İsyan Dalgaları
Mehmet YILMAZER
23 Ocak 2011
Dünya, kapitalizmin büyük krizini neredeyse unuttu. ABD merkez bankasının piyasaya para pompalamasının kriz üzerindeki yumuşatıcı etkileri bu yanıltıcı sonucu doğuruyor. Ancak bu ağrı kesici ilacın etkileri fazla ömürlü olmuyor, öyle olaylar patlak veriyor ki, krizin tüm dünyada derinleşmekte olduğunu sarsıcı bir şekilde hatırlatıyor.
Avrupa’nın etekleri tutuşmuştu. Yunanistan, Portekiz, İspanya, İzlanda batma noktasına gelince insanlar sokaklara döküldü. Yine Fransa, İngiltere ve İtalya’da kemer sıkma politikalarının etkisiyle özellikle öğrenci hareketleri hız kazandı. Elbette bütün bu gelişmelerde Yunanistan özel bir yer tuttu. Orada isyan çok radikal bir şekilde sokağa taştı. Bütün bu yaşananlar durulmuştu ki, bu kez Ortadoğu’da halk, Tunus ve Cezayir’de sokaklara döküldü. Tunus’taki isyan tüm Ortadoğu’da sarsıcı etkiler yaratıyor. Çürümüş rejimler ayaklarının altındaki toprağın kaymakta olduğunu görüyorlar. Daha Tunus’un şoku yatışmadan bu kez Arnavutluk’ta isyan patlak verdi.
İsyanlar çok farklı ülkelerde patlak veriyor. Tunus’taki isyan söz konusu olunca hemen Ben Ali’nin yirmi beş yıllık diktatörlüğü hatırlandı. Bu bir gerçek! Ancak bütün bu isyanların bir ortak özelliği var: Farklı yollardan da olsa hepsi neoliberal soygunun yarattığı yıkıma karşıdır. Bunun adı Yunanistan veya Portekiz’de “kemer sıkma” politikalarıdır. Fakat Tunus ve Arnavutluk’ta “yolsuzluğa” karşı isyandır.
Dünyadaki neoliberal soygunun etkileri yıllar aktıkça tepkilere ve isyanlara dönüşüyor. İlk büyük isyan iki bin yılında Arjantin’de yaşanmıştı. Latin Amerika, neoliberal politikaların en vahşi uygulama alanlarından ilkiydi. Bu nedenle neoliberal politikalara en güçlü tepkiler de bu kıtadan geldi. Arjantin’de, çarpıcı yeni mücadele biçimleriyle, yaşanan ayaklanma kıtada büyük etkiler yarattı. Tüm Latin Amerika, 90’lı yılların ortalarından itibaren yeni sol hareketlerin ve iktidarların güçlendiği, umutların yükseldiği bir kıta oldu. Bu yükselen dalgada Venezüella ve Bolivya’da 21. yüzyıl sosyalizmini hedefleyen siyasal güçler iktidar oldu.
Tunus’taki ayaklanma çeşitli yönleriyle Arjantin ayaklanmasına benziyor. İsyanı yöneten bir siyasal örgütlenme yok, dolayısıyla isyanın iktidar hedefi de yok. Tıpkı Arjantin’deki gibi ayaklanan kitleler yeni “namuslu” politikacılar arıyorlar. Böyle giderse Tunus’taki isyanın kaderi de Arjantin ayaklanmasınınkiyle aynı olacaktır. Kitlelerin öfkesini arkasına alan, ancak köklü çözümlerden uzak duran bir iktidar, böyle “başsız” isyanları zamanla olmamışa çevirebiliyor.
Bugün sık sorulan soru, Tunus’taki isyan dalgasının Ortadoğu’yu nasıl etkileyeceğidir? Bu soruya bir cevap aramadan önce bölgeyle sınırlı kalmayıp dünyaya bakmak gerekiyor. Tunus’taki olayları sadece bu ülkenin uzun diktatörlük yıllarına bağlamak, gerçeğin sadece çok küçük bir kısmını görmek olur. Tunus ve Arnavutluk isyanları neoliberalizme karşı yaşanan üçüncü isyan dalgasıdır, aynı zamanda. İlki, 90’lı yılların sonunda Latin Amerika’da patladı ve zamanla neredeyse Kıtadaki bütün ülkeleri etkiledi. İkinci dalga, Avrupa’nın eteklerinde patlak verdi. Bu isyanlar aynı zamanda kapitalizmin 2008’den beri içine girdiği büyük krizin yoğun etkilerini de taşıyordu. Üçüncü isyan dalgası Ortadoğu’ndan mı hız alacaktır? Bunu kestirmek zor olsa da, neoliberal soygunun ve ekonomik krizin dünyada yarattığı büyük yıkımlara karşı tepkilerin dalgalar halinde birbirini izleyebileceğini öngörmek zor olmasa gerek.
ABD tarafından kurulmak istenen “yeni dünya düzeni” tüm yönleriyle iflas ediyor. İdeolojik, siyasal ve ekonomik olarak ömrünü doldurdu. Dünya her yönden yeni bir sancılı sürecin içine giriyor. Birisi inişe geçen, diğeri yükseliş içinde olan ABD ve Çin, dünya ekonomik krizini yönetmeye çalışsalar da, bu mümkün değildir. Bu gerçeklikten dolayı her büyük güç kendi konumunu koruyup güçlendirecek adımların peşindedir. Böylece dünyadaki sinsi paylaşım mücadelesi kaçınılmaz bir şekilde sertleşme yoluna girmektedir. Bütün bu gerçekler dünyada yeni isyan dalgalarını tetikleyebilir.
Ancak isyanların çok önemli bir sorunu vardır. O da siyasal program ve iktidar hedefinden yoksunluktur. Neoliberal soyguna ve yolsuzluklara karşı çıkmak bugünün dünyasında büyük önem taşıyor. Çünkü insanlar postmodern aldırmazlıkla, yıllardır her türlü soysuzlaşmaya alıştırılıyorlar. Böyle bir dünyaya isyan etmek insanlığın çürütülen değerlerini yeniden ayağa kaldırmak anlamına gelir. Fakat artık isyanların hedefi çok daha büyük önem taşıyor. Sosyalizm yıkıldıktan sonra “iktidarsız dünyayı değiştirme” hayali epeyce ortalıkta gezindi. Sonuç, isyanın ruhunu yeni burjuva politikacılara altın bir tepside sunmaktan öteye bir noktaya gitmedi.
Artık sorulması gereken soru şu olmalıdır? Yeni isyan dalgalarının geleceği kesindir; ancak isyanların hedefi ne olacaktır? Yaklaşan günler kitlelerinin isyancı ruhunu güçlendirirken, aynı zamanda hedef bilincini de yükseltecektir. Dünya, patlayıp, çözülen bu isyan dalgalarıyla yeni bir döneme giriyor.