ABD’de İşgal Fabrikası Patronu Hapse Atıldı
Ayşe TANSEVER
21 Eylül 2009
Hatırlardadır, 5 Aralık 2008’de, ABD’nin Chicago kentinde kurulu Chicago Republic Windows ve Doors fabrikası 200 işçi tarafından ücretleri ve tatil paraları ödenmediği için işgal edildi. Fabrika işgali, ABD’de olduğu kadar tüm dünyada yankı uyandırdı. ABD’li işçiler, Latin Amerika’lı kardeşlerinden esinlenerek fabrika işgal ediyorlardı. Bu, tüm ülkeye yayılır mıydı? Sonuçları ne olacaktı? Tüm gözler buraya dikildi.
İşte bu fabrikanın patronu Richard Gillman, işçilerin açtığı dava sonucu geçtiğimiz günlerde hırsızlık, sahtekârlık, kara para aklama ve kundakçılık gibi 8 ağır suçlama ile tutuklanarak hapse atıldı. Hâkim ayrıca Gillman’a 10 milyon dolarlık para cezası verdi.
İşgal 6 gün sürmüş ve sonuçta işçiler yaklaşık 2 milyon dolarlık alacaklarını alarak zafer kazanmışlardı. Şimdi ise patronları Gillman’ı işlediği suçlar nedeniyle hapse göndererek ikinci bir zafer kazanmış oldular.
Savcı, Gillman’ı hem kredi verenlerin 10 milyon dolarını dolandırmakla, hem de işçilerin alacaklarını vermezken iki lüks arabasının borçlarını ödemekle suçladı. Gillman hem bankayı dolandırmıştı, hem de açlık ve yoksulluk çeken işçilerini düşünmeden lüks hayatını sürdürmeye devam etmişti. İşçilerin emeği üzerinden keyfi safa sürüyordu. Bu bir ahlaksızlık ve sahtekârlıktı.
Bir insanın keyfi ve sefası uğruna yüzlerce insanın yoksulluğa düşmesi insanlık dışı, cezalandırılması gereken bir davranıştır. Ama bu özünde tüm kapitalist dünyada yaşanan günlük olaylardan biri değil midir? İşçiler, artık bırakalım aldıkları ücret ile çoluk çocuk ve ailelerini beslemeyi, kendi günlük ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorluk çekiyorlar. Patronlar, sanki işçiler ile alay eder gibi zenginlik içinde yüzüyorlar. Fabrika yöneticilerinin kazançları dudak uçuklatıyor ve hatta son kriz sonrası bu gelir farkı halkları o kadar öfkelendirdi ki uluslararası düzeyde bu rakamlara sınır getirilmesi zirve gündemi haline geldi.
Patronların yaşantı biçimi magazin haberi olarak televizyonundan boyalı basınına her yerde boy boy veriliyor. Lüks arabalar, evler, yatlar ve yoz kapitalist yaşam biçimleri herkese ballandıra ballandıra satılmaya çalışılıyor. Metresler, güzel sevgililer ile ahlaksız, aşağılık bir yaşam herkese özendiriliyor. Sıradan insanların beyinleri, sanki gerçek yaşam güzel yaşam buymuş gibi yıkanıyor. Emeği ile geçimini sağlamaya çalışan insanların bir aylık ücretleri bu sefil yaşam biçiminin bir kaç saatlik keyfinde harcanabiliyor. Yani, Gillman gibi patronlar sürü sepet. Ayrıca hiç biri de onun gibi cezalandırılmıyor. Özünde Gillman’ı bu yaptığı işle suçlu bulup hapse atmak bu yanıyla alay etmektir. Genel içinde devede kulaktır.
Mahkeme kayıtlarına göre Gillman’ın ikinci suçu, 3 römork dolusu malzemeyi grevde olmayan başka bir fabrikaya gizlice kaçırması. İşçiler bunu fark etmişler. Fabrika yöneticilerinin fabrikaya girip belgeleri kaçırmalarını engellemişler. Belgeler ile de patronun yaptığı sahtekârlıklar ortaya çıkmış. Yani, fabrika işgali patronun yaptığı yasa dışı işlerin su yüzüne çıkmasına hizmet etmiş.
Ne kadar güzel! Bravo işçilere, çok doğru güzel yapmışlar. Patronun yolsuzluklarının ortaya çıkarılıp cezalandırılmasını sağlamak, işgalin başka bir zaferidir.
Ama bu aslında tüm patronların günlük sık sık yaptığı yasadışı olaylardan bir tanesi değil midir? Hatta patronlar arasında “yasal olarak çalışan para kazanamaz!” sözü özel sektörün alfabesi değil midir? Çoğu patron vergi kaçırmanın yollarını arar ve bulur. Ya da bunu asgariye düşürmek için paralı muhasebeciler tutar. Ürettiği 10 kalem malı 1 kalem olarak gösterir. Naylon faturalarla hammadde girdisini azaltır. Kaçak üretim yapar. Kaçak satar. Ürettiği maddeye kaçak şeyler koyar. Gramajından, girdisine bin bir şekilde sahtekârlık yapar. Masrafları şişirir, devlete ödeyeceği vergiyi düşürmeye çalışır. Sahte faturalar, kara paralar, göstermelik ortaklar patronların artık herkes tarafından bilinen sıradan sahtekârlıklarıdır. Bunu herkes bilir. Bunu yapmayanlara enayi gözü ile bakılır. Gizli kazanç sağlamak kurnazlık ve akıllılıktır. İş adamı, patron olmanın şanıdır. Ahlak kuralı tamamen zıddına sıçrar.
