Yıllardır hile hurdayla oturdukları koltuklardan kalkmamak için yapmayacakları hiçbir şey yok: Hırsızlık, yalan, zorbalık, ikiyüzlülük, utanmazlık… Ama bu sefer öyle olmayacak. Bu sefer kendilerinin bile inanmayacakları yalanlara halkın karnı tok!
Halkın karnı yalanlara tok çünkü meyveye, sebzeye, soğana, ekmeğe aç! Hem yaratıp hem de ortadan kaldıracaklarını iddia ettikleri yoksulluk, iliğimizi kemiğimizi kuruttu artık!
Bulabildiysek çalışacak bir iş; sigortasız, güvencesiz, zehirleri soluyarak, canımızın ertesi güne çıkıp çıkmayacağını bilmeden çalışıyoruz.
Bulamadıysak; sokak sokak, kapı kapı, üç kuruşa bile razı olacağımız bir iş aramakla geçiyor günlerimiz.
Ne kantinde keyfince bir kahve içebiliyoruz şöyle, ne derste söylenen kitapları alıp okuyabiliyoruz. Her şeye iyi gelsin, çalalım söyleyelim şenliklerde diyoruz. Yukarıdakilerin taklidi olan yöneticilerle karşılaşıyoruz.
Ne güvenle gidebiliyoruz evlerimize, ne arkamızdan gelen adımların ritmine kulak kesmekten alıkoyabiliyoruz kendimizi. Anahtarlar parmaklarımızın arasında bıçak! Bıçak gibi dimdik, korkusuz yürümeye çalışıyoruz.
Tacize, şiddete maruz bırakılınca kendimizi bir de savunmak zorunda kalıyoruz tüm erkek kurumlara karşı. Ölüyoruz, öldürülüyoruz.
Bu kadar zorbalık yeter!
Karnımız aç, gözlerimiz açık. Oyumuza da, hakkımıza da, vergi diye aldıkları paralarımıza da, toprağımıza, suyumuza, havamıza da, çaldıkları gençliğimize de, geleceğimize de, ama en çok yaşamımıza, en çok bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine olacak bu hayatımıza sahip çıkıyoruz.
Sahip çıktıkça görüyoruz ve görmeye devam edeceğiz ki adaletsizlikler son bulacak, haramilerin saltanatı yıkılacak. Umut yine sokakta, umut yine bizde, umut yine kahramanları olacağımız hikayemizde.
Ve bu hikaye henüz anlatılabilir olmadan önce başladı bile!