Bir Festivale Dair Notlar
Aylar var daha festivale. Nasıl yapsak, neler yapsak, kimleri çağırsak… Sorular bol, öneriler bol… Üç gün mü olsun, iki gün mü? Mahalle de bu iş tutmaz, biz bu işi tek gün yapalım öncekiler gibi. Yoldaş, hayır niye ön yargılı oluyoruz, festival dedik, yine iki gün olsun. Tutar, tutmaz, tutar, tutmaz… Tuttu. Nasrettin Hoca’nın yüzü güldü.
Zordu elbette tüm bu etkinlikleri organize etmek. Sonucun ne olacağını bilmeden tonlarca emek koyuyorsun ortaya. İki gün için iki ay çalışmak ve bu çalışmayı yaparken başka faaliyetleri de kotarmak akıl karı değildi. Biz de sistemin tabiriyle pekte akıllı insanlar sayılmazdık zaten.
Berkin Elvan Kütüphanesi’nin kuruluş sürecinde yaşadığımız o güzel duyguları ve heyecanı yaşamaya başlamıştık yine. O vakit arşivlenmeyen o anıların hafızadan silinmeye başlaması bu konser sürecine ders oldu. Muhtemeldir, her sorunun devrimden sonra çözüleceğine, o zamana kadar safları sıklaştırıp sürekli bir cephe pozisyonunda durmamız gerektiğine inanlar var. Oysa alternatif iktidarlar kurmak için ilk önce öncülüğünü ve dönüştürücü gücünü halka göstermek zorundasın. Sanırım mahalle için Berkin Elvan Kütüphanesi böylesi bir güven duygusunu ve samimiyeti oluşturmuş ve festivalin bu başarısına da ön ayak olmuştu.
Mahalleliyi ve sanatçıları da işin içine katarak bir çağrı videosunu çektik. Herkes kendince neden festival alanında olacağını dile getirdi. Emek sömürüsü için, dayanışma için, kadın ve LGBT cinayetlerine dur demek için, uyuşturucuya ve çeteleşmeye geçit vermemek için, Ortadoğuda’ki katliamlara dur demek için orada olacağımızı söylediğimiz videoyu sanal alemde ve mahallede sinevizyon gösterimi ile yayınladık.
I.Gün
“Gezi’den Lice’ye, Lice’den Soma’ya, Halkların İktidarını Kurmaya” şiarıyla gerçekleştirdiğimiz festivalin başladığı gün ilk etkinlik peyzaj atolyesi oldu. Kütüphanenin yanında çöp yuvasına dönmüş, taş yığınlarının ve park halinde araçların olduğu küçük araziyi çöplerden arındırdık, mahalleden geçen bir kepçeyi durdurup toprağı kazdık. Ağaçlarımızı diktik, her birine o yürekli Gezi çocukların isimlerini verdik. Kasvetten arınsın diye patika yolumuzu gökkuşağına daldırdık. Ardından begonya, kasımpatı… Atolye çalışmasından resimleri anlık olarak sosyal medyaya atıyorduk. Fotoğrafları gören bazı arkadaşlar içecek ve yiyecek getirdiler. Eşini ve çocuğunu alıp, bizimle toprağa girişenler, çok güzel oluyor diyerek bizi şaşırtan ‘huysuz’ amcalar, küçücük elleriyle illa birşey yapmak istediği için bize bize çakıl taşı taşıyan ufaklıklar vardı. Ve sonunda bambaşka bir alan yarattık o çöplerin yığıldığı araziden.
İlk günün bir diğer etkinliği ise uyuşturucu paneliydi. Biz uyuşturucuyu dert edip bu festivalin konusu haline getirirken festivalin tanıtım afişlerini asan arakadaşlara uyuşturucu çeteleri saldırdı. Aslında yaşanan bu olay dert edindiğimiz konunun ciddiyetini ve aciliyetini de ortaya koyuyordu. Bu saldırıyı kınamak için düzenlenen yürüyüşte halk özellikle festival programında olan uyuşturucu paneline davet edildi. Uyuşturucu paneli sırasında aileler ve gençler merak ettikleri her şeyi panelist Dr. Burhan Çağlar Usta’ya sorarken bir yandan da uyuşturucu sorunana dair bir çok politik çözümleme dinlediler.
