Yunanistan’da şu sıralar herkesin sorduğu soru bu. Gene mi den kasıt ta geçen yıl Çipras seçimleri kemer sıkma politikalarını uygulamama sözü ile kazanmıştı. Aylarca AB ile pazarlıklar yapıldı. AB uslu uslu dinledi. Tüm kemer sıkan ülke halkları Yunanistan’ından İspanya’sına umutlandı. Ama sonra ne oldu? Troika bir milim geri adım atmadı. Çipras hükümeti referandum sonrası kredi anlaşmasına imza atmak zorunda kaldı. Troika dinler gibi yapıp Çipras’ı oyalamış, umut vermiş, sonra bildiğini okumuştu. Şimdi yine Troika’nın böyle bir oyun mu oynadığı tartışılıyor. Yunanistan yine mi tongaya getirildi diye soruluyor.
Soru sorulma gerekçesi ise Haziran ayında yeni kredi dilimlerini almak için tekrar kemer sıkma politikaları yani vergilerin yükselmesi, sosyal harcamaların ve emekli maaşlarının kısılması, özelleştirilmelerin yapılma kararının parlamentodan geçmesi gerekiyordu. Troika’ya güncel bir ekonomik rapor hazırlanacaktı. Ama ülke her gün çok karışık halklar sokakta protestoda,her yer toz duman, grevler, bombalar ortalığı kaplamıştı. Yeni kredi dilimi birkaç milyar Euro geldikten sonra muhtemelen yeniden vergi yükseltilmesi ve kesintiler gelecekti. Artık halkın burasına gelmişti.
İşte tam bu sıralarda IMF bir rapor yayınladı. Borç Kaldırılabilirliği Raporuna göre Yunan ekonomisi beklenen gelişmeyi göstermiyordu. Ekonomi öngörüldüğü gibi gelecek yıl %3,5 büyüyemeyecekti. Geçen yıl bile % -1,5 küçülmüştü. Artık vergilerin arttırılması, sosyal hizmetlerin kısılması büyük risk sınırına dayanmıştı. Bu ekonomik duruma yeni yatırım gelmesi düşünülemez. Politik istikrar bozulacaktı. IMF bu gerekçeleri göstererek borçların yeniden yapılandırılmasını istedi. Şimdiye kadar yapılan hesaplar yanlıştır. Ekonominin tekrar düzlüğe çıkıp ödeyecek hale gelene kadar borç ödemeler durdurulmalıydı. Kreditörler bir muafiyet süresi tanımalıydı. Ayrıca borçlardan alınan faiz oranları düşürülmeliydi. Arkasından da IMF şöyle bir tehdit yapıyordu. Eğer böyle bir muafiyet süresi yapılmaz ve faiz oranı düşürülmez ise o zaman IMF kendisi Yunanistan ile yapılan andlaşmadan çekilecek, kredi vermeyecekti. Çünkü onun kendi yasalarına göre kredi verilecek ülkenin kredi verilebilirlik kriterlerine uyması gerekir. Yunanistan tahminleri buna uymuyordu. Sonuçta özellikle Almanya’nın buna evet demesi bekleniyordu. Merkel hep bu doğrultuda ters konuştu. IMF çekilirse de tüm yük Almanya’nın üstüne kalacaktı.
IMF ayrıca ilginç bir şey daha söylüyordu: Yunanistan’a 2008 sonrası kredi açanlar, ülkenin zor koşullarından yararlanmak isteyen gayri resmi finans kurumlarıdır. Bu tesbit bize 2000 yıllarındaki Arjantin’i hatırlatıyor. Düşük Arjantin devlet bonolarını ABD finans kurumları almışlar ve sonra da ödenmesi için uluslararası baskılar yapmışlardı. Arjantin Kirschner hükümeti de bu kredileri geri ödemeyeceğini açıkladı. Davalar açıldı ve sonra iktidara sağ hükümet gelince borçlar ödenmeye başladı. İşte şimdi IMF bu kişiler alacaklarından bir süre taviz versinler yoksa hiç ödenmeme durumu ile karşılaşabilirler uyarısı yapıyordu.
