‘‘Yaşasın Emekçi Kadınların Örgütlü Mücadelesi’’
BATİS-BAMİS ve İMECE ev İşçileri Sendikası tarafından, Fomara meydanından Kent Meydanına kadar 8 Mart yuruyusu gerceklestirildi.
Yürüyüş ve basın açıklaması süresince, `Yaşasın 8 Mart direnişimiz! Her gün 8 Mart, her gün direniş! 8 Mart kızıldır, kızıl kalacak! Her gün 8 Mart, her gün mücadele! Yaşasın 8 Mart, emekçi kadınların direnişi! Yaşasın 8 Mart, yaşasın sosyalizm! Özgür yarınlar, özgür kadınlarla gelecek! Köle değil, kadınız! Diren, savaş, özgürleş! Yasta değil, isyandayız! Kadınlar sokağa isyana! İsyan ateşi, zenginleri yakacak! Varoşların öfkesi, zenginlerin korkusu! Kadınlar yürüyor mücadele sürüyor! Erkek devlet şiddetine son! Zafer direnen kadınların olacak! Susma haykır, kadınlar öldürülmesin! Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son! Parasız eğitim, parasız sağlık istiyoruz! Eşit işe, eşit ücret istiyoruz! İş, ekmek, adalet! Yaşasın örgütlü mücadelemiz! Yaşasın sınıf dayanışması! Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği! Susma haykır halklar kardeştir! Savaş değil, barış istiyoruz! Görünmeyen emek sesini yükselt! Kadınlar savaş istemiyor! Haksız tahrik indirimine son! Yaşasın halkların eşitliği! İsyan, devrim, özgürlük! Faşizme karşı omuz omuza! Baskılar bizi yıldıramaz! Yaşasın örgütlü mücadelemiz! Devlet elini bedenimden çek! Erkek vuruyor yargı koruyor! Erkek vuruyor devlet koruyor! Kadınlar yürüyor dayanışma büyüyor! Polis şiddetine, Devlet şiddetine, Erkek şiddetine, Akp şiddetine artık yeter! İşyerinde, Ev içinde, Sokaklarda, Namus cinayetinde, Savaşlarda, Tacizle Tecavüzle öldürülüyoruz. Başını eğme sesini yükselt! Kayıtdışı hırsızlıktır, Çocuk işçi çalıştırıyorlar, Güvencesiz çalıştırıyorlar, İş yerine taciz var. İhbar ediyoruz! Kadın cinayetlerine karşı, Haksız tahrik indirime karşı, Ekonomik krizlerinize karşı, 4+4+4 Eğitim sisteminize karşı isyandayız! Sloganları atıldı…
Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası (BATİS) Genel Sekreteri Pervin Şahin tarafından okunan basın açıklaması!
Basına ve Kamuoyuna;
Yüzyıllar öncesine baktığımızda üretim sürecindeki yerini kaybeden kadın cinsi yönetimdeki yerini de erkeğe devretmek zorunda kaldı. Bu durum kadınların ikincil konuma itilip ezilmesine yol açtı.
Birbirini izleyen tüm sınıflı toplumların en barbarından en uygarına baktığımızda kadınları baskı altına alıp tüm yeteneklerinin köreltilmesinde gelenek ve görenekler, gerici değerler ve önyargılarla aşağılanıp bir cins olarak ezilmelerinde rol oldu. Kapitalizmin gelişmesiyle büyük sanayiler oluştu. Bu düzende sermayenin ucuz emeğe ulaşmak için yaptıkları çalışmalar sonucunda, kadınlar kitlesel olarak üretime katıldı. Bu durum kadının özgürleştirilmesi bir yana onun kölelik zincirine yenilerini ekledi. Kapitalizm kadını ucuz emek gücü olarak azgınca sömürdü. Maddi ve manevi olarak ezdi. En ağır koşullara ve sefalete mahkum etti. Diğer yandan kadını üretim sürecine sokmakla kendine karşı verilecek savaşta kadın ve erkek emekçilerin birlikte mücadelesinin koşullarını yarattı.
Özellikle kapitalizmin ilk gelişim döneminde kadınlar, insanlık dışı çalışma koşullarına mahkum edilerek, gün doğumundan gün batımına kadar günlük 16 saat çalıştırılıyordu.8 Mart 1857’de ABD’de bu koşullara baş kaldıran çoğunluğu kadın, 40 bin tekstil dokuma işçisi sokaklara döküldüler. Uzun çalışma saatlerine ağır çalışma koşullarına düşük ücretlere karşı greve gittiler.
