Ebedi Şefleşirken Fanilik Sinyalleri Vermek…
M.Sinan MERT 19 Ağustos 2014
Dünya giderek dinamit yüklü bir kamyona dönüşürken Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması da politik krizi yeni bir aşamaya sıçratacak işaretler sergiliyor.
Türkiye şu anda dört bir yanı çatışmalarla ve iktisadi/politik krizlerle sarsılan ülkelerle kaplı bir coğrafyaya dönüşmüş durumda. Bu ortamda Erdoğan seçimleri kazandı ve kafasındaki rejimi inşa için kolları sıvadı.
Bu matriste seçimlerin sağladığı meşruiyet aslında bildiğimiz rejimin ölümü için gerekçe haline getiriliyor. Erdoğan kazandığı seçimi oyunun kurallarını yeniden yazmak için kullanıyor. Diğer adaylardan birisi seçimi kazansaydı ve böylesi bir fiili durum yaratsaydı AKP medyası uluslar arası komplo ve darbe vaveylasını çoktan başlatmış olurdu. Erdoğan’ın milli irade ile kendi iradesini eşitlemiş olması tam anlamıyla bir tek adam rejiminin inşası için gerekli çerçeveyi oluşturuyor. Erdoğan kazandığı her seçimle birlikte kendi alanını sınırlayabilecek tüm rakiplerini saf dışı bırakmayı başardı. Şimdi cumhurbaşkanlığı seçilmesiyle birlikte kendisini sınırlayabilecek hukuki çerçeveyi de tamamen ortadan kaldırmayı planlıyor. Milli irade tek güçse, onun denetim altına alınması bir tür vesayetse, Erdoğan da milli iradenin somutlaşmış haliyse o zaman Erdoğan’ın iradesinin hukuk, güçler ayrılığı, denetim kurumları vs. gibi yapılarca sınırlandırılması da kabul edilemez. Bu mantıkla Türkiye her geçen gün daha da belirgin bir biçimde Erdoğan’ın keyfi dışında hiçbir yasanın son kertede belirli olamayacağı bir siyasi yapı kazanıyor.
Erdoğan’ın balkon konuşmasında kapanan parantezin başlangıcı olarak 27 Mayıs 1960’ı vermesi rastlantı değil. 1960 darbesi Menderes’in siyasi yapıyı zorlayan gücünün bir başka liderin/hareketin uhdesinde oluşmasını engelleyebilmek adına Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu gibi birçok denetleyici yapı kurmuş, siyasi iktidarı bir hukuki çerçevenin içine sıkıştırmaya çalışmıştı. Sendikalar ve toplumsal hareketler de böylesi bir denetleyici öge olarak düşünülmüş ve önleri açılmıştı. Sınıf ve halk hareketlerinin de bir tür denetim mekanizması olarak kamusal alana çağrılmasının gençliğin devrimci uyanışı ve 15-16 Haziran gibi yan etkileri olduğunu gören bürokrasi, 12 Mart’la birlikte bu alanı daraltmaya çalıştı. 12 Eylül ise bu siyasi denetim işlevini doğrudan orduya yüklemişti.
Şimdi bu denetleyici mekanizmaların çözülmesi ile ortaya çıkan yapı yeniden bir tür otoriterizm oluyor. Vesayet mekanizmalarının birer birer çözülmesi toplumun,ezilen sınıfların güçlenmesi ile eşzamanlı gelişmeyince Erdoğan’ın alanını, genişletmesi denetlenmesi neredeyse imkansız bir iktidar alanı ortaya çıkarıyor. Bir eşitsizlik ilişkisini yeniden üretmek görevine sahip olan devletin sahip olduğu gücün tek elde toplanması iktidarın karşısına aldığı güçler açısından büyük riskler barındırıyor. Giderek yoğunlaşan iktidar, hareket alanını daraltacak tüm kurumsal yapıyı geriletmek yeteneği kazanıyor. Erdoğan 17 Aralık operasyonu sonrasında zaten hukuki sınırları aşmış ve fiili yönetime geçmişti. Şimdi cemaatle hesaplaşma motivasyonunu bir fiili/olağanüstü durumun norm haline getirilmesi için de kullanıyor. Bu hesaplaşma fiili halin meşrulaştırıcı faktörü rolünü oynuyor. Olağanüstü hal neredeyse bir norm halini kazanıyor.
