“Çok Kutuplu Dünya”nın Kutupları
Mehmet YILMAZER
26 Kasın 2009
Bu konuda aslında Obama’nın seçilmesi bir başlangıç olarak alınabilir. ABD, bir “süper güç” olarak tek kutuplu dünyanın yaratılması için gücünü sonuna kadar denedikten sonra, yeni bir dönem başladı. Önce bu dönemin pratik gelişmelerini gözden geçirelim.
Önemli bir gelişme ABD’nin doğu Avrupa’ya füze kalkanı kurmaktan vazgeçmesidir. Rusya ile yapılan bu pazarlığın içinde elbette İran sorunu da vardır. Öte yandan, İsrail, olabildiği ölçüde saldırgan davranarak ve yeni yerleşim bölgeleri açarak, yakında üstüne gelecek dalgaya karşı mevzi tutmaya çalışıyor.
Obama’nın Uzak Asya gezisi de çok kutuplu dünyanın kimi ipuçlarını ortaya koydu. Karşısında Amerika’ya “daha mesafeli” bir Japonya buldu. Tartışmalı konular ertelendi. Japonya, Sovyetler çöktükten sonra Amerika’ya ilk mesafesini koymaya çalışmış, üslerin kapatılma dalgası yükselmiş, Amerikan güvenlik şemsiyesi altından çıkıp “normal bir ulus” olma dileklerini ortaya koymuştu. Irak savaşı, Çin’in yükselişi Japonya’nın bu hevesini kursağında bıraktı. Çok kutuplu dünyada bu isteğini yeniden dillendirmeye niyetleniyor. Tokyo, Amerikan üslerinin olmadığı bir Japonya istiyor.
Obama, Çin için “hem rakibimiz hem de dostumuz” demeyi tercih etti. Ayrıca ekonomideki dengesizlikler giderilemezse “gerilim” olabilir diyerek yarım ağızla tehdit etti. Çin’den hem para, hem parasının değerini serbest bırakmasını istedi. Böylece Çin’le artan ticaret açığını, para spekülasyonuyla kapatma niyetini bir kez daha tekrarlamış oldu. Çin ise, Amerika’ya kendi silahı ile karşılık verdi. Daha fazla “serbest ticaret” istedi. Uzak doğuda dev bir ekonomik merkez şekilleniyor ve ABD bunun ancak kıyısına tutunabilmiş durumda.
Öte yandan, ABD, eski arka bahçesini yeniden düzene sokmak için Kolombiya üzerinden hazırlıklara girişti, ancak bu girişimlerin geleceğiyle ilgili bugünden bir şey söylemek erken olur. Amerika saldırganlaşırsa kendi arka bahçesinde Irak gibi bir bataklığa saplanması hiç de uzak bir olasılık değildir.
AB yakasında ise hiçbir değişim yoktur. Yeni AB başkanı ve dış işleri sorumlusu, AB’nin yeni süreçte de silik kalmaya devam edeceğinin en açık kanıtı olmuştur. Burada Almanya-Fransa ekseni ile İngiltere’nin bilek güreşi devam edecektir.
Dünyada güçlerin dağınık tablosu, karmaşıklaşarak ve derinleşerek devam ediyor.
Çok kutuplu dünyanın pratik güç tablosundaki bulanık hava daha ne kadar devam edecektir? Bu bulanık tablonun biraz daha netleşmesinde Amerika’nın Irak’tan çekilmesi ve yaklaşan Afganistan yenilgisi önemli rol oynayacaktır. Bu, Washington’un çok önemli olan iki bölgede, Ortadoğu ve Güney Asya’daki durumunu daha net olarak ortaya çıkartacaktır.
Aynı derecede önemli olan bunalımdan nasıl çıkılacağıdır. Bir gerçeklik çok açıktır, Washington hala neoliberal politikalarda ve spekülasyonda ısrarlıdır. Zaten başka şansı da yoktur. Ancak bu durum ABD ve Çin’le temsil edilen: spekülasyon ve üretim “dengesizliğinin” daha da açılmasına neden olacaktır.
ABD sürekli kan ve güç kaybediyor, ancak yerini alacak bir güç yoktur, yakın zamanda da olması mümkün değildir. Öyle anlaşılıyor ki insanlığın yüz elli yıldır görmeye alışık olduğu tablo, bir gücün yerine bir başkasının geçmesi denklemi artık işlemeyecektir.
Bu öngörü iki temel nedene dayandırılabilir ve bu noktada çok kutuplu dünyanın pratik güç dağılımından çok, siyasal ve ideolojik tablosu gündeme gelir.
