Cehennem Gibi Bir Dünyayı Protesto
Ayşe TANSEVER
15 Ekim 2009
Bu yazıyı yazmasam içimde kalacaktı. Televizyon ekranlarından İstanbul’da yapılan IMF ve Dünya Bankası toplantısı sırasında 1. ve 2. IMF “sokak savaşları” yaşandı. Bunların şiddeti basında tartışıldı. Barışçıl bir protesto olmaması nedeniyle yerildi.
IMF ve Dünya Bankası gibi kapitalist kurumların örgütlediği toplantılar esnasında artık tüm dünyada böyle olaylar, savaşlar, protestolar yaşanıyor. G–7’ler G–8 ve G–20 toplantılarından Davos ekonomik zirvelerine, BM’nin yaptığı gıda toplantılarına kadar hepsinde bu tür protestoların yaşanması sıradanlaştı. Seattle ile başlayan süreç, Roma’dan, Prag, Davos, Atina, Paris, Londra son olarak ta Pittsburgh’a kadar her yerde yaşandı. Sadece kırıp dökme ile kalmıyor, onlarca tutuklamalar oluyor. Dahası, kanlar dökülüyor.
İstanbul da yaşananlar bu ülkeler zincirine katıldı.
Bu protestolar barışçıl olarak gerçekleştirilemez mi? Elbette gerçekleştirilebilir.
IMF ve DB yıllarca barışçıl olarak protesto edildi. Bir IMF heyeti nereye gitse orada “kemer sıkma politikalarının” başlayacağı, yine yeni hak gasplarının yaşanacağı korkusu ortalığı kaplar ve barışçıl protestolar yapılırdı. IMF yalnız ülkemizde değil, tüm dünyada protestolarla karşılanırdı.
IMF, küreselleşme ile birlikte bu kez yeni liberal politikaları dayatmaya başladı. Bu politikalar kemer sıkma politikalarından daha da beter ekonomik uygulamalar ile sonuçlandı. Bu kez IMF sadece yoksulları değil, Arjantin’le başlayarak ülke kasalarını da soyup iflas ettirdi. Son dönemde İzlanda, Macaristan ve Latvia iflas ettirilenler listesinin başında yer alıyor. Bu kez sadece gençler değil yaşlısı genci, kadını erkeği sokaklara döküldüler. Halklar sokaklara döküldüler. Bizim gibi resmi olarak iflas etmeyen ama yakında etmesi kaçınılmaz olanların ne yapacağı tartışılmaya başlandı.
Bir yanda halklar soyulurken zenginler, zenginliklerine milyarlar kattı. Dünya ekonomik dergilerinden olan Forbes daha geçtiğimiz günlerde dünyanın 400 zengininin elindeki servetin 1270 milyar dolar olduğunu hesapladı. Evet, milyar dolar, milyon değil. Tam tamına 1270 milyar dolar. Demek ki IMF ve DB’nin ekonomi politikaları sonucu bu 400 kişi ceplerine milyarları koymuşlar. Bu para ile alınamayacak şey yok diyor Forbes dergisi. Yanlız ABD’nin en zengini olan Microsoft sahibi Bill Gates bile maden zengini Güney Afrika Cumhuriyetini satın alabilir. 1270 milyar dolar ile yeryüzündeki 194 ülkenin çoğunu satın alabilirsiniz. Uçak, lüks araba, kocaman bir ada almaktan söz etmiyor, ülkeleri satın almaktan söz ediyoruz. Bu IMF ve DB’nin dayattığı politikaların sonucudur.
Bu politikaların yarattığı yoksullaştırma ise yine BM raporları ile açıklandı.
Başlıklarla verelim:
*Dünyamızda 1,2 milyar aç insan vardı. Sadece son gıda krizi ile bu açlara 100 milyon insan daha eklendi. 100 bin değil, 100 milyon aç insan. Artık kusura bakmayın rakamları anlamak, kavramak zor hale geldiği için vurgulamak gerekiyor. Kalkınmakta olan ülkelerde her dört çocuktan biri normal kilonun altında yani kötü ya da hiç beslenemiyor. Çocuklar kadar yaşlılar da aç. 60 yaşın üzerindeki yaşlıların geleceği ne olacak belli değil. Afrika’daki açlık şimdi merkezler dâhil tüm dünyayı sardı.