Sonuçta toplumsal iktidar da bir ilişki, dolayısıyla iktidarın giderek merkezileşen gücünün toplumun farklı kesimlerine yansıma biçimi de farklı olacak. İktidarın giderek güçlenmesine rağmen bunu dengeleyebilecek bir iç tutunuma ve örgütlülüğe/dirence sahip olan kolektifler bu meydan okumayı görece daha az zararla atlatabilirler. Yani çok tartışılan Erdoğan’ın despotlaşması Kürtlerin özgürlük alanının büyümesi ile eşzamanlı gerçekleşebilir mi? Sorusunun cevabı evet olabilir. Çünkü Kürtler de genel olarak ciddi biçimde güçleniyorlar. Erdoğan’ın kendilerine yönelik hamlelerini bir tür destabilizayona dönüştürebilecek kapasiteleri var ve bu durum onlar için bir tür güvence. Fakat toplumun giderek atomize olmuş, kolektivize olamamış unsurları için kamusal alana giriş daha da zorlanacak. Bu durumun Erdoğan da farkında. En son basına yansıyan demeçlerinde HDP’nin Kürdistan’da oylarını arttırmasından rahatsızlığını ifade ediyor ve “onların anladığı dilden konuşmaktan bahsediyor” İçişlerini ve Ordu’yu göreve çağırıyor. Hemen bunun akabinde Mahsum Korkmaz heykeline saldırı ve Muhittin Taşkın’ın katledilmesi gerçekleşiyor. Gözünü iktidar hırsı bürümüş Erdoğan, müzakere sürecinin Kürt halkının gücünü büyüten bir yöne evrilmesinden nefretini kan dökerek gösteriyor. IŞID’in elindeki rehinelerle ilgili ağzını açamayan Erdoğan, heykellere olan düşmanlığının yeni bir örneğini daha katliamla belgeliyor.
Yeni dönemin kritik sorularından birisi de Erdoğan’ın eski rejimle ne seviyede hesaplaşacağı. Kafasının kimi sembollere takık olduğu çok belli. Seçim kampanyasına Samsun’dan başlaması ve Mustafa Kemal’in Ankara’ya geldiği güzergahı kullanması türlü biçimlerde yorumlandı. Fakat 2007 sonrasında yaşanan tüm siyasi davalar aracılığıyla gerçekleşen tasfiyenin sorumluluğu cemaate yüklendiği ve tasfiye edilen kesimlerde de bir tür biat havası bulunduğu için Erdoğan daha milliyetçi bir retorik üzerinden eski rejim unsurlarıyla çok daha fazla işbirliğine soyunabilir. Böylesi bir seçeneğin gerçekleşmesi halinde dindar nesil yetiştirme politikaları daha az tepki çekecek bir hale bürünebilir, devlet özel hayatlara daha az müdahale eder bir çizgiye çekilip AKP’li olmayan kentli orta sınıfların tedirginliği azaltılabilir. Milliyetçi dozu daha ön planda bir İslamcılık Erdoğan’ın kendisini daha güvende hissetmesini sağlayacak bir yeni iktidar bloğunun ideolojik çerçevesi olabilir.
Tek politik sermayesi mutlak başarısızlığı ve dolayısıyla Erdoğan’ın gölgesi dışına çıkamazlığı olan Davutoğlu, seçimlerde iktidar açlığını doyuracak bir başarı elde edemeyen Erdoğan, Maliki’ye el çektirilmesi sonrasında mevzi kaybetmeye başlayan IŞID, her yanından çatışma haberleri gelen bir coğrafyanın göbeğinde halklarımız örgütlü bir varoluş sergileyebildiği oranda şaşırtıcı bir hızla iktidar seçeneği haline gelebilir. Anahtar kelime: Örgütlenme.