Mayıs sonunda İspanya’da belediye ve eyalet meclisleri seçimleri yapıldı. Artık Avrupa Birliği ülkelerinde görmeye başladığımız gibi geleneksel partiler oy kaybettiler. İktidar partisi PP 2011 yılında 11 milyon oy alırken şimdi 6 milyon alabildi. Halk Partisi PP ve İspanya Sosyalist Partisi PSOE 24 yıldır İspanya politikasında iktidar oluyorlardı. Biri gidiyor diğeri geliyordu. Bu seçimlerde tarih yazıldı, ilk kez bu durum değişti. İki partinin toplam oyu 2011 yılından %65’den şimdi %52’ye düştü. Gene birinci ve ikinci partiler ama neredeyse hiçbir yerelde tek başlarına iktidar olamayacaklar. Bu arada geleneksel Komünist Parti de 500 bin oy kaybetti.
Yılların bu ikili politik yapısını 2008-9 krizi ile başlayan kemer sıkma politikalarına karşı gelişen halk örgütlenmeleri yıktılar. Bilindiği gibi 2011 Mayıs ayında Barselona ve Madrid meydanlarını kendilerine Kararlılar diyen bir gurup işgal etmişti. Sonra mahalle meclisleri kurulmuştu. İşte bunlar ve çeşitli platformların aktivistleri seçimler sırasında yeni oluşumlar içine girdiler. Örneğin; Barselona’da evden çıkartmalara karşı sıkı mücadele veren örgütlenme seçimlere Barcelona Comu (Birlikte Barcelona) olarak girdi ve adayı eyalet seçimlerini kazanarak kentin ilk kadın valisi oldu. Seçimlerde böyle kemer sıkmalara, özelleştirmelere karşı direnen çeşitli sol guruplar, yeşiller, feministler, anti-kapitalistler, özelleştirme karşıtları hepsi çeşitli platformlar altında bir araya geldiler ve seçimleri kazandılar. Barcelona dışında Madrid’te sol yerel örgütlenme Ahora Madrid (şimdi Madrid) iktidar partisinden tek bir vekil eksik aldı ancak koalisyonla iktidar olması bekleniyor. Bunun gibi ülkede 4 kentte bu tür örgütlenmeler kazandılar. Bu örgütlerin arkasında Podemos desteği de vardı. Podemos kendi adına tüm yerellerde örgütlenemedi, var olanları destekledi.
Sonuçta yerel seçimlerde İspanya’da tarih yazıldı. Artık İspanya yeni bir yapılanma içine girmiştir.
İspanya seçimleri ilk olarak Avrupa’da finans krizi sonrası uygulanmaya başlayan kemer sıkma politikalarına karşı protestoların, öfkelerin yeni bir siyasi oluşum yarattığını ve AB’nin görünümünü değiştirmeye başladığını gösteriyor. Syriza ipi göğüsledi, arkasından İtalya, İrlanda geldiler. Şimdi de İspanya’da bu sahnenin ciddi şekilde değiştiğini görüyoruz. Halklar daha bilinçli bir şekilde klasik partilerden kopuşuyor. Eski politikacılara güvenlerini yitirdiler başlarından atıyorlar. Yapılan her seçimde sol biraz daha fazla oy ile iktidarlara doğru yürüyor.
İkinci sonuç ise karşımızda yeni bir sol vardır. Eski klasik komünist partiler güç kaybediyor ve ortaya çok renkli, giderek birbiri ile ittifak yapabilen bir sol örgütlenmeler çıkıyor. Bu örgütlenmeler içinde halklar yer alıyorlar. Mahalle bazında örgütlenmiş ya da herhangi bir protesto sonucu örgütlenmiş halklar var. Evden atılmalara karşı direnenler, kamu alanlarını geri isteyenler, kemer sıkmaya, kamu mallarının özelleştirilmesine karşı olanlar, parkları, hastanelerini geri isteyenler yönetime geliyorlar.
Üçüncü olarak, seçimleri kazananlar 21.yy sosyalizmi demiyorlar ama söylevlerinde onlardan örnekler alıyorlar. Örneğin; Barcelona başkanlığına seçilen Ada Colau seçim sonrası ben halkımı “boyun eğerek yöneteceğim” dedi. Bu Meksika’daki Zapatistaların ünlü söylevidir. ( Lead by obeying). Yani halk bana dilediğimi yapayım diye oy vermedi, onların istediklerini yapmam için beni görevlendirdi. Yani her yaptığım onların isteklerine boyun eğmek ve böylece yönetmektir,demek istedi.