Roar dergisi kurucularından olan Jack Rasmus ise Troika’nın açtığı kredilerin nerelere harcandığını şöyle anlatıyor. “ 2010 yılında verilen kredilerin %64’ü sadece faizlere gitti. Geri kalan %17’si Yunan bankalarının kasalarına girdi. Yunan bankalarına giden paralar zenginlerin ülkeden kaçırdıkları dövizlerin yarattığı boşluk. Yani bu para da dışarı gitmiştir. %14 ise hedge fonları ve özel bankalara ödenmiştir. Ancak ancak %5’i Yunan ekonomisine yatırılmıştır.” (The IMF Exit the Troika? Roar Magazine) Demek ki Troika’nın verdiği kredilerin ekonomiyi düzeltmeye değil kendi finans guruplarının paracıklarının batmasını engellemeye kullanılıyor.
İlginç olan IMF’nin Borç Kaldırılabilirlik Raporunda söylediklerinin Çipras hükümeti ve ünlü ekonomi bakanı bir yıl önceden bunları söylemiş olmasıdır. Yani IMF yeni bir şey savunmuyor. Yunanlılar “bize sunduğunuz kemer sıkma politikaları işe yaramaz, bizi batırır” demişlerdi. Ve de aylarca bunu anlatmak için AB merkezlerinde mekik dokudular. Dillerinde tüy bitti. Eğer kemer sıkma koşullarını değiştirmez iseniz AB içinden çekiliriz demişlerdi.
Şimdi de IMF bu raporu ile Yunan hükümeti saflarına katılıyordu. Aslında bu gerçeklik sırf IMF değil aklı başında tüm ekonomistlerin yıllardır söylediği ama kabul ettiremediği bir tahmindir. Yunan hükümeti ve halkı bu IMF ve Merkel hükümeti arasındaki uzlaşmazlığa bel bağladılar. Merkel diretti, hayır böyle bir muhafiyet tanınmayacaktır.” dedi. Bütün gözler tarafların buluşacağı toplantıya çevrildi.
Toplantı 24 Mayıs günü yapıldı ve dağ fare doğurdu. İmzalanan metinde sadece ufak bir değişiklik yapıldı. 2018 yılına kadar böyle kalacak o zaman ekonomide bir düzelme olmaz ise konu yeniden tartışılacaktır dendi. IMF imza attı. Gene eski tas eski hamam oldu. IMF Merkel’in, finans çevrelerinin baskısına boyun eğdi. 2018 yılına daha 2 koca yıl var. O zamana kadar ne olacak belli değildir. Ayrıca bu ay ortasında İngiltere AB içinde kalıp kalmama referandumu yapacak. Çıkacak olursa arkasından İspanya gelecek. Sonra Portekiz, İtalya, Irlanda vs. O nedenle AB’nin kendi geleceği şüphe altında.
İşte şimdi soru şudur: Troika ve IMF arasındaki bu çatlak sadece bir oyun mu idi. Eğer IMF bu raporu yayınlamasa idi o zaman Çipras hükümeti kredi dilimi için parlamentodan yeni vergi, kesinti ve özelleştirmeleri geçirir miydi? Çipras’ı gene tongaya mı getirdiler? Eğer böyle ise artık kurtarma politikalarının adı değiştirilmelidir. Bunlar kurtarma değil yağmalama politikalarıdır. Bir takım sol yazarlara göre zaten artık kapitalizm yağmalama dönemine girmiştir. Borçlarının ödenemeyeceğini biliyorlar ama Yunanistan’ın suyundan elektiriğine, topraklarına, adalarına tüm değerlerine en koyacaklar. Onları satın alacaklar, yağmalayacaklar. Şimdi Yunanistan arkasından da diğer Güney AB ülkeleri gelecektir. Dünyanın maddi her bir değerine sahip olacaklar.
[button link=”http://www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]