Haftaya İngiltere, AB içinde kalıp kalmayacağını oylayacak. Bir işçi partisi milletvekilinin kampanya sırasında öldürülmesi olayın adada oldukça fazla gerilim yarattığını gösteriyor. İngiltere’deki saflaşma partilerin sınır çizgilerini aşmıştır. Parti yönetimlerinin tercihi kitlesini tümüyle bağlamıyor. Oylama sonucu ne olursa olsun böyle bir referandumun yapılması Avrupa’nın yıllardır kurduğu hayale önemli bir darbe olacaktır.
Duvarın yıkıldığı 90’lı yılları hatırlarsak, “Nereden nereye?” diye sormak kaçınılmaz oluyor. O yıllarda sosyalist sistemin çökmesiyle “özgürleşen” Doğu Avrupa ülkeleri koşar adım AB’ye katıldılar. Aralık 1999’da Helsinki’de yapılan Avrupa zirvesi, birliğin büyümesinin en yüksek noktası oldu. O yıllarda AB’ye katılmak adeta bir “kurtuluş” olarak görülüyordu. Mutlu aile fotoğrafları medyada sık sık yer alıyordu.
2002 yılında ortak para birimi Euro’nun dolaşıma girmesi AB’nin gelişmesinde parlak bir nokta oldu. Ancak bu sıralarda büyük bir gayretle yürütülen Avrupa Anayasası çalışması bir sonuca ulaşmadı. 2005 yılında on üç ülkede kabul edilmesine rağmen, Anayasa’nın Fransa ve Hollanda’da reddedilmesiyle süreç durdu. AB’nin zirveye tırmanışı artık yavaşlamaya başlamıştı.
2008 Büyük Ekonomik Bunalımı ile tüm dünyada kapitalizm yokuş aşağına hızla kaymaya başlamışken, AB’nin bunun dışında kalması mümkün değildi. Atlantik’in karşı kıyısında kopan kıyamet bir iki yıl içinde Avrupa sahillerine bütün gücüyle vurdu. 2015 yılına gelindiğinde AB’nin parlayan yıldızı sönmüş, birlik içinde özellikle güneydeki ülkeler büyük bunalıma girmiştir.
Aslında AB’nin bu hikayesi aynı zamanda 90 sonrası “küreselleşen” kapitalizmin de hikayesidir. Veya 90’lı yıllarda büyük bir hız kazanan neoliberalizmin de hikayesidir. Sosyalist sistemin yıkılışı sonrası zafer çığlıkları atan kapitalizm, yirmi beş yıl sonra büyük bir bunalımla boğuşmaya devam ediyor. Yedi yıldır bunalım bitti bitecek beklentileri içinde yaşayan kapitalizm, her geçen gün bu umudunu kaybediyor.
Kapitalizmde gelişmenin en önemli işaretlerinden üretkenlik artışı, özellikle 2008 bunalımı sonrası tüm kapitalist merkezlerde düşmektedir. Avrupa ekonomisinin motoru Almanya’da üretkenlik artışı yarı yarıya düşmüştür. Bir dönemin mucize ekonomisi Japonya uzun yıllardır durgunluktan çıkamıyor. Silikon vadisinde harikalar yaratan Amerikan ekonomisinde verimlilik artışı bunalımla birlikte keskin düşüşler yaşamıştır.
Kapitalist beş merkezde iki binli yılların ilk on yılında verimlilik artışı %2 iken, bu oran son beş yılda %0,4’e gerilemiştir. Kapitalist ekonomide bugünlerde “yeni normal” diye bir kavram yaratıldı. Çok düşük büyüme hızları, ücretlerin sürekli gerilmesi, gelir eşitsizliğinin önlenemez artışı… Bugünün kapitalizminin üzerine yapışan ve kurtulma şansı görülmeyen “yeni normal”dir.
IMF ekonomistleri bile “neoliberalizmde fazla mı ileri gittik?” konusunu tartışır hale geldiler. Yine son araştırmalara göre 2. Dünya Savaşı’ndan beri en yüksek silahlanma 2010-2015 arasında yapılmıştır.
Bir yanda neoliberalizmin yarattığı inanılmaz eşitsizlikler, öte yandan dünyanın her tarafında bölgesel savaşlar ve insanların göç dalgalarıyla gelişmiş ülkelerin kapılarına dayanmaları, buna bağlı olarak yükselen faşizm, dünyanın çok daha lanetli günlere doğru yol aldığının işaretleridir.
Bu gürültünün içinde kaybolan, geçenlerde Rusya’da yapılan bir araştırmaya göre insanların %58’i sosyalizmin daha iyi olduğuna inanıyorlar. Koştukları Batı’nın parıltılı vitrinleri artık büyüsünü kaybetmiştir.
Sosyalist sistem yıkıldıktan sonra kapitalist dünyada kurulan bütün düşler yirmi beş yıl içinde kabusa dönüştü. İki kutuplu dünyadaki “silahların dehşet dengesinden” kurtulup gelişmede hantallık yaratan devletin ekonomiden çıkartılmasıyla, bir de mucizeler yaratma kapasitesine sahip informatik devrimiyle birlikte insanlık artık cenneti yeryüzünde kurma şansına sahip olacaktı.
Oysa İsrail’in 2012’de Gazze’de yaptığı bir saldırıdan sonra Hamas liderlerinden El-Caberi “cehennemin kapılarının açıldığını” ilan etmişti. Gerçekten dünya her gün daha fazla cehenneme benziyor.
Kapitalizmin iki büyük savaşının yaşandığı Kıta Avrupası’nda “insanlığın büyük rüyası” Avrupa Birliği, sosyalizmin yıkılışından yirmi beş yıl sonra çöküşün eşiğine gelmiştir. Rakipsiz kapitalizm insanlığı yeni bir yıkıma sürüklüyor. Ortalığı kaplayan faşizm denemeleri insanlığın yeni bir doğum sancısının işaretleridir.
Cehennemin kapılarını kapatabilmek için, önce kapitalizmin yarattığı düşlerden kurtulmak gerekiyor.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]