Gerilla Mimarlar
Ayşe Tansever
28. Ağustos 2014
Kurulu düzenin kar mantığı ile uyguladığı yeni liberal politikalara karşı halk kesimlerinden gelen çeşitli muhalefet ve direnç biçimleri var. Halk hareketleri ellerinden alınan haklara kendilerince pratik çözümler üretmeye çalışıyorlar. İşgal eylemleri bunlardan bir tanesidir. Kıt olan kent ya da kır alanlarında konutları, fabrikaları yada kırlarda toprak alanlarını işgal etmek yeni liberal politikaların vahşetine karşı geliştirilen çözümlerden bir tanesidir. 2000’li yılların başlarından beri de fabrikalar işgal edilmeye başlandı. Çalışma koşullarını, ödenmeyen ücretleri protestodan fabrikayı işçilerin kendilerinin yönetme isteğine kadar çeşitli nedenlerle böyle işgaller geliştiriliyor.
Aslında bunlar yeni liberal politikalara karşı bir gerilla taktiği olarak düşünülebilir. Var olan olumsuzluklara karşı düşmana nihai olmasa bile zarar verecek halk yoksulluğu ve sömürüsüne karşı eylemlerdir. O açıdan da önemlidir.
İşgal eylemleri ile başlayan gerilla taktiği artık mimarlarını da oluşturmaya başlamıştır. Kurulu düzenin kentlerdeki çeşitli çıkarlarına bu tür mimarlar daha halktan yana çözümler üretmeye çalışıyorlar.
Varoşlar ya da Latin Amerika’daki adı ile favelalar yada bario’lar iş bulmak için kırlardan göçen yoksul halkların konut sorunlarına gene kendilerince getirdikleri çözümlerdi. Bunların günümüzde ekolojik vs. bir çok soruna yol açtığını bugün canlı yaşıyoruz. Depremler, seller, toprak kaymaları ya da görüntüsel ve çevre kirliliği gibi çeşitli sorunlar doğuruyor. Bu sorunlara gerilla tipi çözümler üretmek için kafa yoran bu işin uzmanı kişilerde gelişiyorlar. Yeni sorunlar kendilerine yeni çözümler üretmeye çalışıyorlar.
Aljazeera web sitesi dünyanın çeşitli ülkelerinden örneklerle bu konuda bir dokümanter yayınladı. İspanya, Brezilya, Nijerya, Pakistan, Vietnam, İsrail gibi ülkelerden gerilla mimarları tanıttı.
Bize Benzer
Bizim ülkemiz ekonomisine ivme kazandırmak ve zenginlerin ceplerini daha çok doldurmasına hizmet eden kentsel dönüşüm projesinin bir benzeri aslında İspanya’da yaşandı. Ekonomi iflas edip insanlar işsiz kaldı, banka kredi borçlarını ödeyemez hale geldiler. İnşaat sektörü de öyle beton yığınları halinde kaldı. Yakın gelecekte bizde buna benzer bir sorunla yüz yüze geleceğe benzeriz.
İspanya’da var olan bir önemli yasa da bireylerin mimarsız konut yapmalarını yasaklıyor. Herkesin de bir mimar tutması maddi açıdan olanaksız. İşte hem konutsuzluk hem de bireylerin konut yapmasına engel olan yasa öte yanda da binlerce boş konut başka tür bir eylem biçimi doğurdu. Seville kentinde mimar Santi Cirugeda’nın başlattığı eylem tüm ülkeye yayılıyor. Gerilla mimar “işgal et ve kendi evini yap” kampanyasının kahramanı olmuş.
Kolektif mimari denilen web siteleri kurulmuş. Buralardan insanlar ucuz hatta bedava inşaat malzemesi buluyorlar. Kimisi eski binalardan ya da yıkılan bina artıklarından. Sonra insanlar kolektif olarak bir araya geliyorlar, bu bitmemiş binaları derme çatma da olsa oturulur hale getiriyorlar. Ve yaşamaya başlıyorlar. Şimdilerde böyle bir çimento fabrikası kültür merkezi haline getirilmeye çalışılıyor. Belki estetik olarak eleştiriliyorlar ama var olan bir kamu ihtiyacına hizmet vermesi açısından önemlidir.
Pakistan
Bol bol doğal felaketin yaşandığı ülke olarak sık sık acil yardım almış bir ülkedir Pakistan. Aynı bizim ülkemizde olduğu gibi acil yardım diye prefabrik konutlar getirilip her hangi bir alana kuruluyorlar. Tabii eğer kurulabilirse. Astında ise büyük bir finans-kapital gurubunun cebini dolduruyor. Bu prefabrik konutlar ayrıca çevre, iklim koşullarına göre düşünülmedikleri için insanların oralarda uzun süreler yaşaması çok sorunlu oluyor. Hem içinde yaşaması zor, sevimsiz hem de gene doğal felaketlere dayanıklı olmuyorlar. Sel alıp götürüyor.
Oysa Pakistanlı mimar Yasmin Lari doğal felaket alanlarında çok daha az bir masrafla halkın kendi alışık olduğu yapı biçiminin gene halkın kendisi tarafından inşa edilebileceğini göstermek için uğraşan gerilla mimarlardan bir tanesidir. Pakistan devlet petrol şirketine dev çelik beton binalar yapmış olan Bayan Yazmin Lari yerel teknik ve bambu, kireç gibi malzemelerden çok daha dayanıklı, sevimli 36 bin konut inşa etmek doğrultusunda insanların kendilerinin yapabileceği basit projeler çizmiş. Hem de bu binalar doğal felaketlere dayanıklı olduklarını 2013 selinde kanıtlamışlar.
