Asker Cenazeleri Durdu, Ama Gerilla Cenazeleri Geliyor!
Kürt sorununda bir kez daha barış umutlarının canlandığı bir dönemden geçiyoruz. Daha önceki barış girişimlerinden farklı olarak Türkiye’de belki de ilk kez Kürt sorunu kamuoyunda geniş bir şekilde tartışılabilmektedir. Büyük medya kuruluşları – daha birkaç yıl önce yaratılan linç atmosferi düşünüldüğünde – oldukça ılımlı bir söylem geliştirmeye başlamışlardır. MHP’nin ve CHP’nin üzerinde yükselmeye çalıştığı milliyetçi refleks ise şimdilik liberal hegemonya karşısında çepere itilmiş gözükmektedir.
Türk devletinin 80 küsur yıllık baskı, asimilasyon ve imha politikasının iflas ettiği artık herkes tarafından kabul edilmektedir. AKP şahsında Türk devleti yeni bir Kürt politikası belirlemeye çalışmaktadır. Henüz hükümet kendi “Kürt açılımını” açıklamamış olsa da Kürtçenin seçmeli ders olması, Kürtçe yer isimlerinin geri verilmesi, yerel idarelerde Kürtçe hizmet verilmesi gibi kısmi düzenlemelerin yapılacağı anlaşılmaktadır. Kürt halkının öncelikli talepleri ise daha baştan devletin kırmızı çizgilerinin ötesine itilmiştir. Demokratik özerklik, Kürt kimliğine anayasal güvence, Kürtçenin ikinci resmi eğitim dili olması, kapsamlı genel af gibi önemli taleplerin hükümetin yeni açılımında yer almayacağı anlaşılıyor.
Diğer yandan Kürt Özgürlük Hareketi’nin silahlı güçleri tam bir disiplin içerisinde eylemsizlik kararını uygularken, TSK’nın operasyonlarını sürdürmesi hükümetin demokratikleşme söylemi ile tam bir tezat oluşturmaktadır. Taş atan Kürt çocukları onlarca yıllık ağır hapis cezalarına çarptırılmakta, 300’den fazla DTP yöneticisi hala hapiste tutulmakta ve en önemlisi asker cenazeleri kesilmesine rağmen gerilla cenazeleri gelmeye devam etmektedir.
Türk devleti gerçek bir demokratik açılım yerine havuç-sopa politikasıyla Kürt hareketinin taleplerini makul bir çizgiye çekmek istemektedir. Nasıl ki işçi sınıfına Taksim’de “makul bir 1 Mayıs” dayatıldıysa, Kürt halkına da “makul talepler” dayatılmaktadır. Öyleyse bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri ve tüm demokrasi güçlerinin üzerine düşen, tıpkı 1 Mayıs’ta olduğu gibi, bu “makul çözüm” dayatmasını her tarafından zorlamak ve onu gerçek bir demokratik kazanıma dönüştürmektir.
Bu perspektifle Sosyalist Dayanışma Platformu olarak öncelikle Kürdistan’daki askeri operasyonların derhal durdurulması gerektiğinin vurguluyoruz. Gerilla cenazeleri geldiği sürece hiçbir “açılımın” kıymeti olmayacaktır.
Barış ancak savaşan taraflar arasında yapılabilir. Türk devleti 25 yıldır kiminle savaştığını herkesten iyi bilmektedir. Öyleyse gerçek bir barış için ya PKK ile doğrudan görüşülmeli ya da PKK’nin gösterdiği bir adres muhatap alınmalıdır.
Kürt sorununun demokratik çözümü devletin kendi inisiyatifi ile yapacağı düzenlemelere bağlı olamaz. Gerçek bir çözümün ilk şartı Kürdistan halkının ve onun temsilcilerinin kendilerini özgürce ifade edebileceği bir siyasi özgürlük ortamının yaratılmasıdır. Referandum dâhil olmak üzere Kürdistan halkının iradesine başvurulması barışın yegâne anahtarıdır.
11.08.2009
Sosyalist Dayanışma Platformu