AKP’nin “Ustalık Dönemi”
Mehmet YILMAZER
12 Ocak 2012
AKP’nin “ustalık dönemi”nin nasıl bir şey olacağı bütün yönleriyle ortaya çıkıyor. Üçüncü kez seçim kazanan AKP, bu iktidar dönemine “ustalık dönemi” demişti. Nasıl olacağının ilk işaretlerini daha seçim propagandaları sırasında vermişti. Fakat Uludere katliamı ile tablo çok hızlı bir şekilde netleşti. Öyle anlaşılıyor ki, AKP “ustalık dönemini” bu toprakların çok alışık olduğu ve iyi bildiği bir devlet partisi olarak yaşayacaktır. İktidarının ilk yıllarında politik duruşuyla hem iktidar, hem muhalefet görüntüsü veren AKP, bu haliyle bayağı puan topluyordu. Bu ikili görüntü artık kaybolmuş, AKP tanıdık bir devlet partisine dönüşmüştür. Ahmet Altan’ın deyimiyle “devlet zehrini içmiştir.”
Operasyonlarla “teröristler etkisiz hale getirilirken”, ordu ve özel birlikler uyumlu davranırken, hatta asker “yaşamını riske sokup operasyonlar sırasında insani” davranırken, yani tam da işler yolunda giderken bu “operasyon kazası” AKP ve cemaat üstünde tam bir şok etkisi yaratmıştır. Hatta cemaatin basındaki sözcüleri açık açık “bize bu komployu kim yaptı?” sorusunu sordular. Ordu, Ergenekon’dan temizlenmişken nasıl böyle bir “kaza” yaşanabilirdi? AKP ve cemaat, orduya çeki düzen verdikten sonra, PKK’nin silah zoruyla tasfiye edileceği konusunda o kadar iddialı ve umutluydular ki, Uludere katliamı ancak “komplo” olabilirdi. Sonuç olarak, katliam sonrası AKP’nin tavrı, cumhuriyet boyunca doksan yıldır bu tür olaylarda devlet partilerinin tavrının tıpatıp bir tekrarı oldu.
AKP iktidarı için “ustalık dönemi”nin en temel stratejisi Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiye edilmesidir. Bunun yanında diğer hedefler dekor olarak rol oynayacaktır. Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un tutuklanması gibi olaylar, hatta artık yeni anayasa çalışmaları bu tablo içinde önemini yitirmektedir. Erdoğan her konuşmasında BDP’ye çılgınca saldırıyor. Her gün yeni operasyonlar yapılıyor. Fakat bütün bunlar aynı zamanda AKP açısından bir aczin ve telaşın işaretidir.
Neden Kürt Hareketinin tasfiyesi ve iradesinin parçalanması AKP iktidarı açısından “ustalık dönemi”nin esas hedefi haline gelmiştir? Bu yönde iktidar üzerinde en büyük ve tehlikeli baskı bölgeden gelmektedir. Amerika’nın “Arap baharı” ile ivme kazanan bölge politikalarında gerilimin ağırlık noktası Irak, Suriye ve İran’a kaymaktadır. Bu üç ülke aynı zamanda bölgede ABD politikalarının uygulayıcı konuma gelen Ankara’nın karşısındadır. ABD’nin Irak’tan çekilmesi ve stratejik olarak güçlerini Pasifik bölgesine kaydırma hazırlıklar-ki bu tercih epeydir biliniyordu-bölgede Türkiye’nin yüz yüze kalacağı gerilimleri hızla arttıracaktır.
Risklerin arttığı bir süreçte Ankara’nın yumuşak karnı elbette Kürt Sorunudur. Kürt sorunu Ankara açısından her zamankinden daha karmaşık ve riskli hale gelmiştir. Başbakanın en bayağı üslupla her gün BDP’ye yüklenmesinin altında bu büyük gerçek yatıyor. Bu konuda Washington’dan açıkça alınmış hiçbir söz henüz yoktur. “Operasyon kazalarına” yol açan insansız hava araçları Ankara’nın aldığı tek ödündür. Bölge barut fıçısı gibi! Türkiye bu ateşin içine ısrarla itiliyor. Elbette bu sürece sadece itilerek girmedi, aynı zamanda kendisinin de bölge hayalleri var. Bu hayallerin önündeki en önemli engel Kürt sorunudur.
AKP’yi, Kürt Hareketinin tasfiyesini ilk öncelik olarak ele almaya zorlayan elbette sadece bölgeden gelen sorunlar değildir. İç politika gerçekleri de önemli bir rol oynamaktadır. AKP iç politikada bir yol kavşağındadır. Daha doğrusu kendi mantığı açısından bir duvara gelip dayanmıştır. Siyasal islamın büyüsü çoktan beri tükendi. En büyük meydan savaşlarını ordu ve adliyeye karşı verdiler. Şimdilik bu savaşlardan belli bir başarı ile çıktılar. Ancak pek çok insanın umduğu gibi bu savaşlardan “demokrasi” çıkmadı. Tam tersine Türkiye her geçen gün “açık bir cezaevine” dönüşüyor. Bu anlamda AKP iktidarının ordu vesayeti karşısında “mağdur” olduğu dönem kapanmıştır. Bu dönemin kapanmasıyla birlikte AKP, kendi “demokrasi” ufkunun da sonuna gelip dayanmıştır. Ne Ergenekon davaları, ne 12 Eylül’ün sözde yargılanması, hiçbirisinin siyasal sistemin demokratlaşmasıyla bir ilgisi yoktur. AKP kendine demokrattır. Artık süreç kendi keyfi iktidarının sağlamlaştırılması yönünde gelişiyor.
Politik süreç bu noktadan itibaren bir kırılma noktasına doğru ilerliyor. AKP’nin “ileri demokrasi” adı altında yürüttüğü demagoji ve aldatmacayı onun yüzüne en güçlü şekilde vurabilecek güç, Kürt Özgürlük Hareketidir. Olaylar kırılma noktasına yaklaştıkça bu güç Kürt Hareketinde de öteye büyüyecektir. Bu gerçeklikten dolayı AKP, kendi siyasal ve ekonomik tıkanışını Kürt Hareketinin zorla tasfiyesi ile örtmek istiyor. Tersi de doğrudur. Kürt Hareketini, onun temsil ettiği demokrasi ve özgürlük iradesini tasfiye edemezse, kendisi sürüklendiği yol kavşağında bir irade dağılmasıyla yüz yüze gelecektir.
Öyle görünüyor ki, AKP’nin “ustalık dönemi” onun zirveden yuvarlanış süreci olacaktır.