Hergün yeni bir “özerklik” ilanı duyuyoruz. Ardından devletin kendini kanıtlamak için saldırısı ve katliamları yaşanıyor. Varto’da yaşananlar bugün bilinmez gibi görünse de neler olduğunu tahmin etmek zor değildir. 90’lı yıllarda benzerleri yaşandı. Yaşananların esas önemli olan yanı masayı devirmiş ve meşruiyetini tümüyle yitirmiş düzenden kopma iradesidir.
Kürt Halkı ve Özgürlük Hareketi önemli bir dönüm noktasındadır. Sadece belli koşullarda yeniden silahların susabileceği söylenmiyor; aynı zamanda devlet yeniden masaya geri dönerse masanın öncekinden daha yüksekte olduğunu görecektir. İktidarın bazı beyinleri “bir örgütle onun en güçlü olduğu zamanda değil, gücü kırıldıktan sonra görüşme yapılır” diyerek bugünkü savaşın mantığını kendi yönlerinden açıklamaya çalışıyorlar. Kürt Özgürlük Hareketi “özerklik” ilanları ile sadece iktidarın bu amacını boşa çıkartmayı hedeflemiyor, aynı zamanda özgürlük alanını derinleştirip büyütmeyi amaçlıyor. O nedenle masa yeniden kurulursa öncekinden yüksek olacaktır.
“Vatan bölünmez” diye çığlık atanlar hergün bölünmeyi derinleştiriyor. “Devlet her yerde vardır” diyenler devletin erimekte olduğunu en yakından kendileri görüyor. Rojava kantonlarına tahammül edemeyenler, sınırın kuzeyinde yeni kantonlarla karşı karşıya gelebilirler.
“Düzenin” dağılmakta, yerini “fiili durum”ların almakta olduğu bir sürecin içindeyiz. Mevcut düzeni kanunlarla yönetemeyen iktidar, Erdoğan’ın ağızından “fiili durum” ilan etmiştir. Bu ülkede “anayasayı ilga etmeye teşebbüs”ten binlerce insan yargılandı, idam edildi ya da zindanlara mahkum edildi. Bugün aynı işi cumhurbaşkanı kimliğiyle Erdoğan yapıyor. Önce fiili durum ardında duruma uygun kanun yapılacaktır. Sarayın hiç örtmeden açık seçik söylediği budur.
Bu yeni bir durumdur ya da sarayın erken seçim taktiğiyle başlattığı süreçte yeni bir aşamaya denk düşüyor. Saray revize ettiği hedeflerini yeniden ileri sürüyor. Fiili duruma uygun kanunlar nasıl yaratılacaktır? Dört yüz milletvekiliyle! Bu kadar vekil nasıl çıkartılacaktır? HDP’nin seçimlerden bir yolla dışlanmasıyla!
Mevcut dengelerde erken seçim saray için radikal bir değişim yaratmayacaktır. Seçimlere gitmeden önce köklü bir değişim sarayı kurtarabilir. Fiili durum ilan eden saray şimdi buna hazırlanıyor.
Cumhuriyet tarihinde tek parti döneminin keyfiliklerini aratmayan bir döneme girildi. O günlerde düzen büyük bir kinle “Kürt isyanlarını” ezmek için defalarca katliamlar yapmıştı. Bugün sarayda oturan adam o günleri eleştirdiğini hatırlıyor mu?
Cumhuriyetin doksan yıl sonra geldiği yer ilk dönemlerini ne kadar hatırlatıyor!
Ancak bu görüntünün ardına biraz bakıldığında benzerliklerin değil çok köklü farklılıkların olduğu görülecektir. Ezilmemiş, gittikçe yükselen ve uluslararası güç haline gelen bir “Kürt isyanı” vardır. Öte yandan, önceki devrimci kalkışmaların mirasını yaşatan, 7 Haziran’da da kendini ortaya koyan bir Gezi isyanı yaşanmıştır.
Düzen, sarayın eliyle bu kazanımları fiili olarak yok etmeye soyundu.
Fakat onun öncü siyasal güçleri AKP ve MHP, düzenin kurumları meşruiyetlerini önemli ölçüde yitirmiş, itibarsızlaşmış konumdalar. Böyle güçlerle bir fiili durum yaratmak tam tersi sonuçlara gebedir.
Fakat sarayın fiili durum ilanından sonraki tepkisizlik aynı zamanda bir tehlike işaretidir. Bu toplumun genetiğinde darbe yıllarında tepkisizleşmek, fırtınanın geçişini beklemek vardır. Oysa bu genetik zincirinin kırıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bunun gereklerini yapmak, alın yazısına bir kez daha mahkum olmamak gerekiyor. Batıda demokrasi güçleri Gezi isyanının ruhuyla sarayın fiili durumuna karşı kendi fiili durumunu yaratmak zorundadır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]