“Kitap okuyor mahkum Halil
Çevirirken dizinde duran kitabın yapraklarını
Çok rahat bir ustalıkla kullanıyor
Bileklerinden demirli parmaklarını
Kitap ve kelepçelerle
On üç senedir
Bu beşinci yolculuğudur
Gözlerinin altında çizgiler
Şakaklarında beyaz.
Halil belki ihtiyarladı biraz.
Fakat kitap, kelepçe ve yürek eskimedi.
Ve şimdi
Yürek her zamankinden umutlu” (NAZIM HİKMET)
1902-1971 yılları arasında devrim arayışı ile, direniş ile, mücadele ile geçen bir hayattı Kıvılcımlı’nınki. Arayışı ve mücadelesi hiç bitmedi, inancı ve kararlılığı da. En yalnız, en karanlık günlerde bilincin ve tarihsel haklılığın desteklediği muazzam bir irade ile direndi.
“Örneği pek görülmemiş bu yargılama (Donanma Davası) Marmara Denizi’nde hareket halinde denizaltı gemisinde sürdürülüyor. Yargılama sonuçlanıyor, ağır cezalar veriliyor. Dr. Hikmet, aleyhine delil olmadığını dile getirip, delillerin gösterilmesini istiyor. Verilen yanıtı anılarında şöyle ifade ediyor:
Savcı (Mareşal’in gönderdiği ikinci özel askeri savcı) Yarbay Şerif Budak, Almanya’da Spartaküs Hareketi’ni örnek getirdi. ‘Bir kıvılcım bazen koca bir dritnotu berhava eder, bir ülkeyi yangına verir’ gibi parlak edebiyat örnekleri yağdırdı. Sonra “saf”taki “a”yı “dört elif mikdarı” uzata uzata aynen şöyle dedi:
-Doktor Hikmet için delil arayacak kadar safdil değiliz.” ( Cenk Ağcabay, Dr. Hikmet Savaşçı Bir Hayat) Genç Cumhuriyet’in hukuk anlayışını, “komünistsen sana hukuk uygulanmaz” yaklaşımını bundan daha güzel ifade edebilecek bir örnek olabilir mi?
Kıvılcımlı, dönemin diğer komünistlerinden farklı olarak yoksul bir ailenin çocuğu idi. Balkanlardan kopan göç katarlarıyla Anadolu’ya ulaştı. Kuvvayı Milliyecilik’ten, “imamın arkasındaki tek kişilik cemaatten” Tıbbıye’de komünizme ulaştı. TKP’nin Akaretler Kongresi’nde 23 yaşında Merkez Komite üyesi ve gençlik örgütü başkanı oldu. Partinin ataletinden, üretimsizliğinden yaka silkti. Sovyetler Birliği ile yakınlaşma günlerinin bitmesi sonrasında parti büyükleri kaçacak delik ararken o daha da öne çıktı. 1926-1950 döneminde 20 yıldan fazla cezaevinde kaldı. Sadece bu tablo bile aslında bir Doktorcunun Kemalizme nasıl bakması gerektiği ile ilgili çok şey anlatmaz mı?
Kıvılcımlı daha 30 yaşına gelmeden, Moskova’daki KUTV Üniversitesine gitmeden YOL etüdü gibi Türkiye için muazzam bir Leninizm uyarlamasını yazmayı nasıl başardı? Bunu onun sosyalist düşünceye açlığından ve daha henüz Türkçe’de hiçbir kaynak yokken Marksizm-Leninizm’in kızıl profesörü olmayı başarmasından başka türlü açıklayamayız. Onun bu enerjisi, yetkinliği ve devlet karşısındaki direngenliği TKP içinde ona karşı muazzam bir öfke oluşmasını açıklar.
“Evinin her basılışında
Aynı rahatlıkla açtı kapıyı.
Ve müdüriyette her kalkışında sopanın altından
(yanaklarında parçalanmış gözlüğü ve tabanlarında ayıpladığı bir sızı)
Yüreğinde fakat
Hiçbir şey söylememiş
Hiç kimseyi ele vermemiş olmanın rahatlığı
Aynı rahatlık….
Ve galiba üçüncü girişinde İstanbul Cezaevi’ne
Aynı rahatlıkla yattı açlık grevine
arkadaşlarla beraber,
ve tayınları yastık yaptılar
ayaklarında pranga
ve ıslak çimentoya uzandılar yarı çıplak” (NAZIM HİKMET)
Geçtiğimiz günlerde Erbil’deki referandumla ilgili yaşanan tartışmalar Türkiye Solu’nda İhtiyat Kuvvet: Milliyet-i Şark’ın hala yeterince okunmadığını gösteriyor. “İlericilik”, “anti-emperyalistlik” soslarına bulanmış milliyetçilik ve devletçiliğin bu seviyede hortlaması Doktorcu enternasyonalizmin bu topraklar için ne kadar büyük bir olanak olduğunu gösteriyor. HDP içerisinde Doktorcu gelenekten akımların varlığının diğer sosyalist geleneklere göre çok daha fazla olması aslında Kıvılcımlı’nın neden “Doktor Hikmet, o uyurken bile devletin aleyhindedir” (Ateşten Köprü, Kerim Korcan, akt. Cenk Ağcabay) diye tanındığını çok açık bir biçimde ortaya koymuyor mu?
“Kıvılcımlı’nın kendisi sadece ona böyle dehşetli bir nefret duyan TKP merkezinde değil, onun şahsiyetine -ve çeyrek asra yakın hapis yatmış olmasına- hürmette kusur etmeyen sol çevrelerde dahi, “susuş kumkumalığına” maruz kalmaktan dert yanmıştır. Eleştiri-özeleştiriyi ‘komünist moralin’ asli değeri sayan birisi olarak, fikirlerinin tartışılmamasından mutsuzdu. Oysa sadece TKP muhitinden çıkmış en üretken ve özgün düşünür değil Türkiye’de sosyalist düşünce tarihinin özel bir simasıdır.” (Tanıl Bora, Cereyanlar, İletişim Yayınları, s. 646)
Kıvılcımlı, Lenin sonrasında Gramsci dışında pek de görülmemiş parti adamı/büyük teorisyen damarının Türkiye’deki yegane unsurudur. 2. Enternasyonal sosyalizminin eleştirisini “yerli” bir dilin içinden Marksizm’in tüm olanaklarını zorlayarak hayata geçirmeye çalışmıştır. Kimi Doktorcuların göstermeye çalıştığı gibi “izole bir Mesih” değil ama sosyalizmin sorunları üzerine düşünen, Ekim Devrimi’nin Avrupa’da yayılmamasını sorunsallaştıran, en az Gramsci kadar üstyapı sorununu teorinin merkezine alan, Türkiye’deki genel Marksist birikimin yetersizliği dolayısıyla da biraz da kaçınılmaz bir biçimde susuş kumkumasına maruz kalan bir komünisttir.
“Sadece boş zamanlarını değil, tüm zamanını inkılaba adayan Hikmet Kıvılcım Yoldaş’a ithafımdır” (Fatma Nudiye Yalçı, “Sosyete ve Teknik” adlı eserinin ithafı)
Genç yoldaşa bir soru ile bitirelim: Cenk Ağcabay’ın “Dr. Hikmet bir Savaşçı Hayat” ve Tanıl Bora’nın “Cereyanlar” kitabının Doktor Hikmet Kıvılcımlı bölümlerini (646-652) okundu mu acaba?
[button link=”https://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]