Sendikaların Krizi ve Gettelfinger’in Korkusu
Mehmet AKYOL
5 Haziran 2009
Ülkemizde ismi pek bilinmese de ABD Otomobil İşçileri Sendikası UAW (United Auto Workers) başkanı Ron Gettelfinger nerdeyse Obama kadar ünlendi. Koyu dindar bir aile babası olan sendika başkanı ise basının kendisine gösterdiği ilgiden oldukça rahatsız. Her gün onlarca televizyon kamerasına sıkıntılı bir yüzle bir iki cümle söylemeye zorlanıyor. Sendika ile dünyanın bir numaralı otomobil devi General Motors arasında yapılan anlaşma Mayıs ayı sonunda işçilerin oyu ile kabul edilmeden ayrıntılar konusunda bilgi vermekten kaçınıyor. Bu sıkıntı kolayca anlaşılabilir, konu 230.000 işçinin çalıştığı bir tekelin geleceği. Üstelik anlaşma onaylanırsa, sendika bu devasa firmanın %39’una sahip olacak.
‘Küresel’ kapitalizmi artık iyiden iyiye sallamaya başlayan mevcut ekonomik kriz, mali ‘sektör’den ‘reel’ (gerçek) sektörlere uzanırken ilk etki alanı kapitalizme ‘altın yıllar’ yaşatan otomobil sektörü oldu. Krizin temel sebebi bu sektörde kendini açık açık dile getiriyordu; ‘kapasite fazlalığı’ yani ‘aşırı üretim’. Daha birkaç yıl öncesine kadar şu an yılda 60 Milyon civarında olan yıllık otomobil üretiminin, 2020 yılında 90 Milyona çıkması hesap edilirken, şimdi önümüzdeki yıllarda bu kapasitenin % 20’den fazla azalması yani 40 Milyon civarına düşürülmesi gerektiği söyleniyor.
Dünyada otomobil üreticilerinin toplam yıllık cirosu 1900 Milyar ABD Doları. Tüm sanayi üretiminde çalışanların %52i yani 8 Milyon insan bu sektörde çalışmakta. Yan sanayiler dikkate alındığında çalışanların sayısı 50 Milyona kadar çıkmakta.
Bu sektördeki ikinci büyük üretici firma olan GM’in 2004 yılından bu yana toplam zararı 80 Milyar ABD Doları. Son yirmi yıl içinde otomobil üreticileri karlarını arttırmak için kıyasıya bir rekabete girişmişler ve bu süreç içinde rakiplerini satın alarak büyümeyi hedeflemişlerdi. Bu çerçevede GM, Chevrolet, Cadillac, Buick, GMC, Brands Hummer, Pontiac, Saturn, Avrupa’da ise Opel, Vauxhall ve Saab markalarını satın aldı. Ford, Suzuki ve Mazda da ise ortak oldu. Büyüme devam ettikçe bu yöneliş başarılı oldu. Ama simdi GM kendisi yok olma ile karşı karşıya.
Bir ay kadar önce ABD’nin otomobil üretimindeki en büyüklerinden Chrysler de aynı sorunlarla karşı karşıya gelerek iflasını isteme yoluna gitmişti. Hükümetin desteği ile işyerini kurtarmak için işyeri yönetimi UAW ile anlaşma yoluna giderek, işyerinin daha önce sendikaya devrettiği hastalık ve emeklilik kasalarına olan borçları karşılığında, işyerinin hisselerinin %57’sini, sendikanın kontrolü altında olan bu kasalara devretmesi kararlaştırılmıştı. GM’de yapılan anlaşma da tam bu çerçevede.
Chrysler’deki anlaşma tam da 1 Mayıs’ta sağlandı. Kapitalizmin kalesi ABD’de kapitalizmin ana sektörü olan otomobil işkolunda sendikalar en büyük işyerlerinden birinde, en büyük hissedar oluyordu; tarihin bir cilvesi daha!
Hesap tutar mı?
