Geçtiğimiz günlerde off-shore olarak da bilinen dilimizdeki adı ile para kaçırma cennetlerinin birinden Panama Belgeleri diye 11,5 milyon gizli dosya yayınlandı. Önce basına bomba gibi düştü ama sonra arkasından büyük bir patlama yaşanmadı. Sağdan soldan çeşitli eleştiriler geldi.
Tartışmalı olmasının birçok nedeni var. İlki belgelerin Panama kaynaklı bir hukuk şirketinden gelmesi. Panama bilindiği gibi CIA’in bilgisi dışında kuş uçamayacak bir ülkedir. İkinci olarak belgeleri yayınlayan şirketin ünü. Bu hukuk şirketi ünlü finansör Soros desteğinde ve Ford vakfı ile çok yakındır. Ayrıca birçok ABD’li milyarderin bu şirket ile ilişkisi var. İşte bu nedenlerle ortaya sızan değil açıklanan belgelere kuşkuyla bakılıyor.
İkinci neden ise gene buna bağlı olarak doğru dürüst hiçbir ABD’li zenginin izi yoktur. Sanki Amerikalılar vergi kaçırmıyorlarmış gibidir. Gene ünlü bir Amerikan basını nedenini şöyle açıklamaya çalışıyor: ABD diyor, “Zaten kendisi kaçak paranın büyük iş yaptığı bir yerdir, bir endüstridir. ABD’de vergi kaçırmaya pek gerek yoktur.” diyor. Başka bir iddiaya göre de ABD milyonerleri, milyarderleri paralarını Panama yerine Nevada, Bahama, Virgin ve Cayman Adaları gibi başka vergi cennetlerine kaçırıyorlarmış.
Tamam, diyelim bunlara inandık ama belgelere şüphe ile bakılmasına sebep olacak başka konular da var. Örneğin, belgeler çok önemli 320 bin isim, şirket, kurum, vakıf, sanat ve futbol dünyasının ünlü isimlerini açıklıyor. İngiltere Başbakanı’nın babasının hesabı olduğunu bile biliyoruz. İzlanda Başbakanı bile istifa etmek zorunda kaldı. Ama ilginç olanı belgeleri inceleyen ve bu işin uzmanı olanlar bunlarda suç teşkil edici herhangi bir bilgi olmadığını söylüyorlar. Yani söz konusu kişilerin ne banka hesapları telefon numaraları gibi önemli belgeler yoktur. O nedenle de bir delil olamazlar. İddia edildiği gibi kamu çıkarına açıklanmış olamaz. Suç unsuru yoktur. Sadece karalama amacı ile yapılmış olabilirler. Kanıt olamazlar. Böyle deniyor.
Peki o zaman bu belgeler neden yayınlandı? Bu konuda spekülasyondan öte bir şey söylemek zordur. Ancak ABD’li isimlerin olmayışı ve yayınlayan hukuk şirketinin yukarıda anlattığımız özellikleri dikkate alındığında bunun gene bir şekilde finans dünyasının ve bu işi yapanların işine yarayacak bir şeyler olması lazımdır. İlk akla gelen şeyin bunun bir off-shore’lar arası rekabet olduğu düşünülüyor. Yani dünyada böyle çalışan Panama gibi Bahama gibi, Hong Kong ve Yeni Zelanda gibi yerler olduğu biliniyor. Bunlar arasındaki bir rekabettir. Bu sayede zaten kriz içinde olan kapitalist merkezlerin para kaçırmaların Panama’dan uzaklaşıp kendi çıkarlarına hizmet edebileceği yerlere yatırılmasını sağlamak istiyorlar. Panama Belgeleri’nin halkları daha da uyandıracağı açıktır. O nedenle politikacıların vergi kaçırmalara karşı daha saldırgan davranmaları doğrultusunda baskılar artacaktır. Bu durumda da kaçak paraların bu işi saklamaya uygun yasaları olan örneğin ABD, Hollanda ve İngiltere gibi ülkelere akması doğal olabilir diye düşünülüyor. Yani bunları yayınlamanın arkasında böyle gizli bir amaç olabilir.
