Bolivya’da Tarihi Uzlaşma
Ayşe TANSEVER
2 Kasım 2008
21 Ekim tarihinde Bolivya’da hem ülke hem de Latin Amerika halkları açısından tarihi bir uzlaşma gerçekleşti. Anlaşma ABD destekli finans kapital güçlerinin ülkenin ikili iktidar deneyinde yenilgiyi kabul etmeleri anlamına geliyordu. O nedenle burjuva basınında bu anlaşma sessiz sedasız, doğru dürüst anlatılmadan kısaca verilip geçildi. Anlaşmanın neden tarihi olduğunu anlamak için Bolivya’da son yaşananlarla ilgili bir ön bilgi vermek gerekir.
2000’li yılların başından bu yana Bolivya’da yerli yoksul halklar yeni liberal politikaların sömürüsüne karşı mücadele veriyorlar. Su ve doğalgazın özelleştirilmesi sonucu fiyatların artmasına karşı halk birçok savaş verdi. Birkaç yıl içinde 2 devlet başkanı alaşağı edildi. Sonuncusu saraydan ancak helikopterle kaçabildi, ABD’ye sığındı. 2005’de yeni seçimler yapıldı.
2006 yılında Eva Morales ile ikili iktidarın burjuva dönemi kapanıp halk iktidarı dönemi başladı. Morales önüne iki temel hedef koydu. Birincisi yeni liberal uygulamaların önünü açan anayasayı değiştirmek, ikincisi ise ekonomiyi halktan yana çevirmek için devletin ekonomi üstündeki denetim gücünü arttırmak, millileştirmeler yapmak yeni devletçi bir ekonomik yapı kurmaktır. Ancak bunları gerçekleştirildikten sonra 21.yy sosyalizmine doğru adımlar atılabilecektir.
Her iki hedef de ülke zenginliklerini yüzyıllardır ceplerine indirmeye alışmış 15 aileden oluşan finans kapital güçleri tarafından çeşitli şekillerde engellendi. Toprak ağaları ve güçlü medya dışarıdan ABD desteği ile müthiş bir karşı mücadeleye girdiler.
Birinci hedef olan yeni anayasa çıkarılması tam iki yıldır çeşitli şekillerde engellendi. Yüzyıllardır edindikleri burjuva kurnazlıklarıyla bin bir dümen çevirdiler. Morales de bu engellemelere yerli halkların demokratik, barışçıl ve insanca yöntemleriyle karşılık verdi. Ayrılıkçılar uzun süre yeni anayasa hazırlama komisyonu kurdurtmadılar. Sonra mecliste sosyal demokratlarla birlikte çoğunluk olmalarına güvenerek her bir anayasa maddesinin 2/3 çoğunlukla kabulünü istediler. Her bir maddede gereksiz uzun tartışmalarla bezginlik yarattılar. Bütün bunlar aşılınca da genel oylamayı engellemek için meclisi basmak, üyeleri kaçırmak gibi hileler yaptılar, zor kullandılar hatta bazı milletvekillerini tehdit ettiler, öldürdüler. En sonunda taslağın gizli bir yerde ama gene 2/3 ile kabul edilip halk oylamasına sunulması kararı çıktı. Ayrılıkçılar bunu kabul etmeyip, ayaklanma gerekçesi yaptı.
Hazırlanan anayasanın yerli halklara özerklik vermesine karşı olmanın altında esasında Morales iktidarının ülke doğal zenginliklerini millileştirmesi ya da devletin bunlardan aldığı karı arttırması yatıyordu. Bir de büyük topraklara el konulacak olması asıl korkulu düşleri arasındaydı. Morales millileştirmeler dışında devletin ekonomideki payını da arttırdı. Ülke kaynaklarının içeride işlenmesi için sanayileşme başlatıldı. Bütün bunlar ithalatla geçinen kesimleri de öfkelendirdi. Ülke zenginliklerinin çoğunun bulunduğu doğu eyaletleri Bolivya’dan ayrılıp bağımsızlık ilan etme kararı aldılar.
Bu süreç içinde muhalefet hızlı bir şekilde örgütlendi. ABD ile planlar yapıldı. Üniversite gençlerinin içinden faşist bir gençlik örgütü kuruldu. Kolombiya’da askeri eğitime yollandılar, silahlandırıldılar. Paramiliter güçler kuruldu. Gerici eyaletler aralarındaki bağı arttırdılar ve halkı para ile yanlarında örgütlemeye başladılar.