Kapitalizm bir sistem olarak, büyük bir yıpranma ve tıkanma içindedir. Onun yücelttiği değerler: içi boşalan demokrasi; yoksulluğun dalga dalga büyüdüğü, şirket yöneticilerinin yüz milyonlarca dolarlık çılgın maaşlar aldığı dünyada hala kutsal olan mülkiyet; doğanın ve insanın yıkımını hazırlayan sırf kâr için üretim; tapınma ölçüsüne varan tüketim, tüm bu değerler, insanlığın geleceği için artık eskisi ölçüsünde çekici değildir. Bu, siyasal ve ideolojik olarak eski güç merkezlerinin çekim gücünün zayıflaması anlamına gelir.
Diğer önemli neden, üçüncü dünyanın merkezlerden yavaş yavaş, ancak istikrarlı bir şekilde kopmasıdır. “Klasik sömürgecilik”, ardından “yeni sömürgecilik” ve son olarak neoliberal yağma ya da “küreselleşme”, merkezler ile üçüncü dünya arasındaki ilişkide köklü değişim sancılarını biriktirmiştir.
Bu temel nedenlerle, çok kutuplu dünya, çeşitli güç merkezleri tarafından dünyanın eski tarz paylaşımı olmayacaktır ya da olamayacaktır. Bu, paylaşım savaşlarının gündemden düşmesi anlamına gelmiyor. Paylaşımın eski sonuçları yaratamayacağı anlamına geliyor. Böyle her paylaşım girişimi artık, emperyalizmin tarihi ve bugünü ile dünya ölçüsünde hesaplaşma sonucunu yaratacaktır.
Bu aynı zamanda dünyanın kendisiyle büyük bir hesaplaşma süreci olacaktır. Kâr güdüsüyle burnunun ucundan ötesini görmeyen emperyalist güçlerden elbette bu hesaplaşmada bir kendini eleştiri beklemek, saflık olur. Fakat onlar istemese de, olaylar bu yönde akacaktır. Dünyanın hangi bölgesinde olursa olsun, sürüp giden sorunlar, “çözüm” için ele alındığında, bu sorunun tarihi derinlikleriyle hesaplaşmak kaçınılmaz bir olgudur. Bunun artık günümüz dünyasında çok açık ve sağlam bir temeli vardır. Aslında dünyamız bir yanıyla da “çok” değil “iki” kutupludur: Egemenliğini sürdürmek veya yeni egemenlik konumu kazanmak isteyen güçlerle; artık insanlığın taşıyamayacağı noktalara gelen dünya yoksullarından-ezilen halklarından oluşan iki kutup! Çok kutuplu dünyadaki her yeni paylaşım çabası, bu gerçekle yüzyüze gelecektir. Bu gerçeklik sürecin derinliklerinde birikim yapıyor. Fakat daha şimdiden, her fay hattı geriliminden püskürmek için yeterince birikmiştir.
Dünya ölçüsünde büyük bir hesaplaşma yakın tarihte “duvar” çöktüğünde yaşandı. Yargılayan Kapitalizmdi, yargılanan Sosyalizm! Bu çarpık hesaplaşma tamamlanmış gibi görünürken, kapitalizmin vahşi yüzü bir kez daha neoliberalizmle ortaya çıkınca ve üstelik bir büyük krizle taçlanınca, yeni bir hesaplaşma sürecine girmek kaçınılmaz oldu. Artık dünyada insanlığın geleceğini tehlikeye sokan kapitalizm yargılanan konumundadır. Salonda henüz yargılayan dünya yoksul halklarının sesi fazla çıkmasa da, bu onların yok olduğu ve yakın gelecekte mahkeme sonunu öfkeleriyle doldurmayacağı anlamına gelmiyor.
Dünyada büyük güçler tarafından yapılacak her paylaşım hamlesi, bu gerçekliği daha şiddetli bir şekilde ortaya sergileyecektir. Bu nedenle, çok kutuplu dünya sadece büyük güçlerin bilek güreşi yaptığı veya savaştığı bir dünya olmayacak, dünya yoksullarının da, çeşitli biçimlerde kendi kutuplarının oluşacağı bir dünya olacaktır. Büyük güçler bu kutupları ezmeye çalıştıkça, yoksulların kutbu büyüyecektir. Onların nükleer silahları yok ancak gerektiğinde kendilerini en etkili silah olarak kullanabiliyorlar. Yine onların, yitirilmek üzerine olan insan olmaktan gelen, büyük bir güçleri var.
Çok kutuplu dünyada, büyük güçler yoksul dünyanın sesi olacak kutuplarla birlikte yaşamak zorunda kalacaklar. Bu artık farklı bir dünya, büyük güçlerin, gitgelli manevralarla kuşatıldığı bir dünya olacaktır. Çok kutuplu dünyadan, yeni büyük bir emperyalist gücün egemen olacağı bir dünyaya gidiş imkânsız görünüyor. Dünya yoksulları ve ezilen halkları, 21. yüzyılda böyle yeni bir egemeni sırtlarında taşımayacaklardır.