Son günlerde önemli gelişmeler yaşandı. İlki AKP içindeki çatlağın açığa vurmasıdır. AKP’nin iki ağır topu Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik doğrudan Erdoğan’ı hedef alan açıklamalar yaptılar. Bu derinlikteki bir çatlağı Davutoğlu’nun Erdoğan’a “sadakati” örtemez. Diğer önemli gelişme Erdoğan’ın ordu ile yakınlaşma arayışlarıdır. Ancak ordu ile AKP arasındaki mesafe “özür” ve “paralel yaptı ben masumum” açıklamaları ile kapanamaz. Belki de en önemli gelişme hem Erdoğan’ın hem de genelkurmayın Kürt sorunu ve PKK ile ilgili yaptığı açıklamalardır. Bu açıklamalarla adeta film başa sarılmıştır.
Bu önemli gelişmelerin odak noktasında elbette bir tek temel konu durmaktadır: Kürt Sorunu! Fakat konuya sadece böyle yaklaşmak rejim krizinin içeriğini tam kapsamadığı için belli ölçüde hatalı olur. Rejim krizinin temelinde esas olarak demokrasi sorunu durmaktadır. Ülke her geçen gün yol kavşağına yaklaşıyor. Askeri vesayetin yerini alacak sivil diktatörlük veya demokratikleşme doğrultusunda adımların atılması, kavşaktaki tabelalarda yazılanlar bunlardır.
Cumhuriyet’in klasik, Kemalizm ve derin devlet denklemine dayalı egemenlik sistemi eskimiş ve gelişmeleri kapsamayan, tersine onları dondurmaya çalışan bir deli gömleğine dönüşmüştü. Siyasal İslam bu deli gömleğini yırtarak egemenlik sisteminin yeniden tanımlanması için adımlar atmıştı; sistem içinde güneşin altındaki yerini istiyordu. Ancak olaylar öyle gelişti ki, AKP güneşin altındaki yerini almak yerine güneşi tamamıyla kapatarak egemenlik sisteminin yeniden inşasını sadece kendisiyle sınırlamaya kalkıştı.
Eski egemenlik sisteminin yırtılmasını sadece kendi marifeti sanmakla AKP en büyük hatayı yaptı. Oysa bu sistemi en çok yıpratan otuz yıldır süren Kürt Özgürlük Mücadelesi’ydi. Bir bakıma araziyi temizleyen PKK, adeta koşarak iktidara gelen AKP oldu. Hatta hemen her seçim öncesi “araziye yansıyan” “ateşkes” açıklamalarıyla çözümün anahtarını elinde tuttuğu yanılsamasını yaratan Erdoğan, politik olarak üst üste başarılar kazandı.
Ne oldu da bu “büyü” bozuldu? Oyalamalarla gidilecek yol kalmayınca, Kürt Özgürlük Hareketi son olarak araziye yansıyan, AKP’nin elini güçlendiren açıklamalar yapmayınca süreç tıkandı. Erdoğan Kürt Özgürlük Hareketi’nin kendisine açtığı tüm kredileri tüketti. Bu seçimde yeni bir kredi açılmayınca gerçek yüzünü açığa vurdu. Bu sadece bir seçim taktiği değildir. Kürt sorununda son yaşananlar, özellikle Kobani sonrası, öncekilerin tersine AKP’yi zayıflatan, buna karşılık Kürt Özgürlük Hareketini güçlendiren bir rol oynadı. Oysa çözüm sürecinde AKP’nin temel taktiği oyalamalarla Kürt Hareketini çözmekti. Şimdi tam tersi oluyor. AKP çözülüş sürecine girerken Kürt Özgürlük Hareketi güçleniyor. “Büyü” bu noktada bozuldu.
Erdoğan ve AKP, Kürt sorununda ne ölçüde ufuksuz olduğunu son gelişmelerle bir kez daha göstermiştir. Milliyetçiliğe, faşizme yol açarak; öte yandan orduyu kısmen öne çıkartarak Kürt sorununun çözülemeyeceği açık değil midir? Erdoğan ne yapmaya çalışıyor? Son operasyonlarla savaş kışkırtıcılığına kadar gelip, Kürt Özgürlük Hareketini köşeye sıkıştırmak gibi “köylü kurnazlıklarını” devreye soktu. Bunların tek bir açıklaması vardır: Hüseyin Çelik’in güzel deyimi ile “yangın çıkartarak kendi önemini kanıtlamak” gibi bir noktaya gelmiştir. “Çözüm, ama benim istediğim kadar!” dayatması artık sökmeyince geriye “yangın çıkartmak” kalmıştır.
Tıkanan eski egemenlik sisteminin yerine Erdoğan, Siyasal İslam’a bulanmış bir yenisini geçirmeye çalışınca ortaya rengi değişik başka bir deli gömleği çıkmıştır. Olaylar bu gömleğin içine sıkıştırılacak ve buna “Türk tipi başkanlık sistemi” denecektir. “Dere tepe düz gidip, ardımıza baktığımızda bir arpa boyu yol almadığımız” anlaşılınca yeni bir egemenlik sistemi kriziyle burun buruna olduğumuz ortaya çıkıyor.
7 Haziran’da sadece milletvekili seçimleri yapılmayacak, rejim krizinin nereye doğru yol alacağının da işaretleri ortaya çıkacaktır. Kriz esas olarak seçimlerle birlikte derinleşecektir. Yeni egemenlik ilişkilerinin nasıl ve hangi yollardan kurulacağını bugünden bilemeyiz. Seçimler bu yolda sadece bir adım olacaktır.
Nasıl ki, Kemalizm’le damgalı sistem eskiyince, Siyasal İslam güneşin altındaki yerini isteyerek yeni bir egemenlik sistemine gidişin kapısını açmıştır; bir şekle giremeden yozlaşan bu sistemin yerini bir yenisinin nasıl olacağının ilk adımları seçimlerle atılacaktır. Bu kez yeni sistemin içindeki yerini almak isteyecek olan Demokrasi güçleri olacaktır. Onların güneşin altındaki yerleri her geçen gün büyüyor.
Bu yolda çözümün anahtarını elinde tuttuğu iddiasıyla, tehditle sallayan AKP iktidarı, son karmaşada anahtarı elinden düşürmüştür. Erdoğan bağıra çağıra, yangın çıkararak anahtarı yeniden eline almaya çalışıyor.
Artık çok geç! 7 Haziran rejim krizini iyice derinleştirecektir. 8 Haziran’daki güçler dengesi sürecin yönüyle ilgili ilk önemli ipuçlarını verecektir.
[button link=”www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]