İşsizliğe, Yoksulluğa, Adaletsizliğe Karşı,
DİRENİŞİ TAKSİM’E TAŞIYALIM!
2010 yılının 1 Mayısı yaklaşıyor. Ve her yıl olduğu gibi yine, başta İstanbul’da olmak üzere 1 Mayıs’la ilgili tartışmalar, hazırlıklar hız kazanıyor. 1 Mayıs irade savaşında, iradeler bir kez daha sınava hazırlanıyor. Olanlar, sınıf savaşının gereğidir. Savaşan güçler, irade savaşlarının en önemlilerinden birisi olarak kabul ettikleri 1 Mayıs’ta, iradelerini sınayacaktır. Bu irade savaşında, yine her yıl olduğu gibi egemen sınıflar, gücünü, kudretini, yenilmezliğini, abartılı güç gösterileriyle sergileyecek; bunun karşısında emekten, ezilenlerden yana güçler, devrimciler, komünistler, direnciyle, kararlılığıyla ezilenlerin umudu ve eşitlikten, adaletten, özgürlükten yana yarınların müjdecisi olduğunu ortaya koyacaktır.
* * *
1 Mayıs hazırlıklarına başladığımız şu günlerde, halklarımızın yaşamı dünden daha da beter durumdadır. Kriz bahanesiyle şiddetlenen işsizlik, yoksulluk, adaletsizlik daha da derinleşmiş, işten atmalar, dizginsiz zamlar, yoksul hayatlarımızı yangın yerine çevirmiştir. Diğer yandan da bu coğrafyanın barışa ve kardeşliğe hasret halklarının özlemleriyle alay edercesine, “demokratik açılım” adı altında Kürt halkına yönelik yine bildik inkârcı, katliamcı anlayış hükmünü sürdürmekte, Kürt ve Türk analarının ocaklarına düşen ateş daha da harlanmaktadır.
Bıçağın kemiğe dayandığı noktada artık bu insanlık dışı tabloya karşı isyan filizleri, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeşermeye başlamıştır. 2010 yılı, yiğit Tekel işçilerinin yüreklerimize su serpen direnişiyle açılmıştır. Kuşkusuz bu direniş sayısız derslerle doludur, üzerine çokça konuşulmuştur ve konuşulacaktır. 1 Mayıs’a giderken Tekel direnişinin bir yönünün altı çizilmelidir. “Tekel işçisi, insanca yaşamak için devletin zorbalığına ve sendikal bürokrasiye karşı bileği hakkına, yüreği hakkına direnmiştir!” Ve Tekel işçisi, işsizliğe, yoksulluğa, sömürüye, zorbalığa karşı yürünecek yolu işaret etmiştir.
SODAP, 2010 1 Mayısı’na bu perspektiften bakmaktadır. Başta Taksim kararlılığı olmak üzere, kan ter içinde yıllarca verilen emek ve kararlı direnişle, sergilenen ortak devrimci iradeyle, irade savaşında ezilenler cephesi önemli bir moral üstünlük yakalamıştır. 2010 1 Mayısı’nda bu noktadan geri düşülmemelidir/düşülmeyecektir. Gelinen aşamada, bu kazanımı daha da ileriye taşımanın zemini geçmişe göre güçlenmiştir. “Devletin zorbalığına ve sendikal bürokrasiye karşı” sergilenecek ortak devrimci irade, 1 Mayısları ve Taksim’i bir kez daha kazanacaktır.
* * *
Taksim direniş çizgisine saldıranlara da söyleyecek birkaç sözümüz olacaktır. Önce bir hatırlatma yapalım ve 2009 1 Mayısı değerlendirmemizden bazı bölümleri not düşelim.
TKP, Çağlayan’da kutlama yapmak için valiliğe başvuruda bulunmuş, Taksim kararlılığının yarattığı siyasi basınç altında son anda kararından vazgeçerek Taksim’deki kutlamalara katılmıştır. Kürt halkına destek eylemleri, cezaevlerinde yaşanan ölüm orucu süreci ve İstanbul’da gerçekleşen NATO toplantısı süreci ilk aklımıza gelenler; gerilimin yükseldiği, sokakların ısındığı momentlerde TKP yalpalamaktadır. Onlar adına “korkarız” ki, önümüzdeki günler daha da gerilimli geçecektir.(SODAP 2009 yılı 1 Mayıs değerlendirmesinden)
Kadıköy’deki Türk-İş mitinginde yer alan EMEP’in pozisyonu son derece sorunludur. Ortaya çıkan tablo o kadar nettir ki, bu siyasi hata üzerine söylenecek fazla bir şey yoktur. Yalnız şu nokta ilginçtir. EMEP, 1 Mayıs’la ilgili değerlendirmelerinde pozisyonunu haklı çıkarma adına gerçekleri çarpıtarak akıllara zarar ifadeler kullanmıştır. Parti yöneticilerinin Taksim direnişi üzerine yaptıkları kimi değerlendirmeler/çarpıtmalar, neredeyse devletin resmi ağızlarının açıklamalarını aratmayacak niteliktedir. İş öyle bir noktaya vardırılmıştır ki, “İstanbul’da ise; sanki iki ayrı 1 Mayıs yapılmış gibi görünüyorsa da, gerçekte İstanbul’da tek bir 1 Mayıs gösterisi yapıldı. O da Kadıköy’de (2 Mayıs, Evrensel)” denilebilmiştir. (SODAP 2009 yılı 1 Mayıs değerlendirmesinden)
Aslında bu alıntılar üzerine söylenecek fazla bir şey yoktur. Söz konusu aktörler, siyasi karakterlerinin gereği olarak beklenen rollerine soyunmuştur. Akıllarınca bir taktik kurnazlık ve oldubittiyle Taksim’i boşa düşüreceklerdir ve haklarını teslim etmek gerekir ki bu konuda devletten daha hızlı davranmışlardır. KESK ve DİSK’i de bir biçimde etki alanlarına alacaklarını düşünmektedirler. Geçmiş yıllarda yaşananlar üzerinden, “yer tartışmasına mahkûm olmak” ve “Taksim’de şov yapmak” benzeri sonuçlar çıkarmaksa tek kelimeyle pervasızlıktır. Bizzat devlet, olayın “yer tartışması” olmadığını, alana yığdığı binlerce polisi ve askeriyle, depolarını doldurduğu mühimmatıyla ortaya koymuştur.
* * *
Sonuç olarak, Tekel direnişi boyunca çarpıcı bir biçimde ve ders niteliğinde ortaya çıkan iki çizgi, kendisini 2010 1 Mayısı sürecinde de konuşturmaktadır. Birincisi, direnişçi Tekel işçilerinin “insanca yaşamak için devletin zorbalığına ve sendikal bürokrasiye karşı bileği hakkına, yüreği hakkına direniş” çizgisi. Diğeri, sendikal bürokrasinin “uzlaşma ve teslimiyet” çizgisi. 2010 1 Mayısı’nı, geçmiş yıllarda da olduğu gibi yine omuz omuza direniş çizgisini büyüten ortak devrimci irade kazanacaktır!
3 Nisan 2010
SODAP
Sosyalist Dayanışma Platformu