Yine 8 Mart 1908’de işçiler New York’da Cotton isimli tekstil fabrikasında eşit işe eşit ücret sendikalaşma ve oy hakkı için greve gittiler. Ancak patronları işçilerin dışarıdan destek görmelerini engellemek üzere fabrikanın kapılarına kilit vurdu. Güvenlik güçleri tarafından çıkartılan yangında çoğunluğu kadın, 129 işçi yoldaşımız yakılarak öldürüldü.
1910 yılında sosyalist kadın önder Clara Zetkin’in önerisiyle II.Enternasyonel kadınlar konferansında 8 Mart, yakılarak öldürülen kadınların anısına uluslararası emekçi kadınlar günü olarak kabul edildi. Kadının zorlu ve çok uzun yılları bulan özgürlük ve eşitlik mücadelesi süresi içerisinde demokratik ve sosyal hakların nasıl kazanıldığına dönüp baktığımızda, tartışmasız bir biçimde sosyalizmin ve uluslararası işçi hareketinin bu alandaki yerini görebiliriz. 8 Mart’ın tarihsel ve siyasal açıdan tüm onurunu sosyalistler ile işçi hareketi taşımaktadır.
Burjuva ideolojisi kadının asli işi olarak çocuk bakımı, yemek yapımı doğurganlık gibi aile içi işlerin propagandasını yapar. En gelişmiş kapitalist ülkelerde dahi sık sık kadının üretim sürecinden ayrılarak eve dönmesini teşvik eder.Kapitalizm kadını üretim sürecine çekerken onu asli olan özel ev işlerin yapabilmesine imkan verecek alanlarda istihdam eder. Üretim süreci geneli ise erkek işi olarak görülür.
Dünyanın her yerinde kadın sistematik bir şekilde eziliyor, aşağılanıyor ve sömürülüyor.
Kadınlar bu sistemde ezilenlerin bir parçası olarak nelerle karşı karşıya kalmıyorlar ki; azgınca sömürü, eşitsizlik, işsizlik, yoksulluk, açlık ve analık yükümlülüklerinden dolayı, çocuk bakımı, ev içi hizmet köleliği, şiddet ve cinsel taciz.
Bizde kürt kadınlarının durumu bir kat daha ağır oluyor. Sınıfsal ve cinsel sömürüye birde ulusal sömürü ekleniyor. Kürt Kadınları yıllardır kirli savaşta ağır bir şekilde baskı ve saldırılarla karşı karşıya kaldılar.Ayrıca bu ülkede toplumun ikiyüzlü ahlak kurallarına her yıl yüzlerce kadını kurban veriyoruz. Sistem kadına yönelik şiddeti meşrulaştırıyor. Katillerin ceza almadıklarını haksiz tahrik indirimlerinden yararlandığını görüyoruz. Kimi ceza indirimden faydalanıyor kimi aramızda dolaşıyor. Ceza alanlarda kısa bir süre sonra serbest kalıyor. Yeter artık kadının emeğine, kimliğine, onuruna, yaşam hakkına dokunan o elleri kıracağız.
Ülkemizde çalışma hayatı da kölelik düzenini aratmıyor. Patronların kar hırsı devletin göz yumması sonucu önlemler alınmıyor. Sermaye karlarını katlarken iş cinayetleri artarak sürüyor. Asgari ücret ve emeklilerin maaşı kuşa çevrilerek emekçiler sefalete mahkum ediliyor. Emeklilik 65 yaşına çıkartılıyor. Sendika yasaları sermaye için değiştiriliyor. Taşeron ve sözleşmeli personel dayatmaları ile iş güvencesi ortadan kaldırılıyor.
Türkiye’de ev işçileri de yok sayılıyor. Ev işçileri 4857 sayılı iş kanunu ve 6331 sayıl işçi sağlığı ve iş güvenliği kanununa alınmadı. Yasada ev işçisinin tanımı dahi yapılmadı. Ev işçisinin esaslı bir tanımı ILO C189 sayılı sözleşmede yapılmıştır. Türkiye ILO C189 sayılı sözleşmeyi imzalamak zorundadır.
Türkiye’de imeceli kadınlar tarafından İmece Ev İşçileri Sendikası resmen kuruldu. Artık ev işçileri işverenler ve yasalar karşısında yalnız değildir. Haklarımız için sendikamızda örgütlenerek mücadele edeceğiz.