Morales’in anayasa taslağını meclisten geçirip referanduma gidileceğini açıklamasından sonra ayrılıkçı güçler bu anayasanın kabulü durumunda ayrılıp kendi bayraklarını çizeceklerini, kolluk kuvvetlerini kuracaklarını, dış ilişkilerini kendileri düzenleyeceklerini açıkladılar. Yeni anayasa altına girmeyeceklerdi. Bahane olarak da Morales’in artık halk desteğini kaybettiğini savundular. Onu bir güvenlik referandumuna davet ettiler. Ülke parçalanmanın eşiğine geldi.
Morales gene demokratlığını gösterip bu süre içinde halk desteğini kaybedip etmediğinin sorulmasını kabul etti. Ama seçimle başa geçen ayrılıkçı eyalet valileri de aynı referandumda oylanacaklardı. Koltuğa otururken aldığı oyların aynısını ve üstünü almayan istifa edecekti. Morales taraftarları liderlerinin böyle bir risk almasına öfkelendiler. Onu ayrılıkçılara karşı yumuşak davranmakla suçladılar ve zor kullanmasını istediler. Morales ayrılıkçıların terör estirdiği dönemlerde bir iç savaş çıkmasından, provokasyona gelinmesinden korktuğu için taraftarlarını hep bastırmaya çalıştı ve bununla da suçlandı.
Ayrılıkçılar önce kendilerinin referanduma dahil edilmesine direndiler ama karar sosyal demokratların desteği ile meclisten geçince bu kez referandum sonuçlarını tanımayacaklarını ilan ettiler. Pislikler, çeşitli taklalar atıldı, argo deyim ile çamura yattılar.
10 Ağustos 2008 tarihinde referandum yapıldı. Beklendiği gibi Morales oylarını arttırarak %67,7 oy aldı. Hatta ayrıkçı eyaletlerde bile oyları %40’ların üstüne çıktı. Ayrılıkçı valilerden bir tanesi barajı geçemedi. Morales referandum sonucunu, anayasa taslağının halkoyuna sunulması için bir onay olarak değerlendirdi.
Ayrılıkçılar Morales’i iktidardan alamadıklarını görünce bu kez ikinci bir taktik planlarına geçtiler. Şiddet kullanılacak, terör estirilecek, ülke yönetilemez hale getirilecekti. Üniversite içinde örgütledikleri faşist öğrencileri ellerinde silahlarla sokaklara saldılar, terör estirmeye başladılar. Havaalanlarını işgal ettiler. Hatta Morales’in yurtdışından ülkeye girmesini engellediler. Devlet dairelerini işgal ettiler. Kırıp döktüler. Yolları kapadılar. Komşu ülkelerin desteğini kazanmak için Brezilya ve diğer ülkelere gaz veren vanaları kapattılar. Moralesçi güçleri tehdit ettiler, gözdağı verdiler, öldürdüler. Morales yandaşı güçlerin gösterilerinde katliamlar yaptılar.
Bunlar yetmedi. Bu kez ABD desteği ile Morales’e bir suikast girişiminde bulundular. Aynı Chaves’e yaptıkları gibi onu da iktidardan zorla almak istediler. Bu doğrultuda ABD Büyükelçisi Goldberg muhalefet güçlerini topladı. Planlar yapıldı. Uyuşturucu ile mücadele için ülkede bulunan USAID (ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı) yöneticisi eli ile paralar dağıtıldı. Ülkede ayrılıkçıların eylemleri doruk noktasına çıktı. Bunun üzerine Morales elçiyi ülkeden kovdu.
Bu süreçte Morales yandaşları bu ayrılıkçılara hadlerini bildirmek için sabırsızlandılar, öfkelendiler. Ama Morales onları hep geri tuttu. Temkinli bir politika uyguladı, gereksiz gösteriler yapmaktan alıkoydu.
