Bursa’da başlayan ve çevre illere yayılan iki haftalık grev ve fabrika işgali eylemleri sona erdi ama iş yerlerinde ‘huzursuzluk’ devam etmekte. Bunun temel nedeni, iş yerlerinin söz verdikleri ücret zammı yerine işveren sendikası MESS tarafından dayatılan ‘destek ödemeleri’. İş yerlerindeki anlaşmaları hiçe sayan işverenlerin iki yıl içinde toplam 3500 TL ödeme yapmayı ilan etmeleri ile yükselen homurtular iş yerleri dışında yankılanmaya başladı.
İkinci huzursuzluk nedeni ‘Harranlıların’ sendikal örgütlenme konusundaki kararsızlıkları. Mehterli Çelik İş’e katılmayı, Birleşik Metal Sendikasına Kocaeli’de ‘topluca katılım’ izledi. Türk Metal ise, kasasındaki 100 milyonu iki yıl içinde işçilere gene ‘destek yardımı’ olarak dağıtma kararı almış durumda. İşveren yılda iki sefer 700 TL, Türk Metal ise yılda iki sefer 600 TL destek verecek!
Fırtına dindi mi, yoksa bu gelişmelerden sonra devam mı edecek göreceğiz. Öte yandan dünyadaki sınıf hareketleri bize belli ipuçları verecek nitelikte. Türkiye gibi kapitalizmin geç geliştiği, son yıllarda ekonomilerinde hızlı bir gelişme temposu yakalayan Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’da yaşanan kitlesel grev ve direnişler, pek çok bakımdan bizdeki ‘metal fırtınasını’ hatırlatmakta.
Hindistan’da otomobil işçilerinin grevleri ile aynı anda başlayan ‘yolsuzluklara karşı isyan’, Brezilya’da toplu taşımaya yapılan zamma karşı tüm ülkeye yayılan ayaklanmayı takip eden yapı işçilerinin kitlesel grevleri, Güney Afrika’da yoksulların isyanını takip eden madencilerin grev ve iş yeri işgalleri, bizi haklı olarak ‘Gezi Direnişi’ ile Bursa grevleri arasında bir bağlantı aramaya zorluyor. Gene tesadüf olmasa gerek, bu üç ülkede toplumsal olaylarla grevler buluşabildikleri ölçüde kalıcı ve başarılı olmuş gibi görünüyor.
Hindistan’da otomobil işçilerinin 2012 yılındaki eylemleri, Suzuki fabrikasında taşeron işçilerin, diğer işçilerin yarısı kadar ücret almalarına tepki olarak başladı. 4400 işçinin çalıştığı iş yerinde çalışanların %70’inin taşeron işçi konumunda olması üretimin durmasına neden oldu. İş yerinin bulunduğu bölgede bulunan 15 ayrı iş yerinde de grev başladı. İş yerinde yetkili sendikaya rağmen başlayan iki haftalık grev kısmi bir başarı ile sonuçlandı. Taşeron işçileri üye kabul etmeyen sendikanın iş yerinden atılması sonucu, bütün işçilerin üye olacakları yeni bir sendika kuruldu, Suzuki İşçileri Sendikası (MSWU).
Bunu bölgedeki tüm işçileri kapsayacak yeni bir sendika takip etti, Gurgoon İşçi Merkezi (GWC). İki yıl içerisinde bölgede sayısız grev ve iş yeri işgalleri yaşandı. Sendikanın başarısı, eylemlerin iş yerlerinde kurulan işçi komiteleri ile örgütlenmesi sonucu gerçekleşti. Ama asıl başarı 2010 yılında patlak veren yolsuzluklara karşı ayaklanma ile kurulan dayanışma ağı oldu. Her iki hareketin karşılıklı desteği ile eylem ülke çapına yayıldı.
Brezilya’da ise, hükûmetin ülke çapında baraj, tünel gibi büyük projeleri başlatması ile, 2010 yılında başlayan yapı işçileri grevleri 2012 yılında 500.000 grevci ile en üst noktasına ulaştı. İş yerlerindeki çalışma koşullarına protesto eden işçileri yatıştırmaya gelen sendika ve işveren temsilcileri, sık sık taş yağmuruna tutuldu. 2013 yılında tüm ülkeye yayılan zam protestosu diğer işkollarında da sendikalara karşı eylem ve grevleri beraberinde getirdi. Gerek yapı işçileri, gerekse de petrol işçileri gibi greve giden işçiler, iş yerlerinde bağımsız işçi komiteleri kurarak, sosyal olaylarla karşılıklı dayanışma ile eylemlerini sürdürmeyi başardılar.
Ancak bu dayanışmanın Sao Paulo ve Rio Jenerio gibi iki önemli büyük şehir dışında pek gerçekleşmediği de bir gerçeklik. Sao Paula’da grevdeki kamu işçileri grevi ile protesto gösterileri el ele giderken, Rio Jenerio’da direnişteki öğretmenler özelleştirmeye karşı greve giden petrol işçileri ile aynı platformda birleşebildiler.
Güney Afrika’da, ırkçı rejime son veren ANC yönetimi gelir dağılımını adil bir hale getiremediğinden sürekli yoksul ayaklanmaları yaşanmakta. 2012 yılında ülkenin büyük altın madenlerinde patlak veren grev dalgası, yoksulluğa karşı açılan yeni bir bayrak oldu. İş yerindeki yetkili sendika, çalışanların ücret taleplerini dikkate almamakta direnince, önce Lonmin maden işletmesinde yeni bir sendika kuruldu. Ücretlerin 12500 Rand olması talebi ile sadece ‘delme işçileri’ tarafından kurulan bu sendika tarafından başlatılan greve, yetkili sendika silahla müdahale edince grev yaygınlaştı.
Grevin 5. gününde işveren ve yerel polis 34 işçinin ölümü ile sonuçlanan bir saldırı ile grevi sonuçlandırmak istedi. Ancak grev 5 hafta sürdü ve sonuçta talep edilenin altında da olsa bir ücret artışı anlaşması ile sonuçlandı. On binlerce yoksulun yanında duruşu yeni sendikaya direnme gücü vermeye yetmişti. Bunu diğer maden işçilerinin yeni sendikaya katılması izledi. 2013 yılında otomobil işkolunda, 2014 yılında makine işkolundaki grevler ve ücret artışları gerçekleşti.
Bu örneklerin gösterdiği gibi hızla kapitalistleşen Türkiye gibi ülkelerde mevcut sendikal düzen artık sınıfa ‘dar gelmekte’. Düzene karşı çıkmayan, ancak daha iyi bir düzen isteyen ‘orta sınıflar’ ise bir başka arayış içinde. Her iki arayışı bir araya getirme, kurumsallaştırma henüz ufukta görünmüyor. Ülkemizde ise, varoluş nedeni ve hedefleri göz önüne alındığında, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) bu göreve talip olacak tek kuruluş olarak öne çıkıyor.
[button link=”www.sodap.org/mehmet-akyol-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]