Paris Komünü ve ardından da Büyük Ekim Devrimi ile başlayan işçi sınıfı iktidarları dönemi 1989’da başlayan büyük kırılmayla önemli oranda kapandı. 21. yüzyıl sosyalizmi programatik olarak uzun 20. yüzyıla damgasını vuran komünist iktidarlar döneminin derslerinden ve zaaflarından öğrenerek onları aşmayı hedefler. Özellikle devrim sonrasında devlet ve toplum ilişkisinin sınıfın öz örgütlerinin varlığını koruyacak bir çerçevede inşasını, sınıf iktidarının bir parti, klik ya da bürokratik oligarşi tarafından ikame edilmesini engelleyecek önlemlerin geliştirilmesini, merkezî planlamanın çerçevesini stratejik sektörlere yoğunlaştırarak farklı araçlarla ekonomik kalkınmayı ve üretici güçlerin gelişimini, işçi sınıfının öz örgütlerinin varlığını ve bunların yasal ve meşru mücadele biçimlerini güvence altına alan ilkeler 21. yüzyıl sosyalizminin özgün başlıklarıdır. Proletarya diktatörlüğünün egemen sınıflar açısından diktatörlük işlevi üstlenirken işçi sınıfının tüm katmanları açısından en geniş özgürlüklerin güvence altına alınması anlamına gelmesi devletin sönümlenmesi ve sosyalizmin nihai politik hedefi olan sınıfsız toplumun inşası açısından bir zorunluluktur. 21. yüzyıl sosyalizmi, 20. yüzyıl sosyalizminin muazzam ve tüm insanlık açısından ilham kaynağı olan deneyimini günümüz koşullarında yeniden kutup yıldızı hâline getirecek çerçeveyi sunmaktadır. 21. yüzyıl sosyalizmi, geçmişin aynen tekrarını vazeden tutucu veya devrim ve iktidar sorununu halı altına süpüren post-Marksist yaklaşımların karşısında proletarya sosyalizmin tutarlı bakış açısını güncelleştirmektedir.
SODAP, 21. yüzyıl başlarında Latin Amerika’da yaşananları önemsiyor. 21. yüzyıl sosyalizmi Venezuela kaynaklıdır. 2000’li yılların başlarında Venezuela’da yaşananların sıradan olmadığı anlaşılıyordu. Chavez iktidara gelmiş, sosyalizme yönelen bir siyasi iktidar ve ekonominin tümüyle kapitalist olduğu bir ülkede ikili iktidar yapısı dikkat çekmişti. Yeni bir adlandırma, kendisinden önceki mücadele yıllarının özelliklerinin çok farklı olmasından kaynaklanıyordu. 19. yüzyılda Paris Komünü ve tüm Avrupa’yı kapsayan işçi hareketleri kıtanın üzerinde bir “komünizm hayaleti” olarak dolaşıyordu. Ancak 20. yüzyıl büyük devrimlerin yaşandığı “kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı” olarak adlandırılan bir dönem oldu. 21. yüzyıla girmeden hemen önce ise osyalist sistem yıkılmış, “geçiş çağı” bir anlamda tarih olmuştur. Bu büyük bir değişimdi, 100 yıla yakın mücadele deneylerinin derslerinin çıkarılması geliyordu.
Öte yandan kapitalizm 1970’lerin sonlarından itibaren önemli bir yapısal değişim geçiriyordu. Sanayi kapitalizminden bilgi-hizmet kapitalizmine ve finansallaşmaya bir geçiş yaşanıyordu. Bu iki büyük değişim nedeniyle 21. yüzyıl sosyalizminden söz etmek yersiz olmazdı. Önceki deneyler ve kapitalizmde yapısal değişimin sonucu ortaya çıkan sınıfsal yapıdaki ve konumlanmadaki değişimler strateji, program, taktik ve örgütlenme anlayışları üzerinde değişimi dayatıyordu. Bu yeni kuşakların büyük teorik ve pratik görevlerle karşı karşıya olduğunun işaretiydi.
Bir hamlede olamayacak bu büyük değişim görevleri bazı pratik adımların ortaya çıkmasıyla hiç değilse bazı ipuçlarını ortaya koydu.
Sosyalizmin yıkılışına kapitalizm, büyük bir coşkuyla neoliberalizm ve küreselleşmeyle karşılık verdi. Sosyalist sistemin varlığı sayesinde yıllardır örtülü kalan kapitalizmin vahşi yanları bütün çıplaklığıyla ortaya döküldü. Bu gidişe dünya halklarından ilk tepkiler gecikmedi. Anti-küresel hareket hemen bütün dünyayı sardı. “Başka Bir Dünya Mümkün” bu hareketin parolası oldu. Avrupa’yı, Latin Amerika’yı ve ABD’ni saran bir dalga ortaya çıktı. Dünyanın hemen her yerinde yapılan Sosyal Forumlar, özellikle Brezilya-Porte Alegre’de yapılanlar, “katılımcı bütçe” yoluyla yeni mahallî yönetim biçimi arayışları küreselleşme soygununa karşı büyük bir kalkışmaydı. Yine bu yıllarda kendini ilan eden Zapatista hareketi farklı bir başlangıcın işaretlerini veriyordu.