Bu örgütlenmeler kent hareketi olarak, nasıl bir kent istedikleri konusunda ilkeler belirlerken Bolivya’nın lideri Morales’in Buen Vivir yani “iyi yaşam” ilkesinden esinlendiklerini gizlemiyorlar. Yani kapitalizmin tüketim toplumu anlayışı değil, doğaya saygılı, çevreci bir yaşam biçimi ve buna göre düzenlenmiş bir kent yaşamından söz ediyorlar. Ayrıca Marksist coğrafyacı düşünür David Harvey’den esinleniyorlar. Onun kentsel yapılanma ve vatandaşlık anlayışını hayata geçirmeye çalışacakları anlaşılıyor. Kentler sosyal yeniden üretim alanları olarak ele alınmalı ve ortak alanların rolü ve bakımı konusunda yeni politikalar düşünülmeli hayata geçirilmelidir, diyorlar.
Dördüncü olarak, Podemos dışındakilerin her ne kadar 21.yy sosyalizmi lafı etmeseler bile ortada ciddi bir katılımcı demokrasi hareketi var. Demokrasinin işleyişini radikal bir şekilde değiştirme girişimleri var. Sitelerinin adı bile Radikal Demokrasi: Ortak alanları yeniden ele geçirme projesidir. Halklar kendi öz yönetimlerini nasıl kuracaklarını araştırıyorlar. Bunun deneyleri yapılıyor. İspanya yerel seçimleri bu konuda çok ilginç denemeler yapıyor. Aslında adı verilmese bile 21.yy sosyalizmi kurmaya çalışan ülke liderlerinin kurmaya çalıştıkları halk demokrasilerini hayata geçirme uğraşı diyebiliriz.
Örneğin; Barcelona Comu etnik ilkelerini, kentte yapacağı şeyleri belirlemeyi online üzerinden 1000 üzerinde katılım ile gerçekleştirmiştir. Podemos’da parti programını, tüzüğünü böyle yazmıştı. Yani eskiden alışılan şekilde tepeden birilerinin yazıp sonra genel kurula sunulması biçiminde değil en baştan online olarak isteyenin katılıp istediklerini yazması ile ortaya bir taslak çıkarılıyor. Sonra bu taslaklar çeşitli gruplara ayrılıyor. Örneğin; sağlık, göçmen, kültür, turizm, çalışma koşulları, ekonomi, kentleşme, cins, yerel yönetim, eğitim, haberleşme vs gibi çeşitli çalışma gurupları, takımları kuruluyor. Bunlar kendi içlerinde raporlar hazırlıyorlar. Asgari kriterler, istekler belirleniyor ve sonra online olarak tartışılıp kabul ediliyor. Bu bize göre 21.yy sosyalizminde halk meclisleri ile yapılmaya çalışılan yapıdır.
Altından çok ezildikleri için yolsuzluk konusunda çok hassaslar. Nasıl önlenecektir? Başa geçenlerin maaşı ne kadar olmalıdır? Hesap verme, şeffaflık nasıl sağlanacaktır? Hepsini tartışıyorlar. Örneğin; yeni seçilen Barcelona Comu üyeleri meclis toplantı tutanaklarının online üzerinden isteyen vatandaşlar tarafından okunup incelenebilmesini istiyorlar. Belediye bütçesinin şeffaf olmasını istiyorlar. Daha da önemlisi bu bütçenin zenginlere peşkeş çekilmesini önlemek için her bütçenin bir kısmının harcanma yerinin halk oylamasına sunulmasını uygun görüyorlar. Yani doğrudan katılımcı demokrasiye ağırlık verme hedefini taşıyorlar. Bu anlamda da bu türden talepleri 21.yy sosyalizminin temelden kurulma çabaları olarak görülebilir düşüncesindeyiz.
İspanya yerel seçimleri sol örgütlerin örnek alabileceği zengin deneylerle doludur. Bazı yerel bölgelerde bu deneyler uygulamaya sokulurken diğer yanda kasım ayında yapılacak seçimlerde Podemos’un başarısı bu yerelin merkezi hükümete doğru taşınması olacaktır.
[button link=”www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]