HDP projesinin zemini bu sonuçlarla güçlenmiştir. Halklarımızın ihtiyacının gerçekten de tüm ezilenlerin sesi olabilecek bir parti olduğu, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yüzünü Türkiye halklarının ve emekçilerinin adalet ve eşitlik arayışıyla bütünleşmeye doğru döndürmesinin aslında ne kadar büyük bir şans olabileceğinin bir provası yaşanmıştır. HDP artık önündeki zorlu yolu çok daha büyük bir özgüven ve katılımla yürüyebilecektir.
Ortada sadece çok güzel bir başlangıç var. Her şeyi tozpembe görecek bir durumda değiliz. Türkiye toplumu gibi bölünmüş ve egemenler tarafından bilinçli bir biçimde yanlış eksenlerde politize edilmiş toplumlarda inatçı bloklaşmalarla karşı karşıyayız. Bu blokların ezberleri bu seçimlerde çok zorlandı. Demirtaş halklarımızın ortak mücadelesine soğuk bakan kalplerin kapısını büyük oranda araladı ama oraya tam anlamıyla da giremedi, fakat hangi yoldan yürünürse girilebileceğini de gösterdi. Kendi ayakları üzerinde çok daha güçlü durabilen ve yetkinleşebilen bir HDP bu kalpleri mutlak fethedecektir. HDP’nin tek engeli kendisidir. Kendisini doğru bir biçimde organize edebilen bir HDP’nin halklarımızın şu dönemki en büyük umut ve moral kaynağı olacağı açıktır.
Ezilenlerin artık düzen güçleri arasındaki hesaplaşmalardan kafaca kopuşup, kendi yollarını açmaya kilitlenmeleri gerektiği bu seçimle daha da net bir biçimde ortaya çıkmıştır. Umut bu arayışın kendisindedir. Umut topraklarımızın tüm acılarını kucaklayan bir mücadeleyi büyütebilmektedir. Umut bir arada durmakta değil bir arada koşabilmektedir. Umut AKP’nin iç gerilimleriyle ya da CHP’nin “tek gerçekçi seçenek biziz” tatavasıyla vakit kaybetmekten uzak durmaktadır.
Erdoğan kendince büyük bir zafer kazanmıştır, ancak bu Erdoğan’ın Gezi ve yolsuzluk operasyonları sonrasında hiçbir siyasi zaferle iflah olamayacak bir duruma düştüğü gerçeğini ortadan kaldıramıyor. AKP kurulduğundan bu yana en zorlu günlerinin eşiğindedir. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına çekilmesinden sonra politik krizi idare etmesi daha da zorlaşacaktır. Balkon konuşmaları artık trajikomik bir hal almıştır. Erdoğan’ın tek şansı ezilenlerin bir seçenek haline tam anlamıyla gelememesidir. Bu gerçekleştiği oranda hiçbir pozisyon kendisini kurtaramayacaktır. Erdoğan burjuva hukukunun tüm imkanlarını zorlayarak fiili bir başkanlık rejimi inşa etmeye çalışacak ama bu yaşanan politik krizi daha da ağırlaştıracaktır. Bu krizi hızla çözebilmek için erken seçim seçeneğini değerlendirecektir ancak %51 sonucu bu hamleyi kendisi için zorlaştırmaktadır. 11 Ağustos’ta Gül’ün açıklamalarına karşılık alınan olağanüstü kongre kararı da AKP için nasıl fırtınalı sulara girildiğinin bir ifadesi olarak okunmalıdır. Sonuç olarak Erdoğan kendisine kaybettirecek bir büyük zafer kazanmıştır.
Balkon konuşmasının en ilgi çekici notlarından birisi ise Erdoğan’ın 100 yıllık İttihatçı parantezi söyleminden vazgeçerek, kapanan “gayri milli” dönemin başlangıcı olarak 27 Mayıs 1960’ı tercih etmesidir. Böylece Erdoğan Kemalistlerin bütün kötülükleri 1945 ile başlatan ama Mustafa Kemal dönemini kutsayan tutumlarına yaklaşmıştır. Bu yaklaşım Erdoğan’ın kurmaya çalışacağı yeni rejimin eski rejim güçleriyle başta Ordu olmak üzere yeni bir ilişkilenme biçimine dayanacağının bir işareti olarak okunmalıdır. 12 yıllık AKP iktidarının tüm günahları “paralel”cilerin üzerine yıkılınca “orduya kumpas kuranlara karşı” yeni ittifaklar masadadır. Erdoğan sallanan iktidarını eski rejimle anlaşarak tahkim etmeye çalışacaktır.