Referandum ona dış destek yolunu açtı. Chaves en büyük destekçi oldu. ABD’nin Bolivya ayrılıkçılarının arkasında olduğunu dünyaya anlatmaya çalıştı. Bir baraj oluşturma mücadelesi verdi. Eğer Bolivya’yı bölerlerse Latin Amerika’da onlarca Vietnam ile karşı karşıya kalacakları tehditlerini yaptı. Aslında bunlar boş tehdit değildi. Kolombiya, Ekvator, Brezilya, Peru ve Şili’de yüzyıllardır baskı altında tutulmuş yerli halk güçleri Morales ve politikalarına hayrandır. Ona bir şey olursa sokaklara dökülüp kendi iktidar güçleriyle savaşmaya hazırlanıyorlar.
Bölge ülke iktidarları bu nedenle Bolivya’da çıkacak bir iç savaşın kendi ülkelerine de sıçramasından korkmaya başladılar. UNASUR toplandı. Hatta içlerinde ABD uşağı gerici Kolombiya bile vardı. Oy birliği ile Morales’i destekleme kararı aldılar, ayrılıkçı valileri tanımayacaklarını açıkladılar, uzlaşmak için masaya oturmaya çağırdılar. Bir yanıyla bu karar bölgede ABD politikalarına karşı Latin Amerika’nın bir arada olduğunu ortaya koydu. ABD bölge politikası yenildi.
Böylece Bolivya’da tarihi süreç denilen döneme girildi. Ayrılıkçılar ile Morales güçleri masaya oturdular. Eylül sonu ve Ekim başlarında uzun toplantılar, pazarlıklar dönemi başladı.
Karşılıklı Tavizler
Şimdiye kadarki anlatımlardan da anlaşılacağı gibi Morales ikili iktidarı hep uzlaşmadan yana olmuştur. Renkleri, ataları ne olursa olsun ayrılıkçılar da Bolivyalıdır. O nedenle Morales iktidarı her zaman masaya oturmaya eğilim gösterdi. UNASUR’dan çıkan bu karar hiç de Morales’in istemediği değil aksine kabul ettiremediği bir karardır.
En önemli taviz anayasa taslağının bazı maddelerinin değiştirilmesinin kabulüdür. Ayrılıkçı eyaletlerin petrol ve doğalgazdan alacakları pay oranı başka bir şekilde tespit edilecektir. Belirli bir özerklik tanınacaktır.
İkinci olarak Morales 2009 tarihindeki seçimlerden sonra bir kez daha başkanlığa aday olmayacaktır. Yani süresi 2 ile sınırlanmıştır. Morales bu kararın ülkenin içinde bulunduğu değişim sürecini etkilemeyeceğini çünkü bu doğrultuda yürüyecek erkek ve kadın adayların mantar gibi fışkırdığını söylüyor.
Üçüncü taviz toprak ağalarına verildi. 25 Ocak 2009’da anayasa oylamasına ile birlikte halka bir soru daha yöneltilecek. Toprak mülkiyet büyüklüğü 5000 hektar mı yoksa 10.000 hektar mı olsun? Tapusu olmayan ve kullanılmayan büyük topraklar zaten topraksız köylüye dağıtılacak ama onun dışındaki mülkiyet büyüklüğüne halkın kendisi karar verecek.
Morales bu süreçte çok şey kazandı. En başta ülke bir iç savaşın eşiğinden döndü. ABD’nin bile müdahale etmesi gündemdeydi. Kan dökülecek, ülke tahrip olacak, bölge karışabilecekti. Böyle bir tehlike şimdilik de olsa atlatıldı.
İkinci olarak Morales’in tabanı arttı. Referandum bunu belgeledi. Morales politikalarına halkın desteği artıyordu. Ayrılıkçıların estirdiği terörden, söyledikleri yalanlardan, ülkenin parçalanmasından orta sınıflar zarar gördüler, korktular. Morales’in barışçılığı sempati topladı.
Taraflar yeni anayasa üstünde uzlaşınca metin görüşülmek üzere meclise gitti. Sonra da oylanacaktı. İşte bu süreç içinde Moralesçi halk güçlerinin desteğini göstermesi gerekiyordu. Artık halk sokaklara dökülmeliydi. Oylamanın yapılmasına denk gelecek şekilde yerli halklar geleneklerine uygun olarak uzun bir yürüyüş örgütlediler. 200 km yürünüp oylama sırasında başkent La Paz’da olunacak, meclis üyelerine taslağı kabul etmeleri için barışçıl baskı yapılacaktı. Ayrıca halklar bu şekilde politikleşiyor, öğreniyor.
