Savaş Kürt coğrafyasından başkente taşındı. Bu, savaşta yeni bir aşamadır. Patlamanın toz dumanı arasından bu gerçeği görmek gerekiyor.
Hikaye, 7 Haziran seçimlerinin düzene sarsıcı bir darbe vurmasıyla başlamıştı. Ardından Saray’ın masayı devirmesi ve sivil darbe geldi. Bu arada Kürt coğrafyasında “öz yönetim” ilanları başladı. Saray, MGK’nin bir dönem aldığı “çöktürme planı”nın uygulamasına geçti. O günlerde yaşananlar devletin 7 Haziran seçim sonuçlarına ve “öz yönetim” ilanlarına tepkisi olarak algılandı. Bu süreçte Saray, 1 Kasım seçim sonuçlarıyla bir başarı elde etti. Fakat bu başarı bıçak sırtındaydı. Tümüyle garanti altına alınması için başkanlık sistemi adı altında faşizmin örgütlenmesi gerekiyordu.
Düzen Kürt Özgürlük Hareketi’yle Türk halkının ittifakından büyük korkuya kapıldı. “Hendek savaşları” büyük bir güçle ve aynı zamanda gürültülü medya operasyonlarının desteğiyle ezilmeye çalışırken hedef halkların ittifakını çökertmekti. Düzen bunda geçici bir süre başarı kazandı. 7 Haziran’ın yarattığı coşku daha yaşanamadan Saray’ın politik ortama yüklediği büyük dehşet tablolarıyla bilinçlerde sallantılar yaşandı.
Bir dönem sonra “öz yönetim” ilanlarının ve “hendek savaşlarının” yarattığı “ne oluyor?”, soruları geri planda kaldı. Yaşananların gerçek yüzü öne çıktı. Yaşanan bir irade savaşıydı. Düzen Kürt Özgürlük Hareketi’ni büyük ölçüde tasfiye etmeyi amaçlıyor; Kürt Özgürlük Hareketi ise Rojava’nın da rüzgarıyla, kendi etki ve iktidarını koruma ve büyütmeyi hedefliyordu.
Bunlar yaşanırken AKP’de ve Kürt Özgürlük Hareketi’nde iki büyük dönüşüm yaşanmaktaydı. AKP iktidarı özgürlüklere saldırdıkça kaçınılmaz bir şekilde faşizme evrimleşiyordu. “Başkanlık sistemi” bunun siyasal adı oldu. Böylece cumhuriyet tarihinde ilk defa askeri darbeler dışında sivil bir faşizm örgütlenmeye başlandı. Bu siyasal olarak yeni bir durumdu. AKP’nin zaten demokrasi ile arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Ülke özgürlüğe doğru bir hamle yapınca AKP ve devlet faşizme doğru yol aldılar.
Öte yandan Kürt Özgürlük Hareketi, Suriye ve Irak iç savaşlarında yeni roller üstlenerek ve IŞİD’in katliamlarına karşı durarak bir insanlık hareketi olduğunu gösterdi. Rojava, bütün eksikliklerine rağmen özgürlüklerin yeşerdiği bir alan oldu. Kürt Özgürlük Hareketi bölge ölçüsünde demokrasi ve özgürlüklerin etkili gücü oldukça AKP ve devlet çılgınlaştı. Kürt Özgürlük Hareketi sadece bir ulusal hareketten öteye insanlık hareketi olduğunu ortaya koydukça AKP ve devlet insanlık dışı özelliklerini dehşet saçarak ortaya koydular.
Yaşananlara sadece bomba gürültüleri ve dehşet saçan görüntüler arasından bakarsak gidilen yolu göremeyebiliriz. Son yaşananlar 90’larla çok kıyaslandı. Ancak kent savaşları başladığında ve hele devlet savaş alanından kendi öğretmenlerini dışarıya çağırdığı anda farklı bir sürece girilmişti. Türk devleti Kürt coğrafyasını bir kez daha sömürgeleştirme yoluna çıkıyordu. Sadece bir güç gösterisinden öteye bölgede sömürge valilikleri inşa edilecekti.
Katliamlardan sonra Cizre ve Sur’da tel örgüler ve duvarlar örülüyor. Devletin hedefi bellidir, otuz yıldır baş edemediği son “Kürt isyanını” bastırmaktır. Günümüz bölge ve ülke koşullarında bunun sadece Kürt coğrafyasına hapsedilen bir savaşla gerçekleştirilmesi mümkün değildir. O nedenle “başkanlık sistemi” adı altında tüm ülkede faşizm inşa edilecektir. Bu gidişe tüm ülkenin ayağa kalkması gerekiyor. Bunun derin sancıları yaşanmasına rağmen hala siyasal ortam kabus gibi bilinçlere çökmektedir. Ancak bu gidişin bir sınırı olmalıdır. Ve bu sınıra gelip dayandık!
Bunu Cemil Bayık birkaç gün önce BBC’ye verdiği röportajda ifade etmiştir:
“Erdoğan bizi yenerse, Türkiye’de demokrasi isteyen herkesi mağlup edebilir… Onun rüyalarının gerçeğe dönüşmesinin önündeki en büyük engel biziz… Erdoğan ve AKP devrilmedikçe, Türkiye asla demokratik bir ülke olamaz.
“Kısa bir süre öncesine dek Türk ordusu ile savaş sadece dağlardaydı. Daha sonra kasabalara ve kentlere de taştı. Artık her yerde olacak.” (T24)
Savaş artık “her yerde olacak”tır. Gelişmeler, 1950-60’lardaki Cezayir Bağımsızlık Savaşı günlerini hatırlatıyor. Korkunç savaşa Fransız halkı yıllarca suskun kalmıştı. Ancak savaş bir noktada Fransa’nın kalbine, Paris’e taşındı. Acılar, gözyaşları…
Ülke bu günlere girmiştir. Yeni bir savaş dönemi, yeni bir bilinç ve davranış gerektiriyor.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]