor.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]