1 Mayıs Alanı Bizimdir
(Yürüyüş Dergisi 2008.04.20)
Ufkumuz ne tek bir günle, ne tek bir alanla sınırlı değildir; bizim ufkumuzda ülkemizin bütün meydanlarını zapt etmek, bütün yasakları kırıp aşmak, bütün statükoları parçalamak, devrim yürüyüşünü hızlandırmak vardır.
1 Mayıs; coşku dolu, umut dolu, özlem dolu bir gündür. Hangi koşullarda olursak olalım, bu duyguları yaratır. Çünkü 1 Mayıs, bu düzenin böyle sürüp gitmeyeceğinin, sömürünün devam edemeyeceğinin ezilenler tarafından en açık şekilde ilanıdır. 1 Mayıs tüm dünya çapında yüzyılı aşkın süredir böyle bir misyonu yerine getirir.
Bu yıl, 2008 1 Mayıs’ında da dünyanın hemen her yerinde, bir kez daha çıkacağız alanlara ve bunu bir kez daha ilan edeceğiz. Ülkemizde ise, bu sene 1 Mayıs’ı, ülke çapında merkezi bir şekilde, tarihsel 1 Mayıs Alanı’mızda kutlamak istiyoruz. Bu, emekten yana tüm güçlerin onlarca yıllık özlemidir. Bu, ülkemiz işçi sınıfının tartışılmaz, meşru hakkıdır. Bu meşru hak, onlarca yıldır, baskıyla, zulümle, yasaklarla engellenmeye çalışılıyor. Geçmiş yıllar bir yana, sadece geçen yılı hatırlayın; İstanbul’u işgal etmişlerdi adeta. Tüm polisi halka karşı seferber ettiler, vahşice saldırdılar. Yine engellemeye çalışacaklar belki. Fakat bilinmeli ki, bu konudaki kararlılığımız kesindir ve hiçbir şey artık halkın 1 Mayıs Alanı’nı zapt etmesinin önünde duramayacaktır.
Bugün, DİSK ve KESK’in ardından TÜRK-İŞ’in de 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacağını açıklaması, devrimcilerin önderliğinde 1980′ lerin sonlarından bugüne sürdürülen 1 Mayıs mücadelesinin sonucudur. Bu mücadelenin meşruluğu, 1 Mayıs’ı kutlama hakkı ve 1 Mayıs’ı 1 Mayıs Alanı’nda kutlama hakkı, tüm kesimlere kabul ettirilmiştir. Bedel ödedik bunun için. Dalcılar’ı, Uğurlar’ı, Şengüller’i, Yalçınlar’ı şehit verdik. Sadece 1 Mayıslar’da yüzlerce tutsak verdik. Kazanan biz olduk. Doğrulanan devrimci politika oldu.
AKP’liler, CHP’liler, 1 Mayıs’la ilgili, 1 Mayıs’ın resmi tatil olması, dayanışma günü kabul edilmesi için peş peşe yasa teklifleri veriyorlar. Bu, bizim 1 Mayıs konusundaki ısrarımızın, kararlılığımızın sonucundan başka bir şey değildir. Değilse, ne AKP’nin, ne CHP’nin özünde böyle bir şey istemeyeceği açıktır.
Unutturabilselerdi, unutulmaya terk edeceklerdi. Ama unutturma politikaları iflas etti. 1988’de dönemin devlet bakanı ve bugün de aynı mevkide olan Bakan Cemil Çiçek 1 Mayıs’a ilişkin şöyle demişti: “Tarihi takvimlerden değil, zihinlerden çıkarmak gerekir…” Evet, onların asıl düşünceleri budur. Ama “resmi tatil” takvimlerinden çıkarsalar da, zihinlerimizden silemediler. Şimdi mücadelenin sonucunu kabul etmek zorundadırlar.
Bugün gelinen nokta, oligarşinin onlarca yıllık politikalarının, 1 Mayıs 1977 katliamıyla amaçladıklarının, yasaklarının ve sarı sendikacılığın 1 Mayıs’ı unutturmaya, içini boşaltmaya yönelik politikalarının da iflasıdır.