* Eskiden sosyalizm varken “tam istihdam” diye bir laf vardı. Yani işsizlik tüm kötülüklerin anası olarak kabul edilir ve her ülke politikacıları herkese iş yaratma sözleri ile başa geçerdi. Şimdi artık bunu ağzına alan yok. Her gün yeni bir işyeri kapanıyor. Büyük fabrikalardan kitlesel olarak binlerce işçi çıkartılıyor. Gelecekleri belli değil. Yeni bir iş bulma şansları çok az. Yarınlar karanlık. Bu ortamda zengin okullarında en modern eğitimi almamış gençlerin iş bulma şansı düşük. Dünyamızda milyonlarca genç iş arıyor ama işsiz. Merkez ülkelerinde eskiden gençlerin cep harçlığı için yaptığı işler, karın doyurmak için aranıp bulunamayan işler haline geldi. Yani çalışanın da yarın iş güvencesi yok. Bir işte çalışıp sonra oradan emekli olma hayali bitti. ABD’de 90 yaşına gelmiş, ilaçlarını alıp yaşayabilmek için temizlikçilik yapan yaşlılar var.
*Kalkınmakta olan ülkelerde nüfusun üçte biri kent çevresinde sağlıksız gecekondularda yaşıyor. Yani iş bulmak için kırlardan bunca insan kentlere göçetmiş, göçün acılarını yaşıyor. Ve bu işsizlik koşullarından etkileniyorlar. Aç dediğimiz, işsiz dediklerimizin çoğu bunlar arasında. Burada yaşayan 2,5 milyar insan sağlığa elverişsiz koşullarda yaşıyor. Su yok. Kanalizasyon yok. Sağlık bakımı yok. Hatta eğitim yok. Hatta burada barınaksız yaşayan insanlar var. Bunları anlatınca artık kadın ve erkek eşitliğinden söz etmek abes oluyor. Oysa IMF ve DB politikaları ile kızlar okula gönderilmeyenlerin ilk sıralarında. Doğum nedeniyle canından olan kadınların sayısı giderek artmış.
* Gecekondularda yaşamak, dünya iklim değişikliği sonucunda ortaya çıkan sel felaketlerinden hemen etkilenmek demek. Seller basıyor. Binlerce insan birden ölüveriyor. Var olan başını sokacak yer yok oluyor. İklim değişikliği çöl alanlarını genişletiyor. Kır insanı tarım yapamıyor, aç kalıyor.
* Öte yandan 1 milyar insan içecek suya sahip değil. Yani yaşamın bir numaralı vazgeçilmezi olan su yok. O çöllerden öğrendiğimiz susuz kalma korkusu içinde 1000 milyon insan hergün bir bardak su bulacağım diye boğuşuyor, korku yaşıyor, ölümle burun buruna. Kadınlar ailelerinin su ihtiyacını karşılamak için günlerinin büyük bir kısmını yürümekle geçiriyorlar.
BM, bu tür yoksullaşmaya karşı fonlar açmış. Geçtiğimiz yıllarda bunların ancak 28 milyonuna yardım edebilmiş. Şimdi “acil olarak 48 milyon aça yardım etmek gerekli” diyor. Bunun için 5 milyar dolara ihtiyaç duyduğunu açıklıyor. Ama bu fona para veren ülkeler giderek verdiklerini bile azaltıyorlar. Kendi banka kurtarmalarına harcıyorlar.
*Elbette bu kadar müthiş bir soygun zorla olabilir. Kan dökmekle, insanların boğazına sarılmakla, şiddetle yapılabilir. ABD, dünyanın en çok zor kullanan ülkesi. Afrika kıtasında binlerce insanın kanına mal olan savaşları bir yana bırakalım. Onlar artık dünya gündeminden düştü. Afganistan, Irak savaşlarında yüz binlerce insan öldü. Milyonlarca insan göç edip evinden, işinden, aile yakınlarından oldu. Şimdi savaş Pakistan’a tırmandı. Yarın oradan da Güney Asya ve Orta Asya ülkelerine sıçrayabilir. Kürdistan’da Sri Lanka’da, Filipinler’de ölenler cabası. Hindistan’da hala süren kast geleneği nedeniyle borçlarını ödeyemediği için intihar eden binlerce insan bir yana.
