AB içindeki huzursuzluklar artıyor. Yunanistan, İspanya ve diğer Güney Avrupa ülkelerinin topluluktan ayrılma isteklerine geçen hafta bir yenisi daha eklendi: İngiltere de topluluk istediği koşulları kabul etmez ise ayrılacağı tehdidini yaptı. Ancak onun ayrılık isteği diğerlerinden farklılıklar taşır. İngiliz ayrılığı topluluğa sağ tepki olarak değerlendirilmelidir.
İngiltere eskinin “güneş batmaz” topluluğu şimdi ekonomik olarak AB üyeleri içinde geri düşmektedir. Son yıllarda topluluğa yaptığı ihracatlar azalmış ve pazarlarının bir kısmını Çin’e kaptırmıştı. İngiliz işverenlerinin bir kısmı artık AB’ye ihraç yerine Çin yatırımlarına göz dikmiştir. İngiltere en az yabancı yatırım alan topluluk üyesi konumundadır, ayrıca verimlik artışı düşmektedir. İhracat yerine yatırıma göz dikmiştir.
İngiliz bankaları da AB içinde uygulamaya konulacak yeni banka kurallarına karşıdırlar. Dünyanın sayılı finans merkezi olan Londra eski konumunu kaybetmek istememektedir. O nedenle AB içinden çıkmak ya da orta bir yol ile zaten var olan bağımsızlığını koruyup arttırmak çıkarına gelir. Başka bir değişle İngiliz finans-kapital çıkarları çatallaşmıştır. Kimisi geleceğini eski AB bağlarını korumakta görürken kimisi de yeni pazarlar arama derdindedir. Sermaye güçlerinin çıkarı da içeride kalmak ve çıkmak konusunda ayrışmıştır. Birlikte davranamıyorlar.
Yukarıda yazdıklarımızın hiçbiri yoksul çalışan halk kesimleri ile ilgili değildir. AB’de kalmanın var olan iş yerlerini kaybetmemek anlamına geldiği savunulurken kimileri de çıkmanın bunu sağlayacağını, yeni yatırımlar ile yeni olanaklar yaratılacağını ileri sürüyorlar. Doğrusu bilinmiyor.
Cameron’un AB ağır topları ile pazarlığı sonucunda İngiltere bir takım ayrıcalıklar koparmıştır. Örneğin artık topluluk içine gel, şu yeni kuralları da uygulamaya koy, bizimle daha kaynaş çağrılarından özgürleşmiştir. Her ülkenin kendi ülkesinde bu kararlara uyup uymama özgürlüğüne sahip olması tavizi verilmiştir.
Öte yandan göçmenler konusunda da bir takım tavizler aldı. Cameron sanayide verimliliği işçi emeği ile özellikle göçmen işçileri sömürerek sağlamak istiyor. O nedenle yeni göçmenlere 14 yıl gibi uzun bir süre işsizlik ödenekleri ve çocuk yardımları gibi bir takım sosyal güvenceler vermeyecektir. En çok yabancı işçi veren Doğu Avrupa ülkeleri de kendi vatandaşlarının hakkına sahip çıkarak bu maddenin AB içinden yani dolaşım hakkını kullanan işçilerin dışındakilere uygulanması mücadelesi verdiler. Yani “Orta Doğu savaşlarından kaçanlara uygulansın” dediler. Ama Cameron bunda dayattı ve başardı. Fakat hala hiçbir şey kesin değildir. Çünkü AB’nin İngiltere’ye verdiği tavizlerin 28 üye ülke tarafından oylanması gerekiyor. Oylanmadığı takdirde ne olacaktır? AB başkanı, verilen verilmiştir değiştirilemezi savunsa bile kuşkular daha gitmemiştir.
AB içinde kalmak mı kalmamak mı konusu finans-kapital kadar İngiliz solunu da bölüyor. İşçi Partisi yeni solcu lideri Corbyn başından beri Yunanistan örneğinde olduğu gibi topluluk içinde kalarak “sosyal bir topluluk” kurma mücadelesini yani AB içinde kalmayı savunuyor. Bir zamanlar İngiltere’den ayrılmak isteyen İskoç ve İrlanda solu da şimdi Corbyn’li İşçi Partisi gibi düşünüyorlar: “Topluluk içinde kalmalıyız” diyorlar. Sosyal bir topluluktan çıkmanın bir anlamı yoktur ve eğer zaten sağ parçalanıyorsa o zaman gelecek dönemde İşçi Partisi’nin güçlenmesi ve topluluk içinde bu sesin ağırlık kazanması olasıdır, diye bakıyorlar. Ama tabi AB’yi reforme edilmez bir kurum olarak görüp dışarıdan mücadeleyi öngören solcular da vardır. Ama Cameron’un Tory Partisi’nin bir kanadının da topluluktan çıkmayı savunması karşısında tezleri zayıflıyor.
İngiltere’nin AB içinden ayrılması ya da ayrılmaması diğer topluluktan ayrılmak isteyenlerden farklıdır. Başta Yunanistan olmak üzere bu halklar AB’nin kemer sıkma politikalarına karşı olarak topluluğun getirdiği ilkelerin canlarını çok acıttığını savunarak çıkmak istediler. AB’yi anti-demokratik buluyorlar. Ama İngiltere aksine finans-kapital çıkarlarını bahane ediyor. Bunu yaparken de halkta zaten var olan hoşnutsuzluğu kendi çıkarları arkasına alarak sömürüyor.
İngiliz solu da büyük bir tartışma içindedir. İşçi Partisi lideri solcu Corbyn toplulukta kalmayı aynı Yunanistan’da Syriza çizgisi gibi topluluğu tepeden değiştirip onu sosyal bir topluluk haline getirme mücadelesi vereceklerdir. Topluluk tepeden reforme edilecektir. Bu küreselleşmiş dünya da topluluk dışına çıkmak yamyamlar dünyasında yapayanlız daha zor durumda kalmak demektir. Troçkistler gibi bazı radikal sollar ise topluluk tepesinin reforme edilmesinin olanaksız olduğunu mutlaka dışarıya çıkmak gerektiğini savunurlar.
Sol içindeki tartışmalar sağdaki bu gelişmeler karşısında daha belirginleşiyor. Hatlar daha netleşiyor. Sol düşünürler kemer sıkmalara, ırkçılığa karşı ortak bir Avrupa direniş koalisyonu kurmanın uğraşı içindeler. Bu konuda eksiklikler var. Bu konuda daha derin tartışma ve güçleri birleştirme arayışları hızlanıyor.
[button link=”http://www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]