Geçen yıl, kısmen de olsa kırdık Taksim yasağını. Bu yıl artık bu meydanı zapt etmeliyiz. Taksim, bir yer adı değil, bir simgedir. Bu alan öyle bir anlam kazanmıştır ki, Taksim’i zapt etmek, oligarşiye karşı “biz varız, biz halkız!” demektir. Halkın iradesinin somut ve maddi bir güç olarak ortaya konulmasıdır.. Sınıflar mücadelesinin sürdüğünü ve süreceğini dünya aleme ilan etmektir. Taksim’i zapt etmek, 500 bin emekçinin kavgasını, Dalcılar’ın kavgasını sürdürmektir. Taksim’i zapt etmek, 12 Martlar’ın, 12 Eylüller’in politikalarının iflas ettirildiğini, kazananın devrimci politika ve halk olduğunu ilan etmektir. “Biz varız”, demek için Taksim’i zapt edelim!
Ülkemizi yönetenlerin işçileri, köylüleri, yoksulları, esnafları, aydınları ne kadar kaale aldığını hepimiz biliyoruz. AKP hükümetinin Başbakan’ı, ekonomik, demokratik taleplerini dile getiren her kesimi azarlıyor, yalancılıkla, teröristlikle, provokatörlükle, marjinallikle suçluyor; AKP iktidarının polisi, jandarması, mahkemeleri, düzenin uygulamalarına, adaletsizliklerine karşı çıkanları copla, panzerle, hapishanelerle susturmaya çalışıyor. Kısacası bizi yok sayıyorlar ve sesimizi boğmak istiyorlar. İşte bu yok sayma politikasına karşı 1 Mayıs Alanı’nda halkın iradesini ortaya koymalıyız.
Taksim, Türkiye halkının mücadelesi için, bir devamlılık simgesidir aynı zamanda. Oligarşi, 1 Mayıs Alanı’nı yasaklı hale getirirken, halkın yükselen mücadelesini bir yerde durdurmak istiyordu. Taksim’e yüzbinlerin çıkışını engellemek de bu açıdan simgesel bir anlam taşıyordu oligarşi için. Ve aynı nedenle de halk açısından da simgesel bir anlam kazandı.
1977 uzak bir tarih gibi gözüküyor belki. Bugünkü gençler için “tarih”tir bir anlamda. Fakat aslında 1977, bugünümüzdür. Bugünümüzdür çünkü, bu ülke, hala aynı anlayış tarafından, aynı oligarşik diktatörlük tarafından yönetiliyor. Çıplak olarak görülmüyor belki, ama herkes bilmeli ki, bizi yönetenlerin elinde 1 Mayıs 1977’de katledilen 35 emekçinin kanı vardır. AKP’nin eline de aynı kan bulaşmıştır. AKP’nin bu suçun ortağı olduğunun kanıtı, ülkemizin tarihindeki böyle bir katliamı açığa çıkarmak için kılını bile kıpırdatmamasıdır. Tam tersine, AKP iktidarı da, öncekiler gibi, halka, devrimcilere, muhaliflere karşı yeni cinayetler, katliamlar, provokasyonlar ekliyor Türkiye tarihine. Ve işte “1977 bugünümüzdür” derken kastettiğimiz bir yanıyla da budur. Taksim’de ısrar, 35 emekçinin dökülen kanının hesabını sormakta ısrardır. Adalette ısrardır. Taksim’de ısrar, o günden bu yana süren, adı kah Susurluk, kah Ergenekon olan faşizme karşı mücadeledir.
