2008 krizinden sonra başlayan halk hareketleri her yerde ateşler yaktı. Arap baharı, kemer sıkma politikalarına karşı protestolar, Kararlılar Hareketi, işgal eylemleri, grevler vs. Halklar yeni arayışlara yöneldi. Geleneksel burjuva partiler yerine daha halktan yana politikalar yapan partiler politik sahneye girmeye başladı. Yunanistan, İspanya, Portekiz, İskoçya ve son olarak da İngiltere’de İşçi Partisi’ne Corbyn’in başkan seçilmesi bunların başlıca örnekleridir. Yani dünyanın geri bölgelerinde değil Avrupa gibi kapitalizmin merkezinde halklar uyanıyor, politik sahneye çıkıyor ve dileklerini sokaklarda protestolarla dile getiriyorlar.
Amerika Birleşik Devletleri halkları da bu dalgada varlar. 2008 krizinden 3 yıl sonra “Biz %99’uz” işgal eylemleri kısa sürede ülkenin belli başlı kentlerine yayılmıştı. Bir süre sonra söndü ama birkaç ay sonra öğretmen grevleri gene bu kitleleri bir araya getirdi. Baskıya karşı başarılı mücadele verdiler. Ertesi yıl “15 dolar asgari saat ücreti” kampanyaları fast food çalışanlarını harekete geçirdi. Son zamanlarda da zencilere yönelik ırkçı katliamlara karşı “Zenci Hayatı Önemlidir” (Black Lives Matter) hareketi doğdu. Bu hareketlerin hiçbiri Syriza, Podemos gibi partileşemedi ama İngiltere’deki gibi eski klasik gerici bir parti içinden bir aday çıktı: Bernie Sanders.
Bernie Sanders, Demokrat Parti’nin başkanlık seçim adayıdır. Eğer rakibi Hillary Clinton’ı yener ise resmen başkanlığa aday olacaktır. Adaylığı aslında ABD için devrim niteliğindedir. Bernie Sanders kendisini demokrat sosyalist ilan ediyor. Yıllardır sosyalizmi öcü olarak görmeye alıştırılmış hatta Obama’nın bile sosyalist olduğu söylenen bir ülkede sosyalizm kelimesini ağzına alan bir başkan adayı devrim gibi bir olaydır. Yani sosyalizm, sosyalist sözcükler ABD halkları arasında konuşulur, tartışılır, öcü olmayan bir sözcük olmuştur.
Yaz aylarında Sanders’a umutsuz vaka olarak bakılıp Clinton karşısında ancak %15 şans verilirken Şubat başlarında oylama tersine döndü ve %58 Sanders ve %38 H. Clinton oldu. Eğer kitlelerle bağını koparmaz ise Cumhuriyetçi Parti adayı Trump’a karşı Demokrat Parti adayı olma şansı giderek yükseliyor. Bu yükselişin H. Clinton’ı sola kaymaya zorlaması işe yaramıyor. Sanders, ABD tarihinde görülmedik bir olaydır. Sosyalizmi halklara övdükçe, üstündeki kara lekeyi sildikçe kitlelerdeki sempatisi ve desteği artıyor.
Sanders kampanyası finans kapital güçleri değil, bu yoksul kitlelerin maddi desteği üstünde yükseliyor. En büyük kanıtı kampanyaya geçen yıl ağırlıklı olarak 200 dolar bağış yapılmış olmasındadır. 2016 yılında da çoğunluk miktar 27 dolar olmuştur. 200 bin üzerinde genç gönüllü olarak Sanders kampanyasında çalışmaktadır. Clinton’un kampanyasına finans güçleri yüz binlerce dolar verirken Sanders bu küçük katkılar üzerinde başarı ile yürüyor.