Doğa ile Kaynaşıklık
Kapitalizm insanların yüzyıllardır doğa ile iç içe yaşamaktan edindikleri bilgileri ve geliştirdiği teknikleri kendi çıkarına yaramadığında bir kenara atıyor. Örneğin eskiden ülkemizde taş evler vardı. Taşı bol olan ülkemizde taştan ev yapmak kadar doğal bir olay olamazdı. Vietnam gibi tropik ülkelerde ise ağaçlardan bambulardan geçilmiyor. İnsanlarda bu malzemelerle konut yapıyorlardı. Damlarını ağaç yaprakları ile örtüyorlardı. Bu tür binalar doğa ile iç içe olmak ve daha sağlıklı yaşamayı doğuruyordu. Şimdinin çelik, beton gibi mekânlarında klimalı ortamların insan sağlığına zararları biliniyor. Bunların çimento, çelik üreten, hazır mutfaklar, banyolar yapan firma sahiplerinin ceplerini doldurduğu tartışılamaz.
Yasmen insanlarla doğa ile birlikte olunca birçok şey öğrenmiş. Her şey somut olmamalı, akıcı yani doğadaki gibi olmalı; çevre ile onun desteği ve onunla birlikte kaynaşık bir şekilde gelişmeli yaşam biçimi ve yaşam mimarisi, diyor.
Birçok uluslar arası ödül sahibi Vietnamlı gerilla mimar Vo Trong Nghia’da aynı düşünceleri taşıyor. Bambudan inşaat yapma uzmanı olarak tanınıyor. Klimalı mekânlar yerine doğal havalandırmalı uygun binalar tasarlıyor. Çağdaş, tasarımı pahalı olmayan yerel malzemelerle geleneksel yetenekleri kullanarak inşaat yapmaya çalışıyor. Yeşil mimari insanların doğa ile harmoni içinde yaşamasına yardım eder. Bütün bunların klima, pahalı inşaat malzemesi satan firmalara darbe olduğu açıktır.
Nijeryalı mimar Kunle Adeyemi ise yüzen binalar ile sel ve konut sorunlarına çözüm getirmeye çalışıyor. Çin’den Hollanda’ya insanlar deniz mekânını sürekli konut olarak kullanmışlar. Kunle’de bu yüzyılların insanlık bilgisi ile yapımı kolay, maliyeti ucuz, dayanıklı yapılar tasarlıyor. Hatta böyle bir yüzen okul bile inşa etmiş.
İsrail’li mimar Weizman ise mimarinin nasıl İsrail tarafından kullanıldığını anlatıyor. İsrail’in, Filistinliler ile birlikte yaşayamayacağı ve sürekli İsrail polisi tarafından gözetlenmeye uygun türden çevreler ve köyler tasarladığına işaret ediyor. Her şeyin duvar, yol, teras ve kanalizasyon olduğu yerleşim mekânlarında yaşamanın korkunçluğunu görmüş. Wiezman buna direnç gösterme mimarisi geliştirmiş. Bu insanlık dışı binalarda insanların gözetimden saklanabileceği gizli mekânlar inşa ediyor. Ya da gizli kameralar yerleştirebileceği alanlar yaratıyor. Buradan çekilen görüntüler ile İsrail vahşeti dünyaya yayılıyor.
İnsanlar barınma sorunlarını çözmek için çeşitli ucuz çözümler getirmeye çalışıyorlar. Bunlardan bir tanesi de Bolivya’da yaratılmış. Gerilla mimarı diyebileceğimiz mimar İngrid ise çözümü boş pet şişelerinde bulmuş. Onların içini doldurup alt alta üst üste dizerek duvarlar örmüş ve çok güzel bir yaşam alanı yaratmış.
Başka bir örnek ise Roterdam’dan geliyor. Bu zengin Avrupa ülkesinde de konut sorunu var. İnsanlar buralarda da Nijerya örneğinde olduğu gibi deniz üstünde kanallar içinde barınmaya çalışıyorlar. Hollandalı mimarlar çözümü eski bina atıklarında bulmuşlar. İnşaat sektörü, çelik ve çimento üretimi, dünyada taşınması filanda hesaba katıldığında dünya hava kirliliğinin %4’ünü oluşturuyormuş. O nedenle bu gerilla mimarları yeni çözümler aramışlar. Binaların neredeyse tamamını doğaya tekrar kazandırılabilir malzemelerden yapıyorlar. Malzemeleri tekrar ve tekrar yeniden kullanıyorlar. Onlar da diğer örneklerde olduğu gibi yerel çözümler arıyorlar. Eski bina artıklarını kullanıyorlar. Eski binalardan “hasat planları” çıkarıyorlar. Eski reklam panolarından şemsiyelere kadar her şeyi kullanıyorlar. Kullanılmayan eski makineleri bile inşaat malzemesi olarak değerlendiriyorlar. Yeni binaların %60’ı genellikle bu tür eski artıklardan oluşuyormuş. Böylece hem ucuz hem de doğaya dost “yeni” konutlar üretilebiliyor.
Gerilla mimarisi kapitalizmin tüketim anlayışına karşı gelişen bir akım olarak düşünülebilir. Bunun altında hem kalıcı hem çevre koruyucu hem de en önemlisi ucuz herkesin maddi olarak altından kalkabileceği ama çok estetik olmayan çözümler getirmeye çalışılıyor. Bilindiği gibi artık yalnız insanlık değil doğa bile kapitalizmin tüketim anlayışına karşı çıkıyor. Buna alternatif çeşitli gerilla eylemleri, yaşam biçimleri dünyanın dört bir yanında var. Bunlar sosyalist anlayışların ufak filizleri olarak düşünülmelidir.