Geçtiğimiz günlerde ABD’nin 622 bin nüfuslu Baltimore yerleşim alanında yolda yürüyen 25 yaşındaki Freddie Gray adlı bir genç zenci polis tarafından tutuklandı. Anlaşıldığı kadarıyla gözaltında gördüğü işkencede boynu kırıldı ve öldü. Ölümden çok suçlu polislerin cezalandırılmaması halkı sokaklara döktü.
Halkı sokaklara döken birinci neden yıllardır polisin uyguladığı şiddettir. ABD’nin köle ve ırkçılık döneminde geliştirilmiş, sonra 3. dünya ülke halklarını sömürmek ve bu doğrultuda savaşmaktan çıkardığı dersler ile eğitilmiş polisin şiddeti, zorudur. Olaylar sırasında kent yetkilileri Orta Doğu’da savaşmış şimdi Ulusal Muhafız bölüğünde görev yapan askerleri halkın karşısına diktiler. CNN muhabiri bunların “saldırıya hazır olduğu” yorumunu bile yaptı. Yani Orta Doğu da “pişmiş” askerlerle halka saldırıldı. Sonra da tüm egemen güçlerin yaptığı gibi bir insanın kırılan boynu değil öfkeden yakılan yıkılan bina ve arabalar yani özel mülkiyet öne çıkarıldı. Gene polis şiddeti, devlet şiddeti değil, “zenci şiddeti” yani yoksul hakların şiddeti bahane oldu.
Halkların öfkeleri tepelerine çıkmıştı ve bu ölüm bardağı taşıran son damlaydı. Gerisinde egemen güçlerin yıllardır uyguladığı ekonomik şiddet vardı. Halk soygunu yıllardır artmış ve dayanılmaz hal almıştı. Geçen yıl aynı türden olayların çıktığı Ferguson kenti ve Baltimore birbirine benziyordu. Bu iki yerleşim alanında da işsizlik, kötü barınma koşulları, kalitesiz okullar en büyük gerekçelerdir. Son Obama döneminde işyerlerinin %80’i kapanmıştır. ABD’de sağlık sistemi, işyeriyle bağlantılı ve işsizlik çok yüksek olduğu için de, yok gibidir. Bu kentler yoksullarla doludur. Kentin beyaz zenginlerin yaşadığı ufacık kısmının dışında gerisi bakımsızdır. Yatırım yoktur. Son zamanlarda da belediye bütçe açığını suları özelleştirerek kapatmaya çalışacak ve bu nedenle 25 bin ev susuz kalacaktır. 85 bin yoksul çocuğa bedava verilen kahvaltı ve ucuz öğle yemeklerinde de kısıntı yapılacaktır. Bütçe açığı eğitime ayrılan paranın yarısı kesilerek kapatılacaktır. Kamu araçlarında eksiltmeler yapılacak taşıma koşulları kötüleşecektir.
Zenci şiddetini, yakılan yıkılan arabaları duyuyoruz ama bu gerçekler her zaman olduğu gibi yazılmıyor, saklanıyor.
Sonuçta Baltimore ve Ferguson olaylarını sırf zenci ayaklanması değil halkın yeni liberal politikaların soygununa başkaldırısı olarak değerlendirmek yerindedir. Geçen yıl New York’ta bir astım hastası zencinin öldürülmesi ve polislerin suçlu bulunmaması sonrası ABD’yi “nefes alamıyorum” hareketleri sarmıştı. On binlerce insan onlarca kentte gene sokaklardaydı. Gene New York’ta başlayıp ülkenin yüzlerce yerleşim alanına yayılan hatta sonra tüm dünyayı saran “Biz %99’uz” hareketi, fabrikasından kent meydanlarına, tarlalara kadar çeşitli biçimlerde ortaya çıkan “işgal eylemleri” hemen hatırladıklarımızdır.
Bütün bunlara giderek artan işçi eylemlerini de ekleyebiliriz. Zaten zenci protestolarının artmasını olaylara işçi zencilerin katılması ile yorumlayanlar da vardır. Gene aklımızda kalanları sıralayıverelim. Ucuz işçi çalıştıran Walmart gibi yerlerde günlerce işçi ve onlara destek protestoları yaşandı. Arkasından rafineri işçileri günlerce direndiler. Son olarak da Nisan ortalarında tüm ülkeyi “15 için Savaş” grev dalgası sardı. Saat başı ücretin 7,25 dolar gibi komik bir rakamdan iki katına, ama gene de çok düşük olan 15 dolara çıkarılması için fast food çalışanları sokaktaydılar. On binler günlerce direndikten sonra taleplerini genelde kabul ettirdiler.
ABD’de artık olayların ardı arkası kesilmiyor. En ufak bir kıvılcım yangına dönüyor. Bu ister zenci öldürmeleri olsun, ister yoksulluk protestoları, ister grev olsun başladıktan hemen sonra birçok kente yayılıyor ve genişliyor. Genel de uzun bir süreç alıyor. Kentler yanıyor, sık sık sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor. Tutuklamalar, ölümler yaralanmalar gırla gidiyor. Ordu devreye sokuluyor. Günümüz ABD toplumu bize böyle bir tablo çiziyor.
Baltimore, Feguson, New York, Londra, Brüksel, Madrid, İstanbul, Yemen, Hong Kong vs. vs. de “zenci şiddeti”, “halk şiddeti” yaşanmıyor. 1968 yılında ünlü ABD zenci direnişçi Martin Luter “Sesi duyulmayanların dili ayaklanmadır” demiş. Ölüyoruz, açız, sömürüye son verin, diye halklar bağırıyorlar. Ama duyan yok. Üstümüzde estirdiğiniz şiddete son verin, diye haykırıyorlar. Ama dinleyen yok. Öyleyse ayaklanmadan başka çare kalmıyor. Bunlar asıl genel ayaklanmalara hazırlıktır.
[button link=”www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]