İkinci olarak belgeler elbette kapitalizmin politik başka çıkarlarına hizmet edecektir. Örneğin ilk çıktıkları gün Putin’in de burada 2 milyar dolarlık hesabı olduğu ortaya çıktı. Elbette Putin’in direkt ismi geçmiyor. Ama aynı bizim Cumhuriyet gazetesinde adı çıkan Türkiyeli şirketlerin yaptığı gibi birçok sahte isim ve ülke ismi ile yatırılmış paralar var. Putin’in de destekçilerinin adı olduğu söyleniyor. Sonuçta belgeler ile Rusya lideri karalanmaya çalışılıyor. Çin bakanlarının akrabalarının isimleri var. Çinli liderler de hedef alınıyor. Tamam bunları anlamak zor değildir. Çünkü ABD zaten bu liderler ve ülkeleri ile başı dertte ve savaş için bahane arıyor.
Ama belgeleri tartışılır yapan başka bir çelişki de vardır. Belgelerdeki isimler arasında bir de Latin Amerika’nın önde gelen finans çevreleri var. Ama bu çevreler ABD’nin ve Batı’nın karşı olduğu iktidarlara karşı desteklediği isimlerden oluşuyor. Örneğin Correa karşısında aday olan milyoner bankacı var. Belgelerden Ekvator’un iş adamlarının %77’sinin Panama’da hesapları olduğu ve ülke gelirlerinin %4’ünün 2014 yılında kaçırıldığı ortaya çıktı. Venezüella muhalefet adaylarının da hesapları olduğu ortaya çıktı ve araştırılması sürüyor. Belgeler ilerici iktidarları güçlendirerek kapitalistlere karşı belgeler de sızdırıyor.
Bununla da kalmıyor. ABD’nin destekçisi olan Arjantin Başkanı Mauricio Macri’nin, Meksika Başkanı Pena Nieto, Peru seçimlerinin önde gelen ismi Fujimori ve Brezilya milletvekili şimdiki devlet başkanı Dilma’ya atılan yolsuzluk iddialarının baş mimarı ve Yüce Mahkeme tarafından görevinden alınan Eduardo Cunha’nın tutuklanması için baş darbe plancılarının hepsinin burada hesabı olduğu anlaşılıyor. Kolombiya devlet başkanı Uribe’nin oğlanlarının da ismi belgelerde geçiyor. İşte çelişki, kafa karıştırıcı olanda budur. ABD ya da CIA kendi adamlarının olduğu bu belgelerin yayınlanması ile ne amaçlıyor? İşin bu kısmını anlamak zorlaşıyor.
Sonuçta amacımız bir komplo ortaya çıkartmak değildir ama bir takım şeyler söylenebilir. Panama Belgeleri bir Wikileaks Belgeleri değildir. Yayınlayan John Doe ise bir Edward Snowden ya da bir Daniel Ellsberg de değildir. Yayınlanmasına hizmet eden Alman Süddeutsche Zeitung da ilerici bir sol gazete hiç değildir. O zaman neler düşünülebilir? Bizim aklımıza gelen, belgeler kapitalizmin kendi içindeki çelişkilerin ve sıkışmanın ortaya çıkarttığı kaçınılmaz bir sonuçtur. Bir yanı ile kurunun yanında inandırıcı olmak için yaşı da yakmaya çalışıyor. Diğer yandan bunu yaparken de dünya basınının %90’ının kendinin elinde olduğuna güveniyor. Belgeler halkları ayağa kaldıracak şekilde göz önüne serilmediği gibi içerik olarak delil teşkil edebilecek detaylar verilmiyor. Ve uzunluğu ile de kafaları karıştırıcı özellikler taşıyor.
Belki son olarak şu da söylenebilir: Günümüzde artık gazetecilik de çok kirlendi. Basının da kendi değerini bir şekilde halklar gözünde yükseltmesi gerekiyor. Zaten belgeleri yayınlayan da amacını böyle açıklıyor. “Sürekli yasalar çiğnenerek küreselleşme ile gelir dağılımı çok bozuldu. Yolsuzluklar son yıllarda inanılmaz derecede arttı. Toplum çürüdü. Medya da savcılar da bununla savaşamadılar. Sol gazetelerin de bu yolsuzluklarla dövüşecek kaynakları yoktur.” dedikten sonra dijital ortamın müthiş bir kayıt yeteneğine sahip olduğunu söyleyerek önümüzdeki devrimin dijital olacağını söylüyor. Halklarda giderek artan basına inanmama anlayışını yıkmaya çalışarak çok yönlü bir amaç taşıyor.
[button link=”http://www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]