Bu savaşların baş sorumlusu bu düzenin zorudur. Yalnız ABD’nin ve sadece geçen yılki silah harcaması 600 milyar dolar. Bir önceki yıl bundan biraz daha az. Bu yıl da bundan daha çok olacaktır. O Forbes’in açıkladığı 400 insan. Evet, bu milyonsuz, milyarsız 400 insanın 1270 milyarlık serveti bu düzenin kuralları sonucunda birikti. IMF ve DB ekonomik programları sonucunda doğdu. ABD’nin ve merkez ülkelerin silahlarının zoru ile sağlandı.
Şimdi soralım kim saldırgan? Kim kırıp döküyor? Kim zararlı? Kim kime saldırıyor? Asıl şiddet kullanan kim?
Peki, İstanbul’da yapılan toplantının bununla ilgisi ne. Neden bizim bankalara ve onun bankomatlarına saldırıldı. Yukarıdaki halk manzaraları bizde de var. Bizde de açlar, işsizler çooook. Ayrıca bu son toplantıda gene IMF ve DB vardı. Bunların yürüttüğü politikaların yarattığı bu tablodan merkez ülkelerin bu işi daha fazla götüremeyeceği sonucu çıktı. O nedenle şimdi IMF dünyaya merkez ülke çıkarlarını dayatamaz hale geldi. O nedenle de yönetime biraz daha 3. Dünya ülkesi alalım bir “reform” yapalım dediler. Bunun sonucunda IMF yönetimine yeni ülke alacaklar. Büyük bir olasılıkla da Çin başı çekecek. Böylece sanki işler düzelecektir. Aslında toplantıda konuşulan 3. Dünya ülkelerine yönetimde pay vermek meselesi ancak %3,5 gibi bir kota sorunudur. Hayır, IMF politikaları İstanbul toplantısı sonucunda değişmeyecek, halkların çıkarını düşünen bir kurum haline dönmeyecektir. Bunu herkes biliyor. Sadece merkezlerin yaptığı saldırıya, bu bizim gibi ülkelerin burjuvaları da alet edilecektir. Soygunun kurallarında bir değişiklik olmayacaktır.
İstanbul’da yapılan toplantıda soygunun daha bir rafine hale getirilmesi, saldırganlar cephesinin genişletilmesi hedeflendi.
Bu durumda gençlerin gösterilerinin barışçıl olmamasında anlaşılmayacak bir şey yoktur. Yıllardır yapılan barışçıl gösteriler ne işe yaradı? IMF ve DB kuralları değişti mi? Yoksul insanlara yapılan saldırılar azaldı mı? Rakamlar böyle olmadığını gösteriyor. Öyleyse protestoların da barışçıl çizgilerden çıkması hatta önümüzdeki günlerde daha da şiddetli hale gelmesi kaçınılmazdır. Bu gençlerin vurdu kırdıları bin değil, milyon değil, milyarlarca insanın öfkesinin dile gelmesidir. Onların dökülen kanlarının intikamıdır. Aç karınlarının, hastalıklı oluşlarının bedelidir. Eğitimsiz, işsiz, yarınsız bırakılışlarına verilen yanıttır. Banka saldırıları, camların, otomatların kırılması onların bu dünyada gördükleri muameleye karşı azdır bile. Hatta sıradan halklar da onları desteklemeli, gençlere el vermelidirler.
Pittsburg’da G–20 protestoları sırasında insanlar şöyle bağırdılar. “Öfkeden çıldırdık!” “Cehennem gibi yanıyoruz!” Bizdeki gençler de öfkeleri ile içinde yaşadıkları cehennem gibi dünyayı protesto ettiler.
Haaa bunun başka bir yolu yok mudur? Bu cehennemi cennete çevirmenin yolu yok mudur?
Elbette vardır. Yaşananlar sıranın ona geldiğini gösteriyor.