Daha önceki yazımı şu şekilde bitirmiştim:
“Yeni üretim organizasyonları uygulanma sürecinde sendikal hareket bu süreci kapalı gözlerle seyretti. Sürecin farkına varmaya başladığında ise, artık süreç başka bir yöne kaymıştı. Şimdi ise tarihsel bir fırsat ile karşı karşıya. Daha böylesine bir süreç başlamadan bu sürece müdahale etme şansına sahibiz. Yukarıda belirtildiği gibi, kapitalist işletmelerin kurtarılması yerine, kooperatif ve benzeri yöntemlerle ‘sosyalleştirilmesi’ talebi, sınıfın ‘gözlerini açacaktır’. Bir işçinin şöyle sorular sorması artık mümkün değil midir? ‘GM otomobil tekeli neden bir üretim kooperatifi olmasın? Geçmişte biz işçiler zaten en iyi nasıl üretim yapılır diye kafa yormaya başlamıştık. Sıfırı tüketen patron devletten sermaye temin edip üretim yapmak istiyor. Devlet neden onun yerine bize bu imkânı tanımasın? Çünkü bu patronun zaten üretim süreci ile bir alakası kalmamıştı ki.’
Bu soruları sormaya başlayan sınıf, yeniden gelecek projelerini aramaya çıkmayacak mıdır?
Ne dersiniz? (www.sosyalistdayanisma.org, 5 Kasım 2008)”
Sınıf yukarıdaki soruları sormadı ama şu anda en büyük iki otomobil üretici işyerinde en büyük “hissedar” konumuna gelmek üzere. Beskan Gettelfinger’in yüz ifadesi ise bu soruları aklından bile geçirmediğini söylüyor. O zaman GM ve Chrysler’in geleceği ne olabilir?
Kolay yol ve cevap belli; bu iki işyerinin kurtulma şansı yok gibi, fazla kapasiteleri yok etmek için ya tümüyle kapatılacak veya bir spekülasyoncuya satılıp çok küçülecekler. “Ekonomi uzmanlarının” görüşü de bu doğrultuda. Bu sonuç, sendika ve isçiler açısından korkunç sonuçlara neden olacak. İşini kaybetmenin yanı sıra emeklilik kasalarındaki haklarını da kaybedecekler. Daha önce emekli olan yüz binden fazla emekli işçi de emekli maaşlarını
alamayacaklar.
Sendika bu anlaşmayı yapmasaydı, durum pek de farklı olmayacaktı. Dolayısıyla bu anlaşmayı yaptı diye sendikayı suçlamanın bir âlemi yok. Ama sendikanın ilerde bir fırsatı değerlendirmedi diye suçlanması mümkün. Nedir bu fırsat? Bu, yukarıdaki sorunun ikinci olası cevabı; “işçiler ve sendika, işyerine sahip çıkarak bir üretim kooperatifi yaratabilirler.”
Üretim Kooperatifi?
Evet mümkün; üretim yapmak için her şey zaten orada. Üstelik Obama hükümeti milyarlık kredileri vermeye de hazır. Eksik olan tek şey, hem çalışanların, hem de sendikanın bunu başaracaklarına olan güveni. Daha doğrusu bundan korkuları.
Hayır, hayal kurmuyorum, günümüzde bu başarı mümkün. “Düzen buna izin verir mi” itirazlarına da kulak tıkamıyorum. Evet, izin vermeyecektir. Ama her şeyi onların izni ile mi yapıyoruz? “Gerçekçi ol, imkânsızı iste’” deyişi kulağımıza hoş geliyor da neden bunu hayata geçirmiyoruz?
Elbette böylesine adımlarla “düzen” değişmeyecektir, “Paris Komünü” ile emek iktidar olamadı ama “deney” kazandı. Aynı büyüklükte olmasa da bu da sınıf için bir deney olacaktır; “kim için, nasıl üretim yapılmalı” sorusuna bir deney. Sendikalar şimdi bu deneylere çağrılıdır. Ülkemizde her gün bir işveren işyerini bırakıp kaçıyor. Günay Yikama/Zirve Tekstil, Key/Derden Tekstil, Kerem Tekstil, Örma Tekstil ve Esma Saya işçileri protestolarını yükseltiyor. İşveren olmadan üretim yapmaya neden girişmesinler ki?