Neden özel olarak 1 Mayıs 1977 katliamının hesabının sorulmasına vurgu yapıyoruz? Emekçilerin, halkımızın “daha önemli sorunları” yok mu?.. Emekçilerin tüm yaşamları sorunlarla kuşatılmıştır. Fakat 1 Mayıs’a ilişkin soruyu böyle sormak yanlıştır. Yanılgılıdır. Mesele şudur; bir ülkede eğer adalet yoksa, başka hakların ve özgürlüklerin varlığı pamuk ipliğine bağlıdır. Adalet yoksa, hiçbir şey güvencede değildir. Adalet yoksa, ekmeğin de tadı tuzu yoktur. Emekçiler, tarih boyunca ekmek ve adalet mücadelesini birlikte ele almışlardır. Doğrusu da budur. Emekçilere tersini önerenler, sadece “ekonomik” talepleriyle ilgilenmesini söyleyenler veya kapitalist sömürüyü es geçip sadece bazı demokratikleşme beklentilerine sevk edenler, emekçilere yanlış bir bakış açısı sunmuş olurlar; emekçilere değil, düzenin sürmesine hizmet ederler.
1 Mayıs 2008, 500 bin emekçinin coşkusuna, kitleselliğine yakışır olmalı; belki 500 bin emekçi olmamız zor gözüküyor bugün için, ama o görkemi yeniden yaratmak ve yaşamak için gecemizi gündüzümüze katarak o güne yakışır bir 1 Mayıs yaratabiliriz yine de… 1 Mayıs 2008, bir yıl önce aynı alanda onlarca emekçinin katledilmiş olmasına rağmen 1978 1 Mayıs’ında alanı dolduran 200 bin emekçinin cesaretine, mücadele azmine yakışır olmalı. Baskılar, soruşturmalar, davalar, işten çıkarma tehditleri, polis terörü, klasik “olay çıkacak” demagojileri, hiçbir şey, ama hiçbir şey… o alana çıkışımızı engellememelidir… 1 Mayıs 2008, 1989’da 1 Mayıs Alanı’nı kazanmak için militanca kavga veren genç işçi Akif Dalcılar’ın coşkusuna, kararlılığına yakışır olmalı; belki ellerimize taş almak gerekmez -ki burası Türkiye, yine de hiç belli olmaz – ama Akif Dalcı’nın coşkusunu cüretini ve 1 Mayıs Alanı’nı zapt etme kararlılığını kuşanıp gelmeliyiz 1 Mayıs Alanı’na…
Oligarşinin artık alışılmış 1 Mayıs politikasıdır. Son güne, son ana kadar yasağı, tehdit ve gözdağını öne çıkararak, 1 Mayıs’a halkın katılımını mümkün olduğunca sınırlamak istemektedirler. Böylelikle 1 Mayıs’ı sadece devrimcilerin kutladığı bir güne dönüştürmüş olmaktadırlar çünkü. Nitekim, İstanbul Valisi yaptığı açıklamayla “yasakçı” politikayı bir kez daha ortaya koydu. Ama bu yasak halkı Taksim’i zapt etme kararlılığından döndüremeyecektir.
1 Mayıs bizim gibi ülkelerde elbette ki asıl itibariyle bir bayram günü olmaktan çok, kavga günüdür, mücadele günüdür. Fakat bu “bayram” özelliğinin hiç söz konusu olmadığı anlamına gelmiyor. Dünya halklarının yüzyıllardır kazandığı tüm zaferleri kutlayacağız 1 Mayıs alanlarında. Bir başka açıdan; dünyanın onmilyonlarca yoksuluyla, aynı gün, aynı saatlerde aynı sloganları atıyor olmak başlı başına bir güçtür. Alanları doldurmak, bu gücü büyütmektir.
Kuşku yok ki ufkumuz ne tek bir günle, ne tek bir alanla sınırlı değildir; bizim ufkumuzda ülkemizin bütün meydanlarını zapt etmek, bütün yasakları kırıp aşmak, bütün statükoları parçalamak, devrim yürüyüşünü hızlandırmak vardır. Taksim’i zapt etmek, bunun bir adımıdır. Zapt edelim Taksim’i ve hiç durmadan bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm ufkuyla yürüyüşümüzü sürdürelim.