Sevgili Halkımız
2013 Haziran başında İstanbul gezi parkında ağaçlar kesilerek, yerine AVM yapılmasına karşı, başlatılan mücadeleyi durdurmak için, eylemcilerin üzerine polis terör estirerek gazla, copla saldırdı. Ağaçları koruyan halk polis terörüyle karşı karşıya kaldı.
Türkiye geneline yayılan Haziran direnişinde, polisin terörüst saldırıları sonucu, pırıl pırıl 6 genç insanımız öldürüldü. Özgürlüklerden yana herkes ayaklandı, iktidar özgürlükleri kısıtlıyor sokağa çıkanlara saldırıyordu. Gezi süresi boyunca hayal dahi edilemeyen çok büyük kitlelere ulaşıldı. Destek veren herkesin ortak bir noktası vardı. Gezi direnişinde toplumsal mücadelede ortaya çıkan düşünceler; ofislere, bürolara taşındığı ölçüde statü sahibi olan emekçiler yaşadıkları durum içerisinde kendilerini ezen kapitalizme karşı, ne kadar bir güce sahip olduklarını keşfettiler. İnsanlar kişisel eğitimleriyle konumlarıyla ne kadar statü sahibi olsalar da, bir kriz karşısında örgütlülüğün sağladığı güvenceyi sağlayamayacağını ve örgütlülüğün en güçlü mücadele aracı olduğunu gördüler.
30 Mart’ta yerel seçimlere giderken, patlak veren rüşvet ve yolsuzluk Türkiye’nin burjuvazi tarafından nasıl yönetildiğini göstermektedir. Verilen rüşvetler ile yolsuzlukların miktarları dudak uçuklatıcı ve söz konusu paraların akıl almaz ölçülerde büyük olduğu nasıl sömürüldüğümüzün göstergesidir. Bu yolsuzlukların başka bir boyutu ise, imar ile ilgili inşaat şirketlerinin çevre ve şehircilik bakanlığının nasıl ucuz arsa kapattığı, arsaların imar planlarını büyük paralarla nasıl değiştirdiğini gözler önüne seriyor. Ortada o kadar çok belge uçuşuyor ki, iktidar imkanlarını sınırsız kullanarak yeni bir MİT yasası, İnternet Yasası, HSYK yasası ile yolsuzluk ve rüşvet gerçeğini kapatmaya çalışıyor. Ancak bu o kadar kolay olmayacak.
Memleketin en güzide alanlarını, dereleri, vadileri, kent merkezindeki kalan yerleri sermayeye peşkeş çekip, dere yataklarına düşen yağmur sularına kadar satanlar şimdide insanların kendilerine inanmalarını bekliyorlar. Önceki hükümetler döneminde de soygunlara, banka hortumlayanlara tanık olduk. Yolsuzluk bu devletin yeni bir sorunu değil, bu devletin tıpkı diğer kapitalist devletlerde olduğu gibi geleneğinde olan ve devleti besleyen can damarlarından biridir. Şu an kapitalist hırsızları bir kere daha deşifre etme şansı hepimizin önünde duruyor.
İşçi sınıfı emekçiler ve bu ülkenin tüm yoksulları, gerçek sosyalistlerle birlikte dün darbeye karşı sokaktaydı. Mücadele içindeydi bugünde yolsuzluklara karşı sokakta ve mücadele içinde olacaklar.
Bizler seçimlere giderken düzen partileri değil, emeğin ve özgürlüklerin sesi olan partileri bulmalıyız. Yapılacak her katkı seçimlerde cevabımız olacaktır.
Her yere bir avm dikerek tüm esnafı ve küçük üreticiyi yok olmaya sürükleyen, kentsel dönüşüm adı altında yerel halkı mülksüzleştirerek, basma kalıp mahaller yaratarak kültürel, sosyal ve ekolojik politikalar olarak sürdüremezler. Dolayısıyla merkez siyasete karşı, yerelin kendi gündemini belirlediği tabanda uygulanan demokrasi ile mümkün olacaktır.
Toplumu sarsan bu olaylarla birlikte bugünün 8 Mart olmasının önemiyle buradan bir kez daha haykırıyor ve savaşsız, sömürüsüz yaşanabilir bir dünya yaratmak için, kadınların omuz omuza mücadelesiyle tüm haklarımızı istiyoruz. İstemlerimizin gerçekleşeceği güne kadar takipçisi olacağız