Genel olarak kaçak, sigortasız işçi çalıştırılır. Maddi sıkışıklık ileri sürülerek işçilerden yapılan emeklilik ve sigorta kesintileri, devlete geç ya da eksik ödenir. Böylece faize para yatırılarak ayrı bir kazanç sağlanır. Gerekirse devlete baskı yapılarak bu eksik ödemeler affettirilir. Devletin sırtına borçlar yüklenir. Bunun gibi binlerce hile, sahtekârlık, yalan dolan işverenlerin şanındandır. Bunlara akıllı işveren denir. Bunlar para kazanır. Lüks içinde yaşarlar.
Yani Gillman’ı hapse attıran suçlar, aslında patronların hemen hepsinin sıradan uyguladığı, uygulamazsa, “ahlaklı” kalırlarsa patrondan sayılmayacakları şeylerdir. Bu düzenin kendi iç işleyişidir.
Ancak işçilerin bunları ortaya koyan dokümanları koruyup savcıya sevk etmeleri ve Gillman’a dava açıp onu hapse attırmaları gerçekten işçi direnişinin bir zaferidir.
Gillman’ın savcıya göre üçüncü büyük suçu, fabrika yönetim kurulu olarak fabrikanın kapanmaya doğru gittiğini, yani işlerin iyiye gitmediğini bilmeleri ama bunu işçi ve kredi verenlere bildirmemeleriymiş. Bir fabrika yönetiminin ve patronunun işçilere karşı ahlaki bir görevi ihlal edilmiş. Yani işçiler ve kredi verenler daha önceden uyarılmalıymış. Yani “işimiz iyi gitmiyor, önlem alın” diye bildirmeleri gerekmiş. Savcı Gillman’ı işte bu işveren ahlakına uymamakla suçluyor.
Ne kadar güzel! Doğru, kapitalistlerin işyerleri açmak, işçilere karın doyurmalarını sağlama görevi vardır. Yeni liberal politikalar da böyle savunulmadı mı? “Daha çok işyeri açılacak, daha çok insan iş sahibi olacak, karnı doyacak, işsizlik sorunu çözülecek, ekonomi gelişecek, hizmetler ve mallar ucuzlayacak” denmedi mi? Demek kapitalistlerin böyle yükümlülükleri çok ciddi ve burjuva yasaları ile sabitmiş. Kapitalizmin işçilerden yana böyle ahlaki yükümlülüğünün olduğunu ve bunu ihlal edenlerin suçlanacağını, hapse atılacağını duymak ve görmek gerçekten güzel. Bravo işçi direnişine! Yapmayan Gillman’lar elbette hapse atılsın.
Ama düzen böyle mi ya? İnsancıl ve toplumsal bir sorumluluk taşıyan böyle ahlaklı işverenlere can kurban. Bu ahlaki sorumluluktan yaşadığımız düzende eser mi var? İşçiyi düşünen kim? Yeni liberal politikalar üretim yapmadan, spekülasyon ile finans oyunları ile para kazanmayı baş tacı etmedi mi? O zaman bu politikaları savunanları da suçlamak gerekmiyor mu? Bırakalım işçileri uyarıp önlem almalarını, (bu kadar işsizlikte eğer alınabilecek bir önlem varsa tabi) patronlar hiç atacakları işçileri düşünmeden hileli iflas yolları aramıyorlar mı? Böylece işçileri değil, kendi ceplerini düşünmüyorlar mı? Krizi de bu doğrultuda bahane etmiyorlar mı? Fabrikadan bir gece operasyonu ile makineleri başka yerlere kaçırmıyorlar mı? Bakın patronların ahlaken uyması gerekli kuralları varmış. İşçileri önceden haberdar etmek zorundaymışlar. Onlara zaman tanımak zorundaymışlar. Oysa işçiler bugünden yarına işten atılmaya alışıktırlar.
Aferin Chicago işçilerine! Dünyaya işverenlerin bu yükümlülüklerinin hatırlatılması doğrultusunda bir eylem yaptılar ve zafer kazandılar.
İşçiler bir zafer kazanmışlardır. Hem de büyük bir zafer. Gillman’ın tutuklanması bir zaferdir. Bu dava bunu göstermektedir. Burjuvazi bu zaferin karşısında kendi kapitalist mantığını cezalandırmak, düzenini temize çıkartmak için Gillman’ı tutuklamak zorunda kalmıştır. Kendini aklamak için bunu yapmak zorunda olduğunu görmüştür. Düzeninin bu mantık üstüne oturmadığını izlenimini vermek durumunda kalmıştır. Çürüyen düzenine olan güvensizliği biraz olsun dağıtmak için sanki Gillman’ı kurban olarak vermiştir. Diğer patronları aklamak için Gillman cezaevine tıkılmıştır. Sonuçta bu dava patronların aslında işçilerin direnişinden ne derece korktuğunu göstermektedir. Bu, onlara bir ihtar olmuştur. Kendi aralarından bir suçlu bulmak zorunda kalmışlardır. Özünde 200 işçinin direnişi, fabrikalarının ötesinde başka hedefleri vurmuştur.
Ancak işçilerin buradan çıkartması gereken çok daha büyük dersler vardır. Yeryüzündeki patronların pek çoğu Gillman gibidir. Gillman’ların cezalandırılması devede kulaktır. Gillman olmak, düzenin kendisidir. Gerisi palavra göz boyamadır. Tüm Gillmann’lar hapse atılmalıdır. Ama bu bir düzen sorunudur. İşçiler, ancak bu dersi çıkarırlarsa, burjuvaziyi tüm yolsuzlukları ile birlikte tarihe gömme görevlerini yerine getirme yoluna çıkacaklardır.