CHP’yi hala bir seçenek olarak görenler ise (şaşırtıcı bir biçimde bunların arasında hala ciddi miktarda kendisine “sosyalist” diyen kişi ve kurum da bulunmakta) bir kez daha büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Bugün ezilenlerin başta Aleviler olmak üzere belli kesimlerinin hala CHP’yi önemsemesi giderek absürt, açıklanabilmesi bile zor bir hal almaktadır. Kendisini “Başbuğ Türkeş’in danışmanlığını yaptım” diyerek lanse eden, 12 Eylül öncesinin faşist kasabı Yazıcıoğlu’nu kanatsız melek ilan eden bir adayın Erdoğan’a karşı bir seçenek olarak görülebilmesi artık korku hikayesini andırır bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Alevi halkımızın bu politik kuşatmayı kırabilmesi ile tüm toplumun özgürleşebilmesi arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır. Zaten seçim sürecinde bu kuşatmanın esnediği ve belki de kopabileceği endişesi kimi kesimleri tehlikeli provokasyonları devreye sokmaya, “Kürtler Alevilere saldırıyor” yalanına sarılmaya itmiştir. CHP-MHP restorasyoncu bloğu Alevi halkımız için bir seçenek olmaktan çıkarıldığı müddetçe AKP karşısında gerçek bir ezilenler cephesi inşa etmek yolunda muazzam bir adım atmış olacağız. Ortadoğu’da yaşananlar bu özgürlük bloğunun inşasının artık neredeyse bir sorunluluk haline geldiğini göstermektedir. Mezhepçilik ve kimlik siyaseti Ortadoğu’yu kana bulayacak katiller üretirken biz ezilenler üst kimliğinde buluşarak yeni bir yaşam inşa edeceğiz.
“Kürtler AKP’yi destekleyecek” propagandasına en çok sarılanların kah boykotla (ulusalcı sol) kah da doğrudan Erdoğan’a oy vererek ( 30 Mart seçimlerinde MHP’ye oy verenlerin %27’si Erdoğan’a oy vermiş) Erdoğan’ı “Reis” yapması da tarihe ironik bir not olarak geçmiştir.
SODAP bu seçim döneminde bir HDP bileşeni olarak tüm imkanlarıyla kampanyaya sahici bir katkı sunmaya çalışmıştır. Tüm SODAP’lılar vitrinde ve görüntüde olmak yerine çok iyi bildikleri halk çalışması zemininde ter dökmüşlerdir. Halklarımızın ortak kurtuluşuna doğru güçlü bir adım attığımız bir dönemde alanda olabilmek ise bizler açısından da onur verici olmuştur.
Bugün artık yapılması gereken seçim vesilesiyle açılan yoldan yürüyerek halklarımızın ortak kurtuluş mücadelesini büyütmektir. Kısa vadeli hedeflerimiz artık daha da netleşmiştir: Bu mücadelenin bir çeşitlilik ve zenginlik içerisinde verildiğini görmek, her katılımcının her konuda aynı düşünmesinin gerekmediğinin farkında olmak, bizleri birleştirenin insanca ve yeni bir yaşam arzusu olduğunu kabul etmek, HDP’yi hızla ayakları yere sağlamca basan ve topluma güçlü temas noktaları yaratan bir biçimde örgütlemek, Erdoğan’ın dikta hayallerine karşı özgürlük ve eşitlik mücadelemizi adım adım büyütmek, bunu başarırken yeni katılımlarla çemberi sürekli genişletmek…
Mücadelemiz ezilenlerin farklı öbeklerinin önyargılarını yıkabildiği oranda egemenlerin saltanatını da bu zorbalık düzenini de sarsacaktır. 10 Ağustos’un bize öğrettiği en önemli sonuç budur.
( SODAP )
Sosyalist Dayanışma Platformu