Sağ’daki Değerlerin Aşınması
Mehmet YILMAZER
6 Eylül 2010
Referandum savaşları sırasında önemli bir itiraf, Hanefi Avcı’nın kitabı, gürültüye gitmiş gibi görünüyor. Kitaptaki hiçbir olay, yolsuzluklar, operasyonlar, derin devletin faaliyetleri ve hatta son olarak devlet içinde cemaatin örgütlenmesi bu ülkede yaşayanlara yabancı değil. “Vay canına” dedirten hiçbir olay yok! Fakat önemli bir itiraf var. Sağ’ın tutunduğu “devlet, vatan, millet, bayrak ve din” değerlerinin nasıl yozlaştığı ve artık kendi zemininden tepkiler üretmeye başladığının hikâyesi anlatılıyor.
Sosyalist Sistemin yıkılışıyla sosyalizmin eşitlikçi, bireysel çıkarları değil kolektif çıkarları öne çıkartan değerleri büyük bir itibar kaybına uğradı. En önemlisi bu çıkarlar dünyasında, sosyalizm hedefi için kendi bireysel çıkarlarından kopma, bir ideal uğruna büyük fedakârlıkları göze alma gibi değerler anlamsızlaştı. Bu değerler boşluğu tüm dünyada postmodern “an’ı yaşa” anlayışı ile dolduruldu. Ülkemizde de post modernizm özelikle genç kuşaklar arasında büyük bir hızla yaygınlaştı. Fakat aynı zamanda geniş toplumsal kesimlerde din ve cemaatçilik de hızla yol aldı. Cumhuriyetin itip kaktığı din, siyasallaştı, partileşti ve iktidar oldu. Yoksul bireylerin çıkarlar denizinde boğulmamak için çırpınırken tutundukları cemaatler belki de cumhuriyet tarihindeki en güçlü noktalarına erişti. Hikâye biliniyor, tekrarlamayalım.
Ancak bütün bunlar, sosyalizmin yıkıldığı ve neoliberalizmin egemen hale geldiği bir dünyada yaşanıyordu. Neoliberalizm, kapitalizmin, Sovyetlerin var olduğu yıllardaki “sosyal devlet” prangalarından kurtulması, “özgürleşmesi”, “kuralsızlaşması” ve elbette yeniden vahşileşmesi demekti. Dünya insanlığı son otuz yıldır bu vahşetin yarattığı yıkımları yaşıyor. Özal yıllarındaki kısa denemenin Kürt gerilla savaşı ile kesintiye uğramasından sonra, ülkemize neoliberalizm, ancak ikibinli yılların başında AK Parti iktidarının eliyle bütün hızıyla girebildi. Neoliberalizm uygulamaları açısından ülkemiz henüz genç sayılır. Fakat güçlü etkileri, yani yarattığı yıkım yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor.
Neoliberalizm, kapitalizmin kendi yarattığı ulus, bayrak, vatan gibi değerleri aşındırırken, dini de kendine uyumlu hale getiriyor. Neoliberalizmin tek bir “kutsalı” vardır: “kuralsız” , aç gözlü bir şekilde servet biriktirmek. Bütün yanıltıcı görüntülerine rağmen cemaatler bunun üstünde bir kutsallık yaratamaz. Tam tersine onun doymak bilmez açgözlülüğünü örtmek gibi bir rol oynuyorlar. Böyle olunca bütün büyüleri bozuluyor. Bir yıkım için henüz erken de olsa bu “büyü bozumunun” güçlü işaretleri ortaya çıkmaktadır.
Türkiye kapitalizmi 1980’ler sonrası yeni bir aşamaya girdi. Uluslar arası sermaye ile kaynaşması iyice derinleşti. Çelişki gibi görünse de, kapitalizmin yeniden vahşileşmesi anlamına gelen neoliberal uygulamalar ülkemizde siyasal islamın eliyle yapılıyor. Bugüne kadar kendi yolunu, eski “elite” yani ordu ve klasik finans kapitalin vesayetine karşı çıkarak açtı. Bu sürecin başlarında “mazlum” rolündeydi. Artık, “taraf olmayan bertaraf olur” diye meydan okuyor. Bu siyasal olarak “iyi” bir gelişme! Onun gerçek mazlumlardan ve yoksullardan kopma sürecine girdiği anlamına geliyor. Cemaatler neoliberalizmin vahşi servet biriktirme sürecine ne kadar hızlı ve pervasızca girerlerse, yoksulların gözünü boyayan kutsallıkları da o ölçüde çabuk bozulur.
Tablo böyle iken, referandum savaşları özellikle sol içinde eski klasik kavramlar çerçevesinde yürütülüyor. Semaye birikimin TÜSİAD’ın mı yoksa MÜSİAD’ın mı tekelinde yürüyeceğinin Türkiye kapitalizmi açısından bir önemi olabilir, ancak geniş çalışan yığınlar açısından hiç de önemli değildir. Önemli olan, neoliberalizmin ülkemizdeki tahribatı arttıkça, Sağ’ın da kutsallarında büyük aşınmalar yaşanmakta oluşudur. Daha doğrusu yaşanmakta olan aşınmaların siyasal sonuçları artık toprak üstüne güçlü bir şekilde çıkabilir. Yakın gelecek böyle dalgalara gebe görünüyor. Bu günlere en önemli hazırlık, eski klasik çemberden, moda deyimiyle “akıl tutulmasından” kurtulmakla olur. Yoksulluğun islam içinden de bir siyasal tepkisi çıkabilir. “Laiklik” ve “irtica” karşıtlığının gününü doldurduğu, yoksulların açığa çıkacak çok renkli öfkesini örgütlemekle karşı karşı geleceğimiz günlere giriyoruz. Aslında bu eski ikilemi iktidardaki siyasal islam da çok seviyor. Sol hareket egemenlerin kritik saflaşmalarından sürekli ve güçlü bir şekilde etkilenmiştir. Düzenin kutsallarındaki yozlaşmanın önemli bir birikim noktasına ilerlediği bu dönemde, Sol Hareket de eski “alın yazısı”ndan kopmayı başarmak zorundadır.