İlk günün son etkinliği ise açık hava sinemasıydı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin Trabzon’a armağan ettiği itfaiye aracını almak için Diyarbakır’a giden bir Rize’li Koşman’ın başına gelenleri ve Diyarbakır’lı Asya’ya aşık oluşunu anlatan ‘Yangın Var’ filmi diyalogları ve çekimleriyle epey ilgi çekti. Belki de ilk kez açık havada film izleyenler çocukların perdenin arkasına geçip bir şey var mı diye bakmaları görülmeye değer bir manzaraydı.
“Koşman: Siz ne güzel çıkıyorsunuz dağa, benim nefesim kesildi.
Asya: Evet, biraz öyleyizdir. Ama inmesini daha iyi biliriz”
Günün sonunda tam derneği kapatırken yorgun ve aç olduğumuzu düşünerek bir tencere sıcak çorba ve böreklerle yanımıza gelen mahalleli bir ablanın yaptığı güzellik ise hepimizin yorgunluğunu ve stresini almıştı adeta. İkinci güne motive bir şekilde evlerimize dağıldık.
II.Gün
Ve konser akşamı… Katılım beklediğimizden yüksek; sirkülasyon ile beş bini bulacak bir kitle…
Emekçiler, kadınlar, gençler… Kısacası toplumun ezilen, baskı altına alınmak istenen tüm kesimleri selamlandı. Tüm devrim şehitleri adına saygı duruşunda duruldu.
Can Yücel’in dizeleriyle başladı sunum;
“Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru“
Nazım Hikmet’in dizeleriyle devam ediyoruz;
“Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar,
bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır. “
Konser Gülcan Koç ile başladı. Tüm mahalleli oradaydı. Konser sonrası “o niye yoktu” sorusunu birbirimize sormadık çünkü gerçekten herkes oradaydı. Gülcihan Koç sonrası Hakan Yeşilyurt sahneye çıktı ve o kalabalık kitleye Gündoğdu marşını söyletti. Yediden yetmişe herkesin yumrukları havada, eşlik ettiler söylenen türkülere ve marşlara. Mert Büyükkarabacak çıktı sonra sahneye. O coşkulu hitap tarzıyla “Yeni Türkiye” yalanına vurgu yaparak halkları dayanışmaya ve mücadeleye çağırdı. Grup Yankı’yı uzun zaman sonra tüm ekibiyle sahnede gördüğümüz için de ayrıcalıklı bir akşamdı. Berkin Elvan için besteledikleri şarkıyı söylerlerken sahnede devleşen, marşlarla ve halaylarla halkı coşturan Grup Yankı’yı o gece herkes çok sevdi.
Ve İlkay o duruşu ve duru sesiyle yine büyüledi. “Aze” adlı türküsünü ufak bir tarz değişikliğiyle söylerken, ekibinin solo performansları büyük beğeni topladı. İlkay Akkaya da sahnede Ortadoğu’da zulüm gören Kürtler’e, Ezidiler’e, Türkmenler’e ve tüm kadim halklara selamla gönderdi ve “Sınırın içinde değil deyip bu savaşı umursamazsak, yarın sınırımızın içinde de bu savaş ile burun buruna geliriz” diyerek uyardı.
Konser sırasında bir çok güzel fotoğrafa şahit olduk. Havaya kalkan küçük yumruklar, büyük halay halkaları, insanların gözündeki inanç… Bir çok kişi konser sırasında ve sonrasında tebrik etti ve “güzel şeyler yapıyorsunuz arkadaşlar” dedi. Çayırova için bu konserde yakalanan her fotoğrafın hem duygusal hem de politik olarak tarihi önemi var. Mahalledeki değişimi ve politikleşmeyi, en önemlisi de buna inanan bir kitlenin varlığını tekrar görmüş olduk.
Ve konser ile ilgili belki de en güzel yorum bir yerel gazeteden geldi:
“Halk Kendi Konserinde“