Sanders politik kampanyasının özü de zaten yoksulların yaşam standardını yükseltmek üzerine oturur. Gelir dağılımı adaletsizliğine karşı zenginden daha çok vergi alınacak, asgari ücretler iki katına çıkartılacaktır. Bankalar parçalanıp finans kapital daha güçsüz hale getirilecektir. Sanders Amerikan yüksek eğitim sisteminin paralı olmasına karşıdır. Gençlerin hepsi banka kredileri ile eğitimlerini sürdürebiliyorlar ve mezun olduklarında onlarca yıl borç ödeme köleliği ile karşı karşıyalar. Sanders yüksek eğitimi parasız yapma sözü verdiği içinde pek çok genç destekçisi vardır. Sağlık sistemi daha adil bir yapıya kavuşturarak herkesin ödeyebileceği bir düzeye getirilecektir. Ülkedeki 11 milyon olduğu tahmin edilen kaçak göçmenler yasallaştırılacaktır.
Bu taleplerin sosyalizmden çok sosyal demokrat olduğu açıktır. Ancak ABD gibi finans kapitalin kâbesi olan bir ülkede bu taleplerin sosyalistçe olduğu kabul edilebilir. O nedenle Sanders’ın seçildiğinde bu sosyal demokrat vaatleri bile hayata geçirmesi zor görünüyor. Cumhuriyetçi ağırlıklı parlamento bir yana Demokrat Parti içinde bile bunları kabul ettirebilmesi pek olası değildir. Sanders bunu doğruluyor. “Eğer başkan seçilirsem alttan milyonlarca insanın kitlesel bir politik baskısı olmaksızın bir şey değiştiremem.” diyor. Başkan seçildiğinde Sanders tepeden halkı örgütlemek zorunda kalacaktır. Bu şekli ile İngiltere İşçi Partisi lideri Corbyn ile benzeşir.
Sanders ABD solu içinde de büyük tartışmalara yol açıyor. Kendine sosyalist diyen ama özünde sosyal demokrat olan Sanders desteklenmeli midir, desteklenmemeli midir? Bu gerçek solun sağa kayması anlamına gelmez mi? Ciddi biçimde tartışılıyor. Ama Syriza ve Podemos örneğinden kalkarak bunun ABD sisteminde bir delik açmak için uygun fırsat olduğu görüşü giderek ağırlık kazanıyor ve Sanders’a soldan da destek artıyor. ABD’nin başına bir sosyal demokratın gelmesi bile başlı başına bir devrim olacaktır.
Sanders ülkenin silah tekelleri ile nasıl dövüşeceği, Ortadoğu politikaları konusunda pek bir şey söylemiyor ama savaş karşıtı olduğu biliniyor. Dünyanın birçok alanına konuşlandırılmış ABD askerlerini geri çağıracak ve silahlara harcanan paraları yoksullara dağıtacaktır. Bir Yahudi olan Sanders, İsrail politikasını da eleştiriyor. Ama dış politika konusuna pek eğilmemeye özen gösteriyor. Bazı yorumcular ise zaman içinde destekçileri arttıkça bu konulara da eğileceğini savunuyorlar. Yani ince ince, halkı eğite eğite kampanyasının daha radikalleşeceği tahmin ediliyor.
ABD finans kapital güçleri, halk desteğini almış bir demokrat sosyalist Sanders “tehlikesi” karşısında ellerinden geleni fazlası ile yapacaklardır. O nedenle yıl sonunda seçimler yaklaştıkça ABD siyasetinin daha da hararetlenmesi beklenmelidir. Sanders’in ABD başkanı olması demek tüm dünya halkları açısından büyük bir değişim umudu demektir.
Çoktandır 3. Dünya Savaşı’nı yaşadığımız söyleniyordu. Ama bazı ağızlar asıl Suriye sorunu ile böyle bir savaşın eşiğinde olduğumuz yorumunu yapıyor. Acaba bu iki savaş arasında bir bağlantı var mıdır? Bize göre ABD içinde Sanders’ın başkan olması ve AB içinde ilerici güçlerini etkisinin artması dünya finans kapitalinin korkulu düşüdür. ABD’de birşeylerin değişmesi elbette tüm dünyayı etkileyecektir. O zaman bir savaşın diğerine karşı kullanılması bildiğimiz oyundur. Artık taze olaylarla dünyaya yayılan kıvılcımlar yellendikçe büyük kurtuluş ateşi tutuşacaktır. Kitlelerin eylemliliği, politikleşmesi düz bir çizgide değil inişli çıkışlı ivmeler ile oluyor.
[button link=”http://www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]