SODAP, sosyalist sistemin yıkılışından sonra ortaya çıkan bazı tepkileri 21. yüzyıl mücadeleleri için yol açıcı olarak düşünüyor. Özellikle Arjantin isyanı, Venezuela Bolivar devrimi, Bolivya Yerli Halklar Devrimi yakın mücadele dönemi için önemli dersler taşıyor. Bu yıllarda küreselleşme soygununa karşı en güçlü tepki Latin Amerika’dan geldi. 21. yüzyılın ilk yıllarında patlak veren Arjantin’de yaşanan ve bir yıla yakın süren ayaklanma ilginç yenilikler ortaya koydu. Önceki sol hareketlerden ve onların merkezî örgüt yapısından kopma, iktidarı hedeflememe, yatay örgütlenmeyi -“horizantalizmi”- savunma, ayaklanmanın eski düşünce ve örgütlenmelerden aynı zamanda önemli kopma yaşadığını gösteriyordu. Bu ayaklanma işsiz işçiler örgütlenmesini -“pqueterosları”- otoyol işgallerini, bankalara yoğun saldırıları yarattı.
Diğer tepkiler Venezuela’da yaşanan Chavez liderliğinde Bolivar devrimidir. Ardından Morales liderliğinde Bolivya’da yerli halkların devrimi geldi. Ekvador’da ise Correa liderliğinde “vatandaş sosyalizmi” hareketi iktidarı aldı. Bu dalga küreselleşme soygununa karşı ve aynı zamanda Sovyet deneyinden öğrenerek gerçekleşti.
Latin Amerika’da seçimler veya “temsili demokrasi” yıllar boyunca çok yozlaştığı için Latin halkları gözünde hiçbir itibara sahip değildi. Fakat bu süreçte bir rol oynamışlardır. Yeni gelişmeler ve eski yozlaşmalara bir tepkinin sentezi olarak ortaya “katılımcı demokrasi” ve yoğun komün örgütlenmeleri çıkmıştır.
SODAP, 21. yüzyıl sosyalizmin en tipik özelliği olarak kendini “ikili iktidar” yapısıyla ortaya koymasından çıkarılacak önemli dersler olduğunu düşünüyor. Bunun başlıca iki nedeni olabilir. İlki, Latin Amerika ülkelerinin hemen hepsinde, ancak aynı zamanda dünün üçüncü dünya ülkelerinde veya bugünün Küresel Güney’inde kapitalizmin özellikle 1970’ler sonrası gelişmesi önemli yapısal değişimler yaratmıştır. Büyük kentlere yığılma, ancak bu nüfusun önemli bir bölümünün üretim içinde kendine yer bulamaması, devasa varoşların ortaya çıkması; öte yandan yeni üretim teknikleri nedeniyle işçi sınıfının adeta düzenli ordular gibi büyük fabrikalarda konumlanması yerine bilgi ve hizmet sektöründe dağınık bir yapılanmanın ortaya çıkması sınıf mücadelesinde kaçınılmaz değişikliklere neden olmaktadır. Mücadele büyük kentlerde yoğunlaşırken, aynı zamanda varoşlar da kentlerde ayrı bir dünya hâlini almıştır.
İkincisi, dünyadaki güç dengelerindeki değişim, soğuk savaşın kurduğu düzen yerine artık çok kutuplu bir dünyanın ortaya çıkması ve çok farklı gerilim hatlarının oluşması ve oluşmaya devam etmesi, dünyada yeni mücadele biçimlerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Neoliberal soygunun dünyada derinleşmesi ve çok kutuplu dünyanın yapısı gereği siyasal iktidarların halk güçleri tarafından alınması ancak bir istikrarın kurulamaması biçiminde kendini ortaya koyuyor. Öte yandan büyük kentlerde yoksullaşmaların derinleşmesi sonucu “düzenin” kurulamadığı ya da düzen içine tam çekilemeyen devasa varoşlardaki görünür görünmez iktidar odaklarının şekillenmesi farklı ikili iktidar biçimleri yaratmaktadır. Önceki yüzyılın topyekûn isyanlarının yerini dağınık iktidar ve mücadele odakları almaktadır. SODAP, 21. yüzyılın ilk çeyreği tamamlanırken bir önemli gerçeklikliğin daha kendini ortaya koyduğunu dönemin mücadele özelliği olarak vurgulamayı gerekli görür.
Küreselleşmeye karşı 30 yıl önce başlayan 21. yüzyılın devrimci yükselişi çekim merkezi oluşturacak adımlar atamadığı ölçüde, karşısında yeni faşist yükselişleri bulmaktadır. Dalgalar hâlinde biri diğerini takip eden adımlar yaşanmaktadır. Ne 21. yüzyıl sosyalizmi ne de yeni faşist hareketler henüz kalıcı olamıyor. Sosyalizmin yıkılışıyla bulanıklaşan insanlık için gelecek ufku berrraklaşmadıkça, hâlâ devam eden ufuk kaybı nedeniyle gelgitler yaşanmaktadır. 21. yüzyıl sosyalizmi yenilikleri hızlı kavrayıp pratiğe geçirdikçe kendi dalgasını istikrarlı hâle getirebilir.