Dünyada ve Türkiye’de artan bir sıkıntı, tıkanma… Nereye gidiyoruz? İleriyi görebilmek için geriye bakmanın tam zamanı. Bütün yaşananlar sosyalist sistem çöktükten sonra katman katman birikmeye başlamıştı. Artık sancılı, yıkıcı bir yol kavşağına yaklaşıyoruz. Trump’ın iktidara gelişi bu yolda önemli bir işaretti; ancak Brezilya’dan Bolsonaro’nun ilk turdan zaferle çıkması Trump kadar önemlidir.
“Tarihin sonu” ve “ideolojilerin ölümü” çığlıklarından buralara geldi dünya.
Duvarın çöküşü sonrası, yıkılışın etkisinin derinliğini henüz kavramamış olan dünya devrimcileri büyük bir coşkuyla anti-küresel bir direniş başlattılar. Neoliberalizmin mimarlarından İngiliz Başbakanı Thatcher’ın “başka bir yol yok” parolasına karşı “başka bir dünya mümkün” parolasını yükselten küreselleşme karşıtları, “başka bir dünya”yı bir türlü tanımlayamadılar. 90’lı yıllar böyle geçti…
İki binlerin başında Latin Amerika’dan “21. yüzyıl sosyalizmi” dalgası yükseldi. Duvarın yıkılışının etkilerini onarmayı ve hatta sosyalizmi yetkinleştirmeyi amaçlayan bu hareket, daha ileriye gidemediği için duraklayıp, yıpranmaya başladı. Şu günlerde bıçağın sırtında kanayarak ilerlemeye çalışıyor.
Duvarın yıkılışı kadar güçlü olmasa da, büyük fay hatlarını kıpırdatan bir diğer olay 2008 bunalımıdır. Şok dalgası yayılmaya başladığında dünyada devrimci öfkeleri tetikleyebileceği düşünülen bunalım, kapitalizmin kabesi tarafından büyük bir gayretle yatıştırılmaya çalışıldı; kısmen de başarıldı…
Bunalımdan on yıl sonra dünyaya baktığımızda sorunların çözülmediği, yeni büyük birikimlere gebe olduğu görülebilir. Bir yandan anti küresel hareketin ve 21. yüzyıl sosyalizminin gerilemesi yaşanırken, dünyada çeşitli renklerde faşizm yükselmektedir. Nasıl 90’lar sonrası yeni bir yağma döneminin adı kulağa hoş gelen “küreselleşme” kavramı ile tanımlandı ise, şimdi yükselen faşizm de “popülizm” kavramı ile yumuşatıldı.
2008 bunalımı dünya halklarında yeni bilinçlenme yaratacak ölçüde bir sarsıntı yaratmadı; öte yandan kapitalist merkezler de bunalıma bir çözüm getiremediler. On yıla yakın süredir gelgeç tedbirlerle bunalımın etkilerinin derinleşmesinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Fakat bu yolda etkileyici adımlar atılamadığının en iyi kanıtı yükselen faşizmdir. 2008 bunalımında “batamayacak kadar büyük” olan firmalar dolar pompalamasıyla yaşatıldı, dolayısıyla çürümenin tüm gövdeye yayılmasının yolu açılmış oldu. Çürüme tüm dünyaya mürekkep lekesi gibi yayılıyor.
2008 sonrası 21. yüzyıl sosyalizmi hız alamazken, kapitalizm de kendi bunalımının zehirleri ile inmelenmeye devam etti. Küreselleşmeden gümrük savaşlarına gelindi. Siyasal sistemler bozulma içinde. Kapitalist merkezlerde sosyologlar “demokrasinin ölümü” üzerine sık sık yazmaya başladılar. Duvar yıkıldıktan sonra göklere çıkardıkları siyasal değerleri artık yozlaşma ve çürüme aşamasındadır.
Kapitalizmin önünde bir ufuk kalmadı. Küreselleşme Trump’ın ayaklarının altında kaldı; onun yerini Amerikan başkanının dostlarını açık tehditleri aldı. “Benim korumam sayesinde ayaktasınız, bunun karşılığını da ödemelisiniz” tehdidini sık sık tekrarlar oldu. Bir dönemlerin dünyaya özgürlük ve demokrasi vaat eden kapitalizmi, artık açıkça haraç toplayan serseriye dönüştü. Bilimsel ve teknik gelişimin insanlığı uçuracak seviyelere yükseldiği günümüzde kapitalizmin ideolojik bir çürüme içinde olması şaşırtıcı olsa da rastlantı değildir. Küreselleşmenin parolası “kuralsızlaştırma” idi. Buradan keyfileşmeye ve rezilleşmeye sıçramak çok kolay oldu.
Öte yandan günümüz çürümesi bir yanıyla post modernizmin ürünüdür. İnsanlığı, geleceği hayal etme ve kurma çabasından alı koymak için An’ın teorisini yaratan bu gayretkeşler, şimdi kendilerine popülizmin insanlık düşmanı bir gelecek sunması karşısında ne yapacaklardır? Hitlerin yükselişi karşısında Alman Sosyal Demokratlarının yaptığından başkasını değil…
Gelecek ufkunun iyice karardığı, ortalığın sisle kaplandığı günümüz dünyasında, herkesin “Biz buraya nereden geldik?” sorusunu sorması gerektiği günlerdeyiz. Berlin Duvarı’nın yıkıntıları altında kalan aynı zamanda insanlığın geleceği; örgütlenme gücü ve yeteneğiydi. Yükselen popülizmden her gün başka tondan yakınmak yerine gelecek ufkunu yaratmak; zorlu, sorunlarla yüklü ama en keskin araç olan örgütlenme silahını yeniden kuşanmak ve devrimci fırtınalı günleri anımsamak gerekiyor.
[button link=”https://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]