200 km yüründü. Bolivya tarihinin en kalabalık yürüyüşü oldu. Son etabına Morales de katıldı. Yürüyüşe 100 000 kişi katıldı. Yürüyüş kolu meclis önüne geldiğinde kuyruk daha 15 km devam ediyordu. Yürüyüş Morales’e kimlerin destek verdiğini ortaya çıkardı. Yerli halkların dışında 1 Mayıs 2008’den beri saflara katılan işçiler vardı. Daha inançlı yürüyorlardı. Ayrıca sağlık işçileri, öğretmenler, mahalle komiteleri, çeşitli meslek gurubundan insanlar da yürüdü. Orta sınıflar da artık Morales saflarına geçti.
Ayrıca bir noktayı daha belirtmek önemlidir. Yaşananlar ekonomik olarak ülkeyi çok etkiledi. Orta sınıflar bu çalkantıdan ekonomik olarak zarar gördü. Son olarak içine girilen dünya ekonomik krizi yeni liberal politikaların maskesini daha da düşürdü. Kriz ve öncesinde bilindiği gibi petrol, doğalgaz kadar gümüş, teneke, demir gibi Bolivya’nın dünya piyasalarına sattığı madenlerin fiyatları da en az üçte bir oranında değer kaybetti. Potasi eyaletinde madenlerin %80’i kapandı. Burada çalışan 25 bin işçinin yarısı işten atıldı. Çalışmaya devam edenlerin ücretleri 20 dolardan 7 dolara düşürüldü. Madenler genel olarak birer kooperatif olarak örgütlüdür. Şimdi devlet desteğine ihtiyaç duyuluyor. Halk bu bahar aylarında dağlara çıkıp patates ekmeyi planlıyor. Zorlu geçecek günler için hiç olmazsa aç kalmaktan kendilerini kurtarmayı planlıyorlar. Morales madenlere sübvansiyon yapma kararı aldı. Bağımsız çalışan 80 bin maden işçisinin ise dinamit gibi patlamaya hazır olduğu söyleniyor. Küresel mali kriz, daha geniş kitleleri Morales’in yeni liberal politikalara karşı olmasının ne kadar doğru bir öngörü olduğuna inandırmış oldu. Morales saflarını genişletti.
Sonuç
Morales ikili iktidarında, halk bir dönemeci daha güçlenerek döndü. Bölünmeden, yeni liberal politikalardan çıkmanın sağlam bir temeli atıldı. ABD ve destek güçlerinin saldırısı atlatıldı. 25 Ocak’ta yeni anayasa büyük bir olasılıkla kabul edilecek. Ama ayrılıkçı güçler o güne kadar bin bir takla atıp, bunu geçirmemenin yollarını arayabilirler. ABD yeni baskılar yapabilir. Son olarak, Bolivya ile imzalanmış olan imtiyazlı ticaret anlaşmasını askıya alması böyle bir saldırıya gireceğinin işaretlerinden sayılabilir. Ama olaylar daha sakin yaşanır ve anayasa kabul edilirse Bolivya halk iktidarı yeni bir sürece girecektir. Morales ilk iktidar döneminde çok zorlu da olsa verdiği sözlerin bir kısmını yerine getirmiş olacaktır. Ayrıca bunları yaparkenki sakinliği, demokratik tavrı, kan akmasını önlemeye gösterdiği özen, alçak gönüllülüğü, uzlaşmacı tavrı, gösterişten uzaklığı, sadeliği ve sabrı 21.yy devlet adamlığı özelliklerine de iyi bir örnektir.
Bolivya’da yaşanan olaylar ikili iktidar sürecinin ne kadar çetin bir süreç olduğunu ve yüzyıllardır iktidar olmuş burjuvazinin koltuğunu ve ekonomik imtiyazlarını bırakma sırasında ne tür pislikler yapabileceğini, ne kadar adi oyunlar oynayabileceğini gözler önüne sermektedir. 21.yy sosyalizmi eğer 20 yy sosyalizmi gibi iktidarı kanlı devrimlerle devirerek kurulmayacaksa, o zaman burjuva iktidar güçlerinin temizlenmesi her ülkede buna benzer olaylar yaşanarak olacaktır.